HALKIM    2 Temmuz 1993...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sivas Katliamı TV/video klip

 

Alevi.dk / Feramuz Acar

 

 

Yandık avazlarda, kavrulduk halkım.....

 

Varıp Pir Sultan’ı, analım dedik
Aşkın dolusuna, kanalım dedik
Meydanda bir semah, dönelim dedik
Kahpe tuzaklarda, vurulduk halkım..

Salyalı ağızlar, kirli yürekler
Elde ateş, dilde Allahu-Ekber
İnsan yakmak için, olmuş seferber
İsli dumanlara, savrulduk halkım

 

Hasret Gültekin´im, Serkan Doğan´ım
Huriyem, Yesim´im, özbe öz Özkan´ım

İki Metin ölüm, Sait, Handan´ım
Hep birlikte yan, yana serildik halkım

  

Yüzbin yobaz, bir Akarsu eder mi?
Öldürülen, bu kaçıncı Nesimi,
Özlem, Nurcan, Serpil, Belkıs Gülsüm´ü
Verdik, birer birer, kırıldık halkım

 

Metin, Asaf, Behçet, Asım Bezirci,
Menekşe, Sehergül, Gülender, İnci,
Asuman, Yasemin, Erdal Ayrancı,
Et kemik bir yerde, derildik halkım

 

Yandı özyurdun da, Özyurt Ahmet´im
Kaynar ateşlerde Uğur Mehmet´ım
Güpe gündüz ışıktı, Gündüz Murat´ım
Cem olduk güneşe, verildik halkım

 

Koray Kaya´m, onbirinde dal fidan
Ahmet Öztürk ile adaşı alan
Din için yakıldık 33 can
Kara topraklara, karıldık halkım

Madımak´ta yanan 33 can
Artık her birisi bir Pir Sultan
Hızır´in dölleri yazsın bin ferman
Gönüller içinde yer aldık halkım

 

Muhlis´ine muhip olan, Muhibe´m
Sulari’den arda kalan Edibe´em
Cümlesi insana derki, Kâbem
Kanlı kefenlere sarıldık halkım

Karinna Cuanna, Hollanda´lı can
Yanında Muammer Hakan ve Kenan
Bin beterdi Sivas, Ol Kerbela’dan
Hüseyin´ce ölüp dirildik halkım

 

Kızılgül’üm, söz düşürse dilime
Mızrabım isyankâr, vurur telime
Bir gün olup hesap sorsam zalime
Yobazlar elinden zar olduk halkım....

 

1 NESİMİ ÇİMEN :  (Sarız 1926) 1931

 

O halkımızın dili, O 3 telli Curanın Piri .  

 

 İstanbul, Almanya, Fransa, İsveç

 O da bir gurbetçi idi.

 O yemyeşil bir bahar Çimeni,

  Bire yobaz, bu yolda verdiğimiz,

  bu kaçıncı Nesimi.

 

İnsan olan insan barıştan yana

Ancak zalim olan kıyar insana

Barış aşkı yayılmalı cihana

Barış güvercini uçsun dünyada

 

Gel ey Nesimi sen, senden sor seni

Sakın ham hor görme asla bir canı,

İnsanları sev sen, eyle secdeni

Mukaddes bir varlıktır, hakkın kendisi,

........Nesim´ler... ölür, ölür dirilir...

2 ASIM BEZİRCİ : Erzincan 1927

 

 

O Toprağa gül diken, güle dil verenleden..

 

67 yılık hayatında 70 kitapla, 

 O sosyalizmin, edebiyatın şiirin, 

 halkın kütüphanesi idi.

 O Özgürlük, insanlık, barış,

 O bir başkaldırı abidesi idi,

 özü sözü zülfü kâr olanlardan.  

 

O bir eleştirmendi, çünkü eleştirmeden

daha iyiye güzele doğruya gidilemezdi.

Toprağa gül dikenleri, güle dil verenleri,

O halk ozanlarımızı ölümsüzleştirdi.

 

”Bir insan olarak her türlü güzelliği koruma

sorumluluğunu taşıyorum”.

Herkeste öyle davranmalı, diyordu.

Ankara'dan öteye Siva´a gidip,

 

Ucunda ölüm olsa bile, gençlere moral

vermeyi tercih etmişti.

 

3 METİN ALTIOK : Bergama1941. 

 

Ördüm de ilmek, ilmek

Sırtıma giyemedim ömrümü…”

 

O bir filozof, O bir şairdi,

 Olacağı görür gibi, yıllar önce,  

 

 ”yakılması gereken biriyim” diye

 yazmıştı.

