"ABD böl, parçala, yönet... Sömürüye devam et.."

(Diyalogcu Gülen - Taliban Tayyip)

Feramuz Acar

 

Kanlı Kerbela çöllerini yeniden kana bulayan ABD yönetiminden, John Bolton 30 ocakta Le Monde gazetesine ‘’Irak’ın üçe bölünmesinin ABD'nin çıkarlarına ters düşmeyeceğini'' açıkladı.. Böl, parçala, yönet, insan hakkı ye, KAN iç, sömürüye devam et. Bu her zaman sömürü sistemi emperyalizmin bir taktiği olmuştur.. İşyerinde işçinin, ülkede, dünyada ezilen halkların birliğini bölecek ki, kendisi güç olsun.. Bugün Irak ve Ortadoğu’da varolan sömürü sitemi emperyalizmin ta kendisidir..

 

1917 Sovyet devrimiyle çıkarlarının tehlikeye düşeceğini gören, dünya kapitalist sömürü sitemi, dünya haklarının sınırsız, sınıfsız, sömürüsüz, dünyada ‘cennet’ ezmeden ezilmede insanca mutlu yaşamak, umut ve mücadelesini kırmak için, bütün varlığını ortaya koydu.. Hitler, 2. dünya savaşı, atom füzeleri, soğuk savaş, uzay savaşı,  medya bombardımanı vs. yetmedi. Buna ek olarak insanları bölüp parçalamak, esrar verip uyutmak  için, en etkili silah olan, milliyetçilik ve dini kullandı ve  kullanıyor.. Her türlü silah ve baskı yöntemini kendine reva (helal) gören, emperyalist sömürü sistemi, bugün kendine karşı herkesi terörist ilan ediyor.. Aslında terörist olan da, her türlü terörizm canavarını yaratanda sömürü siteminin kendileridir. 

 

Besle kargayı oysun gözünü.. 70 yılların sonunda, Sosyalist sistemi çökertmek için ABD emperyalizmi ve bazı batlı ülkeler, dün Afganistan’da mücahit ‘’özgürlük savaşçısı’, bugün terörist ilan ettikleri, aşırı dinci Osama Bin Ladin, El-kaide‘leri  kendileri desteklediler. Pakistan, Iran, Türkiye, Ortadoğu, Balkanlar, doğu ve kuzey doğu Avrupa’da aşırı  milliyetçi ve dinci grupları, ‘’düşmanımın düşmanı, dost’’ niyetiyle kendileri, silah para verip besleyip büyüttüler. Sosyalist sisteme karşı, din ve milliyetçiliğe endeksli  ‘yeşil kuşak' adıyla bir çember oluşturdular, bir anlamda başarılıda oldular.. Türkiye’de 1950’lerden başlayıp, 1980 askeri darbesi ile bugün iktidara taşınan, İslam ve milliyetçilikte  bu planın bir parçası idi. Zorunlu din dersi, cami sayısı, ve diyanetin bütçesi bu dönemde 3-5'e katlandı.. Aynı anda bu ülkelerdeki  halkları din ve milliyet bazında bölüp parçaladılar ve son kalıntıları da parçalıyorlar..

 

ABD ve batılı ülkeler, kendilerinin başa getirdikleri, Iran ve Irak rejimlerine bol bol silah satıp önce ikisini birbirine kırdırdılar. 8 yıl süren savaşın sonunda durumun farkına varan Iran ve Irak ABDye sırt çevirdi. ABD kendi kontrollerinde ki Kuwait petrol şirketleri ile, Irak sınırından yeraltından petrol çekip Irak’ı Kuwayt’a karşı kışkırtı. Eskiden Irak’ın bir eyaleti olan  Kuwait’ı,, Saddam’ın işgal ederim, uluslararası şirketleri kovup, petrolü devletleştiririm tehditlerine, zamanın ABD Bağdat başkonsolosu ‘Biz Irak’ın içişlerine karışmayız’ diye Saddam’ı Kuwayt’ın üzerine saldılar.. Arap petrollerinin devletleştirilme ve kıl ip üzerinde duran ABD yanlısı anti demokratik Arap krallık rejimlerinin çökme tehlikesi.. ABD nin ‘Büyük Ortadoğu projelerinin bir parçası olan, Irak işgalini gündeme getirdi. ABD ve batılı ülkeler Kuwayt’ı kurtarma bahanesi ile Irak’ın başına çöküp, silahsızlandırıp ambargolarla Irak'ı güçsüz bıraktı, güney ve kuzeyden 2 paralel çekip Irak’ı ta o zaman üçe böldüler.

