İzzetin Doğan: Nazım'a yapılan Fethullah Gülen'e yapılmasın

Cem Vakfı Başkanı Prof. İzzetttin Doğan, Vatan Gazetesi'nin kendisiyle yaptığı röportajda Nazım Hikmet'e yapılan Fethullah Gülen'e yapılmasın dedi.

Sizin Fethullah Gülen'e yakın olduğunuz söyleniyor...

Fethullah Hoca'yı tanırım. Saydığım bir insan. Onu İslam'la ilgilenen bir düşünür, bir filozof olarak görüyorum. Birkaç defa görüştük, konuştuk, kendisi geldi. Cemevlerinin yapımında olumlu bir katkısı vardır. Hatırlarsınız, yıllar önce 'Camilerin yanında cemevleri de yapılmalı' diye beyanat vermişti.       

Vatan

(Fetullah Gülen'i öven bir kişi (İzzettin Dogan) Alevi olamaz, Alevi önderi veya Alevi dedesi hiç olamaz. Olsa olsa ömür boyu YOL- düşkünü olur, ve O artık YOL düşkünüdür. Yol düşkününe selem bile verilmez.. Yorum Feramuz Acar )

                 

Fethullah Gülen ne diyor:

   
"Adliyede, Mülkiyede veya başka bir hayati müessesede bizim arkadaşlarımızın mevcudiyeti, öyle ferdi mecburiyetler şeklinde ele alınıp öyle değerlendirilmemelidir. Yani bunlar gelecek adına bizim o ünitelerde garantimizdir. İstikbale yürümek için, sistemin püf noktalarını keşfedin. Hâlâ bu sistem devam ediyor. Bu sistem içinde arkadaşlarımız istikbale yürüyeceklerdir. Öyleyse o sistemin püf noktalarını bilmeleri lazım, keşfetmeleri lazım. Aşmaları lazım. Bu da meselenin diğer bir yanıdır. Kuvvet dengesi olmadığı bir yerde kuvvete başvurmayacaksınız. Teknik-taktik yerinde sizin kalbiniz önemli. Dıştan bizi bazıları korkaklıkla itham edecekler. Fırsat bulup, hep yolunuza devam ediyorsanız, yine orada o esnekliği gösterecek, o eksantriği kullanacak, geriye çekiliyor gibi yapacak, fakat adımlarınızı daha açıp ileriye gideceksiniz. İster Mülkiyede çalışan arkadaşlarımız olsun, ister Adliyede çalışan arkadaşlarımız olsun herkes için söz konusudur bu. Sivrilmeden, mevcudiyetinizi hissettirmeden çok ilerlere gitme. Mutlaka riayet edilmesi lazım. Müslümanların belli bir noktaya ve kıvama gelecekleri ana kadar bu şekilde hizmete devam etmeleri şarttır. Erken vuruş diyeceğim çıkışlar yaparlarsa, dünya Cezayir'deki gibi başlarını ezer. Zayiata meydan verilmemeli. Bu açıdan bizim ister o dairede, ister diğer dairede arkadaşlarımızın korunması çok önemlidir. Cezayir'i, Suriye'yi, Mısır'ı yaşamayalım. Çok dikkatli ve çok tedbirli, temkinli hareket etme mecburiyeti var. Bu hizmetin içinde bulunanlar, bu hizmete göre hizmet vermek isteyenler, her birisi dünyayı idare edebilecek birer diplomat gibi hareket etmeli. Kendi planında meseleleri çözdükten sonra, ülkesinde çözmeye çalışmalı. Bazı arkadaşlar birtakım cesaretli ruhları cesaretlendirmek, secaatlendirmek, birtakım ruhları heyecanlandırmak için belki kahramanca tavırlara da ihtiyaç vardır, diye düşünebilirler. Fakat ben kuvvet dengesi olmadığım için şahsen o yol yerine, böyle kendi düşüncemi yayma, kendi düşünce sistemim adına varlığı, her tarafı fethetme, ele geçirme yolunu şahsen tercih ederim. Hususiyetle öyle devlet memuru olarak arkadaşlarımız kahramanlık yapamazlar, fuzuli kahramanlık olur. Gereği yoktur o tür şeylerin.