 

”…Gördüm yaşarken vadesiz ölümümü.

Ördüm de ilmek, ilmek

Sırtıma giyemedim ömrümü…”

Madımakta girdiği komadan,

8 Temmuz 93’te ayrıldı aramızdan.

 

Sivas sana verdik senden isteriz.

Canlı verdik, canlı isteriz.

4 MUHLİS AKARSU: Sivas Kangal 1948. 

 

Enel-Hak bağına girdiğim zaman

İster yakıp ister yüzsünler beni

 

Çocuk yaşta tanıştı telli kuranla, Cemlerde zakirlik  yaparak.

 70´li yıllarda..  ”Kula kulluk yakışır mı”

 diyerek, Akarsular gibi aktı 

 sahnelerde, gönüllerde,  

 ve kavgalarda...

 

İnsan haktır hak insandır biliriz

Gönüllerde açar bizim gülümüz

Akarsu´yum bacı kardeş hepimiz

Demokrasi nerede ise ordayız..

İnsan hakkı nerede ise ordayız..

 

Sivas etkinliklerinden sonra çıkaracağı kasetinin adını.

Sivas ellerinde ömrüm çalınır, koymuştu.

Ve EVLiYA denildi ardında.

 

Akarsu'yum yansam da

Kül olup savrulsam da

Bazı, bazı gülsem de

Yine gönlüm hoş değil.

 

Dilim dönmez nedir gâvur Müslüman

Duman ateş demek ateş duman

Enel-Hak bağına girdiğim zaman

İster YAKIP ister yüzsünler beni…

 

5 MUHİBE AKARSU : Kangal 1958 

 

Akarsuyum böylesiydi ahtımız..

 

Muhibe Leyla Çiftlik 1971

 yılında Muhlis Akarsu ile evlendi.

 

 Acı tatlı yaşamı, aşkı ve

 ölümü beraber paylaştılar.

 

 

 Akarsuyum böylesiydi ahtımız,

 işte geldik gidiyoruz dediler,,,  

 

Pınar, Çınar ve Damla adlarında

3 kız, 3 gonca gül, 

hatıra bıraktılar bizlere.

 

Onları yaşatmak borç olsun bize.

6 BEHÇET AYSAN : Ankara 1949 

 

 O Atomla savaşan bir doktor ve şairdi..

 

 Nükleer Savaşın önlenmesi için hekimler

 derneğinde, Ankara Tabipler odası,

 Sağlık-iş   sendikasında ve Edebiyatçılar

 derneğinde   yöneticilik yaptı. Bir çok şiir

 ve 1986 Abdi   İpekçi Barış ve Dostluk ödlü aldı.

 

70´li yılarda 141-142´ye muhalefetten, girdi

çıktı demir parmaklıklar ardına,

Ve O bir doktordu can kurtarmak için,

Madımakta elinde bir demir çubukla,

barikatın ardında ölümsüzlüğü kucakladı.  

 

‘..Beyaz bir gemidir ölüm, siyah denizlerin hep

çağırdığı   batık bir gemi, sönmüş yıldızlar gibi

yitik adreslere benzer ölüm, yanık otlar gibi

sen bu şiiri okurken ben, belki başka bir şehirde ölürüm...

 

7 EDİBE SULARİ : Erzincan 1953

 

 Aşkıyla perişan Davut Sulari´nin yadigârı,

 

İsveç'ten koşup gelmişti Sivas´a.....

O zaten babasının yoldan, hiç ayrılmadı.

  

Aşkıyla Perişan Davut Sulari

Muhabbeti baldır kendisi arı

Hz. Ali´nin sır Zülfükarı

İnkarın boynuna vuralım hele

 

Bu alemi yobazlardan kurtarmak, boynumuzun borcu olsun.

8 UGUR KAYNAR : Zara 1956 

 

 ”Çiçekler halaya durdu ”  Kaynadı coştu..

 

O militan bir şair ve yazardı.

 Yalnızlığı, sevgisi ve için, için

 kaynaması, belki de 12 eylül

 döneminde, 2 yıl mesken tuttuğu

 Mamak mahpushanesinden

 kalıyordu.

 

İlk kitabı: ”Çiçekler halaya durdu ”

oldu. ......Ve cesedini bir torbada

getirdiler. Deri çantası peşinden geldi, bir peçeteye son şiirini

yazmıştı.

”…Öldüğümde doğduğum yere

gidiyorum.   Yıllarca süren bir hasret

ve bilinmezliği İşte böylesine yeniyorum...”