 

O zamana kadar boş vaatlerle beslenip aldatılan ‘Taliban kargalar’ taraf değiştirip, 11 eylülde dönüp ABD’nin gözünü oydu.. Bu saldırıya sinsice göz yuman ABD, bunu Ortadoğu Orta Asya petrollerine, pazarlarına el koymak, dünya hakimiyeti kurmak için kendine fırsat bilip, Bush’un kendi sözleriyle ‘’Haclı seferi / cihat ilan’’ edip Afganistan ve Irak’ı işgal etti.. İlk etapta güneyde Şiilerin ve kuzeyde Kürtlerin desteğini almış görünen ABD,  İran’a yaptığı tehditler vs. ile simdi Şii’leri de karşısına almış durumda. ABD’nin bir süredir provokasyonlarla işi dini bir çatışmaya çevirip kendini kurtarma girişimleri bugün Irak’ı iç savışın eşiğine getirdi.. Artık ABD girdiği bataklıktan nasıl kurtulacağını düşünmeye başladı.

 

Bu ortamda Irak’ta konumunu güçlendiren Kürtlerin, ABD’nin Irak’tan çekilmesiyle, kuzey Irak, Kerkük petrollerinin üzerinden ileride, bağımsız  bir Kürt devleti kurlması olasılığı, Kürt azınlıkların yaşadığı Türkiye, İran ve Suriye yi ciddi anlamda rahatsız etmekte. Bölünme tehlikesiyle karşı karşıya kalacak olan bu ülkelerin, hiçte böylesi bir gelişmeye izin verecekleri görünmüyor. Anlaşılan önümüzdeki günlerde, Kürt halkı ve komşu ülkelerin başı oldukça ağrıyacağa benziyor..

 

ABD zamanında, Fetullah Gülen in ‘Taliban Tayyip’leri (Zapsu, Yasin El Kadı, Ramazan Akyürek vs. vs.’ ile  Türkiye’yi tamamen iki avucunun içine almış olmasaydı (Türkiye ABD uşağı olmuş olmasaydı).. ABD bugün Ortadoğu’da zor at oynatırdı..

 

"Taliban Tayyip Erdogan" in El-Kaide'li Hikmetyar ile video görüntüsünü bu linketen izle.

http://www.youtube.com/watch?v=KQIZ7aLqzGc

 

 

Zamanın başbakanı Erbakan’ın mollalara başbakanlıkta verdiği iftar yemeği, Sincan olayları, 28 şubat süreci sonrasında, ABD Ankara konsolosu ''Biz Erdogan gibi, modern örnek, ılımlı Türk İslam görmek istiyoruz'' diye bir açıklama yaptı, ardından Tayyib ABD’ye uçtu.. Orada Tayyip,1954 te Gladyo adıyla ortaya çıkan Komünizmle Mücadele Derneği,'nin Türkiye ayağını oluşturan, sonra Türkiye’ye şeriatı getirme gizli planları, ‘’video kasetleri’’ medyada çıkınca ABD ye kaçan ve 9 yıldır, Türkiye’ye gelemeyen hocası Fetullah Gülen’le buluştu. Hatırlarsanız Fetullah Gülen kasette yandaşlarına ‘’Devletin tüm kilit notalarını ele geçirene kadar, kendinizi gizleyin,, gerekirse içki için, namazı, orucu bırakın, eşleriniz türban da takmasın,, günü gelince verilecek sinyali bekleyin,, geri dönüşü olmayacak bir şekilde islam/şeriat devletini kuracağız..’’’ diyordu... (Cem Vakfı başkanı Izzettin Doğan`da aynı gruptan)  Taliban  Tayyip ABD'de  sözüm ona bugün ‘dinler arası diyalog güvercini’ kesilen  Fetullah Gülen hocasıyla ve Beyaz Sarayla görüşüp onların desteğiyle AK partiyi kurdu..