    ... Başka kuvvetler var bu ülkede. Değişik kuvvetleri hesap ederek, böyle dengeli, dikkatli, tedbirli, temkinli yürümekte yarar var ki, geriye adım atmayalım.
    ... Zıplayacaksın yerinde, duruyor gibi yapmayacaksın. Müslüman durmaz yani. Hep akar, çağlar. Baktın ki koşamıyorsun, yerinde zıplayacaksın. İşler öyle hesap edilmeli ki, en kötü duruma göre, en handikap hale göro hesap edilmeli. Gerçekten adımlarınızı açarak, iyi bir maratoncu gibi koşacaksın. Ve hazırız, gerilimdeyiz, tam bir metafizik gerilim içinde, bir boşluk bulunca yeniden maratona geçeriz. Bazen hasımdan kaçmak bile çok önemli bir manevradır...
    ... Medrese zaviye gibi işleyen 'şarj evleri'... Bu evler meçhul evlerdir. Bu evler sizin bildiğiniz gibi evler, minaresi olan, ezan okunduğu zaman herkesin içine gittiği malum evler değildir. Meçhul ev. Kelime karakteristik olarak seçilmiştir. Belirsiz evlerdir. Bunlar belirli olamazlar, çünkü o evlere girip çıkıp insanlar yakın takiptedir. Elden geldiğince evde kamufle edilmelidirler. Benim kimseye bir şey tavsiye edecek durumum yok. İmana ve Kur'an'a hizmet düşüncesini evlerimizde gerçekleştirmeyi çalışıyoruz. Sizinde aşina olduğunuz Işık evlerinde, Işık komplekslerinde gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Arkadaşlarımız, tanıma imkanı ve fırsatını buldukları bu hizmeti benimsiyorlar, beğeniyorlarsa kendi dünyalarında da bu sistemi yaşayabilirler. Yanlış bir şey yapan, kirama ulaşılmadan özleriyle tam bütünleşmeden gereken mesafe alınmadan bir kısım erken huruç diyebileceğim çıkışlar yaparlarsa, Dünya başlarını ezer.
    ...
Anayasal müesseselerdeki kuvveti cephenize çekmeden her adım erken. Kirama ereceğiniz ana kadar dünyayı sırtınıza alıp, taşıyabilecek güce ulaşacak ana kadar, o kuvveti temsil edeceğiniz şeyler elinizde olacağı ana kadar, Türkiye'deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki kuvveti cephenize çekeceğiniz ana kadar her adım erken sayılır. Biliyorum ki elinizdeki meyve sularının boş kutularını dışarı çıkarken çöp kutusuna attığınız gibi bu düşünceleri de açık olma yanıyla çöp kutusuna atıp gideceksiniz...

    Fetullah Gülenin bu sözlerini altaki videodan kendi sesinden dinleyebilirsiniz..

Fetullah Gülen'in İç Yüzü/ 1. Bölüm

 

 

TEPKİLER

 

 

 

 

Alevi Bektaşi Federasyonu

E-mail : alevifederasyonu@gmail.com

web: www.alevifederasyonu.com

Tel : 0312 480 15 55 Faks :0312 480 15 75

 

Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu

E-mail :  info.alevi.com

www.alevi.com

Tel : 0049 221 949 85 60 Faks :  0049 221 949 85 610

 

 

BASINA VE KAMUOYUNA

 

*  Fethullah Gülen-Nazım Hikmet kıyaslaması, Çağdaş insanları incitmektedir.

 

*  İzzettin Doğan’ın BOP projesinde kabul ettiği rolü, Aleviler reddetmektedir.