 

9 ASAF KOÇAK: Yerköy 1957 

 

Madımakta ölüme mızıka çaldı..

 

 O, ”yok devenin kuşu…

 Cop Cumhuriyeti nin çizeri idi..”  

 ”İnsanın kendini sorgulaması yeterli değil,

 mesele, dönüşebilmek, değişebilmek,

 mesele aynanın karşısına geçip

 kendine ATEŞ-edebilmektir diyordu..”.

 

 

Sakallarımdan başka her şey

takma protez diyor

ve son dakikalarında,

isyan borusu çalar gibi,

Madımak koridorlarında,

ölüme mızıka çalıyordu.

10 ERDAL AYRANCI : Niğde 1958. 

 

Orada kırmızı yediveren gülleri açacak ..

 

Bir çok projeye girişti, en son olarak

Anadolu ipek yollarını filme almayı

düşünüyordu. Pir Sultan etkinliklerini

filme almak için Sivas´a geldi.

Madımak´ta barikatta yaralandığı an, kim

bilir belki de 12 eylül döneminde 81´de

Mamak ceza evinde yazdığı şiiri geçti aklından.

 

”.. Eğer bir gün sevgilim, son verecekse

hayatıma   bir ses, (lânet olası kara bir

ses)   İsterim, durmasın patlasın anlam bulacaksa

kulaklarda.

Yalınız...

düşerse kanımın bir damlası yere

Bilsinler ki, orada kırmızı yediveren gülleri açacak

Ve bülbüller ağıt yakacak ölüme

Korksunlar, korksunlar artık

 

Korksunlar ALEV çemberinde ki akrep

gibi.. Çünkü ölümleri, Gül dikenlerinde olacak.”

 

11    SEHERGÜL ATEŞ : Ankara 1963 

 

Saz çalmadan ölürsem mezarımı tekmeleyin..

 

Sehergül için babası; Biz onunla baba kız değildik.

 O hem sırdaşım, hem yoldaşım, hem dayanağım 

 ve gücümdü diyor, eski Halkçı Parti, millet vekili, 

 Musa Ateş.

  Adı gibi çiçekleri çok seviyor onlarla konuşuyor, 

 ve çok azimli ve hırslı, elini attığı her şeyi koparıyor, ”.

 

Eğer saz çalmayı öğrenmeden ölürsem, mezarımı 

tekmeleyin.” diyor ve Sivas öncesi Musa Eroğlu´ndan

 saz çalmayı öğreniyor.

 

Sivas´a gidebilmek için babasından izin alma imkânı 

olmamıştı. Kardeşi Ali´ye borçlu olduklarının listesini 

verirken ”ben ölürsem siz ödersiniz”diyor.

 

Yaşamını güzelleştirmeyi bilen, yarınlarına umutla bakan, 

yüreği sevgi dolu bir genç kızdı Sehergül ATEŞ.

 

12 HASRET GÜLTEKİN : Koçgiri  01.05.1971

 

''Bir orman gibi kardeşçesine.. Bu hasret bizim..''

 

Müzisyen, müzik yönetmeni, araştırmacı şair olan  Hasret´e   Nerelisin diye sorulduğunda, 

 üstüne basa, basa, Koçgiriliyim, Kürdüm derdi.

 

Gecelerde konserlerde bağlamasından bal akıtır, Anadolu aydınlanmasına ışık tutandı.

 

Bir çok ustanın kasetlerine müzik yönetmenliği yaptı.

”Her ne ararsan kendinde ara.. 

felsefesinden yola çıkarak, ”

N ararsak Anadolu´da bulacağız” diyordu.

O Anadolu Mozaiğinin unutulmaz bir ismi oldu.

 

Yobazları hiç mi hiç sevmezdi.

HASRET`lere kıyanları sizde sevmeyin...

 

‘ Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine. 

 Bu Hasret bizim..’

 

13    MUAMMER ÇİÇEK Tokat, Zile 1967 

 

Gönlünü İnci’ye öfkesini fırtanaya kaptıran çocuk. 

 

 Ve bir tiyatro yazdı ‘..inadına yaşamak..’

 Bizde Seni inadına yaşatacağız.

 Okul bitirme projesi olarak, mühendis Muammer; 

 

 

1992 de Sivas’ın vaziyet plânlını yapıyor.

 1 temmuz 93 te, Muammer Çiçek şiir yazıyor.  

 

‘...Soğuk ölümün, acımasız pencereleri

geziniyor üzerimde

kıyıya vurmuş, baygın bir balık gibi

ayılıp çırpınmaya başlıyorum

Korkuyorum beni kavuracağından güneşin.