Fakat ''Camiler kalemiz, minareler süngümüz, kubbeler kalkanımız, Kuran anayasa, türban sancağımız'', sözlerini ağzından kaçıran ve  9 ay kodesi boylayan Tayyib’i, o zaman iktidara gelen AK partisi, Siirt seçimlerini iptal ettirip, ''Taliban Tayyib’i''  başbakan koltuğuna getirdi. Şimdide Cumhurbaşkanlığı koltuğu hazırlanıyor..

 

1980 sonrasında Türkiye'de aşırı milliyetçilikte direk devlet eliyle beslenip büyütüldü, MHP ve BBP gibi milliyetçilerin polis ve askeriyede kadrolaşmaları sağlandı, birçok suikast ve katliamlar yapmalarına göz yumuldu.. Faili meçhul cinayetlerle Türkiye dünya rekoru kırdı.. Son yaşanan Hrank Dink cinayetiyle devrin devlet iyice ‘havalanıp’ su yüzüne çıktı..

 

Kürt sorununu politik sosyal kültürel ekonomik barışçıl yöntemlerle çözme yerine, askeri yöntemler seçildi, milliyetçi ırkçı şoven duygular kabartılıp, yüzyıllardır birlikte kardeşçe yaşayan halklar birbirine düşman edildi, boş yere kan döküldü, dökülüyor.

Alevi-Bektaşiliği Anadolu’nun bir zenginlik olarak göreceğine, tek tip insan yaratma sevdasından bir türlü vazgeçmeyen resmi din ve ideoloji, Dersim, Maraş, Çorum, Sivas, Gazide Alevileri direk katletti veya göz yumdu, halen de asimilasyon ve Alevi kimliğini tanımama konusunda ısrar ediyor.

 

Evet Türkiye’de bu işbirlikçi ‘Taliban Tayyipler’ ve faşistler olmasaydı, ABD Türkiye’de, Irak’ta, Ortadoğu’da at oynatamazdı, halkları din, milliyet diye bölüp parçalayıp birbirine düşüremezdi.. Bu gidişata dur denilmezse Türkiye ve Ortadoğu’yu daha çok sıcak günler bekliyor..

 

Bu yıl Türkiye için seçim yılıdır.. Fakat seçimlerin arifesinde, ortada ‘Taliban Tayyip’ ve aşırı milliyetçilerden, bozuk düzenin devamından başka, bir seçenek görünmüyor.  Bu nedenle param parça olmuş, sol, sosyal demokrat güçlerin, ezilen tüm kesimlerin ACİLEN önyargısız, tartışmasız birleşip iktidara talip olması, halka alternatif bir seçenek sunması gerekir. Bu nedenle Alevi-Bektaşi kurumları/mızın 10-11 Şubat Ankara toplantısı sonucunda, bu yönde yaptıkları çağrı çok doğru ve yerinde bir çağrıdır. Bu karanlık gidişata dur demek için başka seçenek yoktur.

 

Böylesi bir birlik din ve milliyeti değil İNSANI, insan haklarına saygı, demokrasi ve sosyal adaleti temel alınmalıdır. Türkiye’de (ve bölgede) dini, milli gruplar, herkes birbirinin insan haklarını tanıyıp, saygılı olacağı ve bunu anayasal güvence altına alacağına dair karşılıklı güvence vermelidir. Bir inanç veya milliyet diğerinden üstün kılınmamalıdır. Dinde, devlette, her alanda köklü reformlara gidilmelidir. Bu reformlar Avrupa Birliği'ne veya dünya kamuoyuna güzel görünmek için, göstermelik değil, halkımızın layık olduğu için, insan olarak tek amacımızın, ‘Dünyada Cennet’ ezmeden ezilmeden insanca mutlu yaşamak, olduğu için yapılmalıdır.

Bugün yapılacak olan seçim,  Gelin canlar bir olmaktır,  ABD emperyalizmi ve işbirlikçilerini kapı dışı edip, insanların barış ve mutluluk içinde yaşamasının yolunu açmaktır.

 

Feramuz Acar