 

         İzzettin DOĞAN’la yapılan bir röportajda, ” Nazım Hikmet’e yapılanlar, Fethullah Hoca’ya yapılmamalı.”  dediği, değişik basın yayın organlarında yer aldı.

 

        Nazım Hikmet; temel hak ve özgürlüklere bakışı, dünya görüşü, mücadelesi ve şiirleri ile; siyasi iktidarın hedefi olmuştur. Bu nedenle yargılanmış; ağır hapis cezaları almış, Bursa Cezaevi ve gemi hücrelerinde mahpus yatarak bedel ödemiştir. Yaşamının kalan bölümünü de, zorunlu olarak yurt dışında geçirmek durumunda kalmıştır. Siyasi iktidar Nazım Hikmet’i yurt dışında da rahat bırakmamış, yurttaşlıktan çıkarmış, şiirlerinin ülkesinde yayınlanmasını yasaklamış; yani Nazım’a ait her şeye – yaşamı da dahil olmak üzere- ambargo koymuştur.

 

        Geçen zaman, değişen dünya; Nazım Hikmet’in ne kadar haklı olduğunu ortaya koymuştur.

 

         "Nihai hedefe ulaşana kadar, her yöntem ve yol mübahtır. Bunun içine yalan söylemek ve insanları aldatmak da girer. Yeter ki, 'hizmet' kesintiye uğramasın. Hizmet denilen çalışmanın en büyük özelliği, sessiz ve derinden olmasıdır. Bu gizlilik de güçlü oluncaya kadar devam edecektir...." diyen ve bir zamanlar Diyanet kadrosunda da çalışan, Fethullah Gülen ile Nazım’ı kıyaslamak; insafsızlık değildir de nedir?

 

       Ülkemizde oluşturduğu ışıkevleri, gülen okulları, dershaneleri, tv kanalları, radyo ve gazeteleri ile; yokluk yoksulluk içindeki yurttaşlarımızın zeki çocuklarını alıp, onları şeriatın ve gericiliğin girdabına düşüren, BOP projesinin ılımlı İslam projesinin militanları haline getiren Gülen’i; Kurtuluş Savaşı Destanının büyük şairi ile yan yana koyarak Nazım’a yazık edilmiş olmaz mı?

        

        ABD; BOP’nin hayata geçirilmesi sürecinde Fethullah Gülen aracılığı ile Sunnileri, İzzettin Doğan aracılığı ile de Alevileri kazanmak istemektedir.

    

       İzzettin Doğan’ın üstlendiği rol, zor bir roldür. Hoca o rolü oynayamaz. Aleviler buna izin vermez. Olsa olsa gider Çamuroğlu’nun durumuna düşer.

 

       İzzettin Doğan; Alevilerin Çağdaş, Laik, Demokratik Cumhuriyetten yana olduklarını bilecek konumdadır. Buna rağmen Fetullah Gülen’e sahip çıkıyor, yol ve yön değiştirerek “ılımlı İslam”a doğru gidiyor ise; Alevi toplumunu tümüyle karşısına alıyor demektir.

 

         İzzettin Doğan hukuk profesörüdür.

         Fethulah Gülen’e sahip çıkacağına; özünü dara çekerek, Alevilerin sorunlarına sahip çıksın. Hukuk bilgisini, Alevileri asimile aracı olan zorunlu din dersi konusunda, Madımak Otelinin müze olması, vb konularda kullansın.

 

         Bu günlerde şehitleri anacağımız Madımak katliamına karşı her hangi bir duruşu kamuoyuna yansımadığı gibi, şehitlerine sahip çıkanlara Cem vakfı Sivas Şubesi Başkanı aracılığı ile, “şehitlerinizi unutun” demektedir.

 

         Fethullah Gülen çevresinin Adalet Bakanı, Madımak katillerinin avukatlığına soyunmasına rağmen, İzzettin Doğan, Madımak Şehitlerinin ve diğer mağdurlarının yanında tek duruşmada dahi yer almamıştır. Madımak Oteline şu 15 yıl boyunca bir kez dahi uğramamıştır.