çırpınıyorum ATEŞ kumlarda

yaşamak için ulaşmak istiyorum delice, suya, 

nefesime ve kendime.

 

Ve ı temmuz 93Q te Sivas’ın vaziyet plânı,

Yobazların etki alanı oludu.

 

Fakat yarınlar Çiçek’lerin olacak.

 

14   İNCİ TÜRK ; Balıkesir 1971 

 

Onlar  Okunacak en büyük kitabı İNCİ gibi düzdüler.

 

İnci Muammer’le sevdalı, Pir Sultan Abdal 

 tiyatro topluluğunun teknik kadrosunda çalışyor.

 Gazi Üniversitesi Eczacılık fakültesi mezunu.

 

 Kendi yazdığı bir şiiri:

 

‘...Yaşamak istiyorum, ama kendimce,

Neden yaşama karşı, bu kadar acımasızlar,

Neden özgürlüğü böyle kısıtlıyorlar..’

 

Ve o kara günden sonra, annesi Neda Türk:, 

rüyasında görüyor İnci’yi:

 

‘..Biz kendi kitabımızı kendimiz yazmaya geldik..’

Onlar eşsiz Kuranı, İNCİ gibi düzdüler.

‘Okunacak en büyük kitap insandır...’ dediler.

 

Bizde artık sadece insan okuyacağız.

15 GÜLENDER AKÇA : Sivas Divrigi 1970 

 

Agıtlar umuda çevirdi..

 

Kardeşçe insanca yaşamak için mücadele etti.

Divrigli Kültür ve Yardımlaşma derneğinde.

 İşçi ve sendikacı babası, ve dernek yöneticisi 

 kardeşinin izinden gitti.

 Kadınları örgütlüyor, folklor oynuyor, 

 arkadaşları ile Anadolu semah araştırma 

 topluluğunu (ASAT’ı) kurudu.

 

Ve kardeşi Vedat Akça :

‘...Yitirdiklerimizin ardından

ağlamak,........anlık tepkilerle yollara

çıkmak çözüm değil.

Toplumun, kitle örgütlerinin,

demokratların, cenazelerin kalktığı

günkü havayı sürekli kılmaları

gerekiyor...’

 

Onlar ölmedi, ALEVe güldüler..

 

16   MEHMET ATAY : Divrigi 1968 

 

  Şahanım, şahdamarım yangın yüreklim.

 

 12 yaşında babasını, 20 yaşında annesini yitiriyor.

 Orta okulda iken annesinin çeyiz sandığını bozup,

 içinde güvecin besliyor.

 

Gazi Üniversitesi Maliye Yüksek okulunu bitirmesine rağmen,

O mutluluğun resmini arayan, bir fotoğrafçı oluyor.

 

O özgürlüğün fotoğrafını çekiyordu, ve de 

en çok sevdiği çocukların resmini.

 

Fig iken... biçtiler ekinimizi....

Kalbimizde taşıyacağız resminizi...

17   SAİT METİN : Divriği 1970 

 

‘...Uzundu usuldu dedemin boyu..’

 

 Sait Metin, Grup Güne Umut’ta,

  saz çalıp türkü söylüyor.

 Su gibi içiyordu eline geçen kitapları. ‘

 ..Umut belki de gelecek sayfadadır... 

  kapatma kitabı...’

 

Pir Sultan tiyatrosunda Pir Sultan Abdalı canlandırıyordu. 

Aynı tiyatroda Pir Sultanın eşi Ballıhanı canlandıran 

Yeşim Özkan’la hayatlarını birleştirmeye söz vermişlerdi.

Sait- Pir Sultan/ Yeşim- Balcan olmuştu. Kerem’le Aslı, 

Ferhat’la şirin gibi.

Sait annesine: ‘’..Anne deli misin sen, 

Ben aradığımı buldum...’’ diyordu.

Baba Mehmet Metin: ‘ Devlete çok güvendik. 

Bizi ve çocuklarımızı bu kör güven yaktı, diyor.

 

Tarih sizleri hep anacak, halkımız sizleri kalbine kazıyacak.

- Ve halkımız sizden başka hiç bir şeye bel- bağlamayacak.

18   YEŞİM ÖZKAN : Ankara 1973  

 

Ballıhan, erenlerinin bal çiçeği.

 

 O Pir Sultana, Sultan ona aşıktı.

 Hacettepe Üniversitesi Sosyal hizmetler okuluna gidiyor, 

 Çocukken sakin ve durgun olan Yeşim gençliğinde 

 bahar gibi yeşeriyor, artık sözüne söz yetişemiyor, 

 enerjisini tiyatroya veriyor.  

Pir Sultan oyununda görev alıyor.

 

Biz Sivas’ın yobazlara teslim olduğunu bilseydik 

Gönderir miydik çocuklarımızı diyor. Babası Hikmet Özkan:

Sivas kıyımından sonra, din konusunda fikirleri netleşiyor. 

 

‘..Allah insanlarda vardır. İnsan sevgisinden daha büyük 

bir sevgi yoktur. İnsanları sömürmek için dinler kullanılmaktadır. 

Bu sömürüye en uygun olan din de Müslümancıktır. 

Ben camiden nefret ettiğim kadar hiç bir şeyden nefret etmiyorum.

Cuma namazından, camiden çıkıp, katlettiler çocuklarımızı.

Hiç mi insan/Allah sevgisi yok bu yobazlarda?. 

Yok olasıcalar da...

 

19   HURİYE ÖZKAN : Ankara 1971 

 

  Turnalar turnalar ‘..Havanın yüzünde semah dönerken...’

 

  Arkadaşı İnci Türk’le beraber Gazi Üniversitesi 

  Eczacılık bölümünü bitiriyorlar.

 

  Pir Sultan Abdal Derneği’nin çalışmalarına katılıyorlar.

  Kardeşi Yeşimle beraber semah ekibine giriyor, 

  Alevi kültürüne bağlı üretme ve paylaşma bilincine 

  ermiş iki çağdaş genç kız.

 

Pir Sultan tiyatrosunda anlatıcı ozan rolünü alıyor 

Huriye Özkan.

 

Ve Baba Hikmet’in, 33 canı gibi, iki yavrusunu da alıyor, Sivas-bela.

20   CARİNA JOHANNA: Hollanda 1970 

 

''Siz nereye giderseniz bende oraya...''

 

Carina, üniversite öğrencisi, Türkiye’ye kadın ve Alevi kültürünü araştırmaya geliyor.

Ankara’da camiden/ kuran kursunda çıkan 

çocukları görüyor. Çocukların üst tarafı kapalı, 

altlarında bir er şort var.

Yanında ki Sultan Sivri’ye dönerek:

 

Bu çocukların üst kısmı Müslüman, alt kısmı ne,

diye soruyor.?

 

Arkadaşları Sultan, Yasemin ve Asuman Sivri,, 

Carina’yı Sivas’a gitmekten vazgeçirmeye çalışıyorlar. 

Sivas’ta su bulamazsın, aç susuz kalırsın, 

kalacak yer bulamazsın diyorlar.

 

Carına, siz ne yerseniz bende onu yerim, 

siz ne içerseniz bende onu içerim , 

nerede kalırsanız bende orada kalırım diyor.

 

Ve verdiği sözde duruyor,,,, kara dumanları onlarla beraber yudumluyor,, onlarla birlikte göşüyor...

 

21   GÜLSÜN KARABABA : Divrig 1971

   

..Yarın yanağından gayrı her şey ortak...’ 

 

‘Bir kızımız olsun adı da, Gülsün.’

Etkinliklere Divrigi Kültür Derneği kanadından katılan 

 4 kızdan biriydi, Gülsün.

 

 Bakkala pazara çıkmayan kız, Sivas’a gitti. 

 

Sivas soğuk olur kalın giyin dediler.

Oysa ki, yangın yeri olacakmış Sivas, 

bilemezdi...bilemezdi...

 

Günlük defterine: Kendi kilidimi açacağım, 

kendimi aşacağım, sıradan biri olmayacağım diye yazıyor,

ve hayat felsefem: 

‘..Yarın yanağından gayrı her şey ortak...’ 

diye devam ediyor.

 

Onlar her şeyi aştı, arşa ulaştı,

Tarihe yeni bir sayfa açtı...

 

22   MURAT GÜNDÜZ : Ankara 1971 

 

Beni yaşarken görenler, seni yaşarken görecek.

 

En güzelleri, en iyileri yitirdik Sivas’ta.

 

 Murat, Pir Sultan gençlik kollarında görev alıyor, semahçı, 

 kız kardeşi Birsen’le beraber gidiyorlar Sivas’a. 

 

Kara dumanlar içinden kardeşi Birsen’i çıkarıyor. 

Diğerlerini de Madımak cehenneminden   çıkarmaya gidiyor..  Murat.

 

Birsem, Ruhi Su’nun, şu dizeleri ile anlatıyor Murat’ı:

 

Ne Mutlu biz insan olmuşuz

İnsan sevgisini gerçek bilmişiz

İnsanın dalında açıp gülmüşüz

Muhabbet insana, cana muhabbet

 

Söz.. söz veriyorum; Beni yaşarken

görenler, seni yaşarken görecekler.

23   AHMET ÖZYURT Şarkışla / Ankara 1972 

 

Camıden çıkıp insan ykanlara ibret, onun ibadeti, insanca yaşamak..

 

Kendimi bir atom bombası ve bir kuzu gibi

hissediyorum diyordu Ahmet.

 

 Ahmet’te semahçı idi. Üniversiteye girmeye hazırlanıyor, 

 En çok sevdiği iki eylem,, okumak ve spor yapmaktı.

  

Günlük defteri güzel sözler kitabı gibi. ....

Sorunlardan kaçmamak tam tersine üzerlerine gitmek gerek. 

Evet düşünmek gerek Her kitap okunmalı, 

onlardan bir şeyler kapılmalıdır.... diyor Ahmet.

...Gerçekten mutlu kişi gerçekten içinde 

bir iyilik hisseden kişidir, önemli olan 

insanlık adına bir şeyler yapmaktır. Diyor, Ahmet Özyurt.

 

İbadeti cuma namazından sonra cana kıymak olanlara ibret:

 

Onun ibadeti, her an, insanca yaşamak, insanca düşünmekti.

24    HANDAN METİN: Divrig 1973 

 

Tüm güzellikleri toplayıp uzun ince bir yola çıktım...’

 

1992 ODTÜ Eğitim fakültesi Biyoloji Bölümüne giriyor

 Handan.

 Gülsün, Gülender ve Nurhan’la yakın akrabalar 

 ve 4 kız Divrig Kültür derneği kadın 

 komisyonunda çalışıyorlar. 

 

Annesi Sultan Metin . Yavrularımız, 8 saat, 

geldi, gelecek diye devlet bekledi, 8 saat yandılar....

 

O yobazlar 8 saat, ‘..şeriat isteriz..’ diye

bağırdılar. Ve Handan yazıyor.

‘...Ayrılmak bir doğa kanunudur.

Bir gün arkadaşlarından, yarın ailenden

Ve son olarak da bu dünyadan ayrılacaksın.

Ama önemli olan zihinlerde bir isim

bırakmak, ölsen bile ölmemiş gibi

yaşatılmaktır.

 

Onlar, ölmeden, ölenlerden oldu.

Zihinlerimizde 33 isim kaldı,

33'de birer Kubilay,

33'de birer Pir Sultan oldu..

 

25    YASAMİN SİVRİ : Ankara 1974 

 

İnsanlar öldükleri zaman değil, 

unutuldukları zaman ölürler...

 

Kamber ağabeyin profesörü.

Kitap kurdu. Hacettepe Üniversitesi 

 felsefe bölümüne gidiyordu.

 Pir Sultan’da, semahla başlıyor, giderek yeni alanlara yöneliyor, 

 gençlik komisyonu üyesi ve tâbi ki 

 kütüphaneden sorumlu idi.

 

 

 

Yasemin, Sivas’ta yazar, Aziz Nesin 

ve Asım Bezirci ile tanışıp, 

görüşlerini açıklayacağı için sevinçli.

 

Benim en iyi arkadaşlarım kitaplarım diyordu. 

Okuyordu okuduğunu yorumluyordu:

 

.....İnsanlar öldükleri zaman değil, 

unutuldukları zaman ölürler... diyordu.

 

Unutmadık.. unutmayacağız... biz sizi yaşatacağız.

 

26   ASUMAN SİVRİ : Ankara 1977 

 

Bütün evren semah döner, Aşkından güneşler yanar...

 

Sokullu Lisesi 2. sınıf öğrencisi. Kamber Hoca, Çorumluların bir gecesinde tanışıyor, 

Yasemin ve SİVRİ kardeşlerle.

 

16 yaşında semah hocası oluyor Asuman, 

 3 grupta 100'e yakın öğrenciye semah öğretiyor.

 

2 temmuz 93 günü otelden evi arayıp karnesini alıp almadıklarını soruyor ailesine. takdirname bekliyor. 

Takdirname aldığını öğrenemeden yobazlar otele saldırıyorlar.

 

Kamber Hoca çok sevdiği Asuman için: 

Asuman’da her türlü özelik güzellik vardı, 

zeki ve çalışkandı, emek veriyor çalışıyor çalıştırıyordu.

 

Bütün evren semah döner, Aşkından güneşler yanar...

 

Ateşte semaha duranların, Sirvi başıydı O.

27   SERPİL CANİK : Ankara 1974 

 

Kuş olup güvercin donunu giyen

Uyan dağlar uyan Serpil geliyor.

 

 Ticaret lisesinde staj gördüğü bir kooperatifte çalışıyor, 

 semah çalışmalarımı engelliyor diye 

 işten çıkmayı bile düşünüyor, üniversiteye gitmek istiyordu.

 

Serpil semah ekibinin en yenilerinden, 

önceden içine kapalı olan Serpil aydınlanma kalesi 

olarak benimsediği Pir Sultan Abdal Derneğine gelip, 

gül gibi açılıyor.

Ablası Serdar Canik Pir Sultan tiyatrosunda oynuyor. 

Ailece gidiyorlar Sivas’a, Serpil hiç gitmediği köyleri Banaz’ı da 

görecek. Yobazlar Serpil’in anne babasını Ali Baba Mahallesine

ablası Serdal Canik’i Kültür Merkezinde tutsak tutuyor, Sepili’de Madımağın kara dumanları. ..

 

Gözü yaşlı Sultan anne: Yavrularım uça, uça gittiler... diyor. 

 

‘..Turnalar turnalar, telli turnalar,

Semah edende, hakka gidenler...’

28 SERKAN DOĞAN : Ankara 1974 

 

 Başıma kızıl bağla, ardımdan sakın ağlama, anam....

 

Serkan Doğan kardeşi Serdar Dogan’la semah ekibinde, 

 ve kitap ve kaset stantında görev alıyorlar Pir Sultan 

 etkinliklerinde. Serkan ayrıca, Pir Sultan tiyatrosunda, 

 Ali Baba’yı canlandırıyor.  

 

 

Cuma namazından çıkan yobazlardan, korunmak için girdiği, 

Madımak oteline cansız çıkıyor Serkan.

Kardeşi Serdar ise, öldü diye atıldığı morgda, tam 12 saat 

kalıyor ve tesadüfen bir doktor nabzının attığının 

farkına varıyor.

 

Serkan, otelde yangın başladığında, bir kaç dize

yazıp iç cebine koyuyor.:

‘....Yanıyorum anam sakın ardımdan ağlamasın

Ali’yim ben. Pir Sultan yoluna ölüyorum

Başıma kızıl bağla, sakın ardımdan ağlama....’’

 

Doğan ailesi SERKAN’ın vasiyete sadık. 

Yok gözlerinde bir damla gözyaşı, yakınma.

Yalnızca direnç.. var direnç..

 

Pir Sultan Pirimiz, Yolunda Ölürüz...

 

29   BELKIS ÇAKIR: 1975 

 

Yetmiş yıl fırında piştik, ‘Daha çiğsin, yan’ dediler..

 

Güne Umut’tan, ‘ceylanlara karışıp semaha duran.’

 Kamber Hocanın kızı, Üniversiteye gidecekti. 

 Dernekte semahtan sorumlu idi. 

 Kamber Hoca Madımak cehennemden, 

 Birsen’i, Çiğdem’i, Gülay’ı ve diğerlerini kurtarıyor  kendi öz kızını kurtaramıyor.  

 

Bende astım, bronşit var..

‘O taze ceylanların yerine neden beni almadı ölüm...’ diyor.

 

Belkıs’ın kardeşi Tuncer’de semah gurubunda. 

O olaylar başladığında Madımak Otel’ine ulaşamıyor. 

Şimdi Sait Metin’in bıraktığı yerden tiyatrodan 

Pir Sultan olmayı sürdürüyor.

BELKIS’ Güne Umut = müzik gurubunda vokal yapıyor, 

okumayı ve Zülfü Livaneli’nin şarkılarını   çok seviyordu. 

Kişilikli, yürekli, yetenekli, tutuğunu koparan 

tam bir Anadolu kızıydı. Belkıs..

 

Kırklar ile yedik içtik.

Kaynayıp sohbete coştuk

Yetmiş yıl fırında piştik

‘Daha çiğsin, yan’ dediler

 

30    NURCAN ŞAHIN : Ankara 1975 

 

 Tas tas içtik ahuları sağ iken.

Bir sen iç, sevdiğim birde bana ver.

 

Kim yakıştırabilir sana ölümü.

 Uzun yıllar çocuk hasreti ile yanan 

 ve tedavi gördükten sonra ‘can ışığı’ anlamına gelen 

 Nurcan adını koyduğu kızı doğar. O’nun için annesi Fidan :

 Ben seni Allah’tan zorun an aldım, özel olarak sevmek için 

 kendime doğurdum, diyor.  

 

....Nurcan, belki yaşlanacağım ama asla büyümeyeceğim 

diyordu....

Okumayı çok seviyor, derneklerde her işe koşuyor

semah, tiyatro, kitap dergi.

Sivas’a yola çıkarken: 

‘...Anne oraya geçen yıl gidenler tuvalet bulamamış,

 bizde su bulamayız belki, Bir su ver içeyim.... 

Annesi Hacıbektaş'tan getirdiği sudan bir bardak veri. 

Yarısını içer yarısını da Özleme verir...

 

Tas tas içtik ahuları sağ iken.

Bir sen iç, sevdiğim birde bana ver.

31 ÖZLEM  ŞAHİN : Ankara 1977 

 

Bir isyan bayrağı gibi dalgalandı..

 

Özlem ile Nurcan amca çocukları, bir elmanın

  yarısı gibiydiler içtikleri su ayrı gitmezdi.

 

 İçlerinde sınırsız bir insan sevgisi vardı. 

 Sevdiklerine koşa, koşa giderlerdi.

  

Pir Sultan’ın, CHE Guera’nın resimleri olan,

kızıl mendilleri, kollukları, saç bağları, küpeler

kolyeler üretip, dernek adına satarlardı. 

Devrimci kişiliklere duygusal bir yakınlıkları vardı.

Bu genç yaşlarında tabuları öyle bir güzel yıkmışlardı.  

 

Onları, ne kanlı Sivas, ne Madımak Otelinde, 

ne de mezarlarında aramayın onları, 

Onlar kaçıp gittiler cellâtların elinden. 

cellâtların yüzlerine gülerek hem de.

Çünkü onlar artık şehirde bir kumru.

parkta bir kelebek, denizde bir balık

düşüncelerimizde güzel bir dostluk.

 

Ve Onlar: Şu alemde sevgi, yaşadıkça, haksızlığa karşı, 

bir isyan bayrağı gibi dalgalanacaklar..

 

32 MENEKŞE KAYA : Ankara 1977

 

Ötme bülbül ötme, şen değil gönlüm.

 Dost senin derdinden ben yana, yana.

 

Bu dünyadan bir Menekşe geçti, 15'inde Sivas’ta yakıldı.

  Semaha tiyatroya meraklıydı. 

 Günleri Pir Sultan Derneği’nde geçerdi. 

 Evde kardeşi Koray’la saz çalıp semah dönerdi.

 

Turhal-Tokat, Amasya, Gümüşhane, 

Hacıbektaş şenliklerinde tiyatroda oynamış. 

İstanbul, İzmir, Ankara’da semah dönmüştü.

 

Menekşe Kaya 15'inde SON semahını

2 temmuz 93´te Sivas’ta döndü.

Menekşe’lerin üzerine, su yerine kara dumanlar indi. 

 

‘... O Sivas, Ol Kerbela’dan bin kere beterdi...

33 KORAY KAYA : Ankara 1981  

 

Pir Sultan’ın genç şehidi.

 

Şu dünyadan birde Koray geçti. 12 yaşında   Sivas’tan.

 5 yaşında yazıyı sökmüştü, Pir Sultan’ın genç şehidi.

 Gururlu bir günde, işçi bayramında 1 Mayıs’ta doğmuştu.

 

Akşam konserde babası İsmail Kaya’nın sazı kırılınca üzülmüş, 

 

Annesine varıp ne oturuyorsun, babamın sazı kırıldı 

hadi buradan   gidelim demişti....

 

Ertesi gün Cumhuriyet Lokantasında yemek yerken, 

bir haber ulaşır.  Cuma namazından çıkan büyük bir kalabalık 

valiliği taşladıktan sonra, Kültür merkezine doğru yürümüş.

Zalim felek orada ayırır canları, bir daha göremezler birbirlerini.

Baba Ozan İsmail Kaya kültür merkezine gitmek zorunda kalır, oradan da Ali Baba Mahallesine hapseder, 

hakim güçlerin, derin devleti onları,,

yobazlar, Koray ve Menekşe’leri rahatça boğsunlar 

Madımak cehennemide... diye..

 

 

 

 

 Sivas’ta yitirdim,

33 goncaydı gülüm.

Elimden aldı bak, ateşle ölüm.

Bende onlar ile, yere gömüldüm

Çalardı sazım, söylerdi dilim

Aldı aramızdan, onları ölüm....

 

PİR SULTANLAR ÖLMEZ ......

Dar gören, didar göre, ağıtlarımız umuda döne....

Derleyen: Feramuz Acar,  

Randers AKM, Danimarka  

www.alevi.dk