 

        Kaldı ki; Fethullah Gülen’in ülkeye dönüp dönmeyeceği, dönecekse nasıl döneceği kendi bileceği bir iştir. İzzettin Doğan bunu kendine iş edinmesin.

        Ayrıca Sayın Doğan, bilsin ki; Gülen; Humeyni’ nin Tahran’a dönüşü gibi bir dönüşü hayal etmekte ve bunun için çalışmaktadır.

 

        Saygı ile kamuoyunun bilgisine sunarız. 18.06.2008

 

  

Turgut ÖKER AABK Genel Başkanı

Ali BALKIZ  ABF Genel Başkanı

 

İzzettin Doğan-Fethullah Gülen ilişkisi: Düşmanına aşık olmak
18-06-08

 

TARAFINDAN: YOL HABER


 

CEM Vakfı Genel Başkanı İzzettin Doğan, Vatan Gazetesi’nden Mine Şenocaklı ile yaptığı röportajda, Fethullah Gülen hakkında kullandığı ifadelerle dikkat çekti. İzzettin Doğan,”Fetullah Hoca’nın öcü gibi gösterilmesi yanlış. O bilge bir kişi. Fethullah Gülen, saydığım bir insan’’ dedi.


 

 

İzzettin Doğan, röportajı yapan Mine Şenocaklı'nın “Sizin Fethullah Gülen'e yakın olduğunuz söyleniyor...” sorusunu, Gülen'den samimiyetle “Fethullah Hoca” diye söz ederek şöyle yorumluyor:

“Fethullah Hoca saydığım bir insan. Onu İslam'la ilgilenen bir düşünür, bir filozof olarak görüyorum. Birkaç defa görüştük, konuştuk. Cemevlerinin yapımında manevi olarak olumlu bir katkısı vardır. Tartışmaya açık bir insan. Ben o açıdan Fethullah Hoca'nın düşüncelerinden hiçbir zaman çekinmedim. Fethullah Hoca ile konuşmak, dost olmak bence bir sakınca değil. Onun öcü gibi gösterilmesi yanlış. Fethullah Hoca kendi alanında bilge bir kişi.”

 

İzzettin Doğan burada da durmuyor ve sahte demokrat maskesiyle, tüm liberalliğini takınarak "Nazım'a yapılan Fethullah Hoca'ya yapılmasın" diyor. Nazım Hikmet gibi dünyanın en büyük devrimci şairlerinden birini, bu ülkenin aydınlık yüzünü, Fethullah Gülen ile eş tutan İzzettin DOĞAN, “Fethullah Gülen konusu da, onun Türkiye'ye gelmesi konusu da müsamaha görmeli” diyor.

 

Peki İzzettin Doğan'ın hayran olduğu Fettullah Gülen kim? Gülen, "laik devlet yapısını değiştirerek, yerine dini kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasa dışı örgüt kurup, bu amaç doğrultusunda faaliyetlerde bulunduğu" gerekçesiyle hakkında dava açılan ve halen ABD'de ikamet eden bir kişi.

 

Fethullah Gülen'den böylesine saygı ve muhabbetle söz eden, onu 'Saf ve masum bir bilge' olarak aklamaya çalışan İzzetti Doğan, Gülen'in laiklik ve demokrasi düşmanı bir gerici olduğunu bilmiyor mu? Toplumun tüm emekçi kesimlerinin olduğu gibi Alevilerin de temel taleplerinin ve ihtiyaçlarının ideolojik ve politik karşıtı olan Fethullah Gülen'in amacından haberdar değil mi? Elbette haberdar ve bunu kendisi bizzat şöyle ifade ediyor: “Fethullah Hoca'nın düşüncesi açık ve net. Eğitim yoluyla, demokratik yolla 15-20 yıl içersinde Türkiye'yi bir Müslüman devlet haline dönüştürmek istiyor.”

Gülen'in ne yapmak istediğini açıkça bildiği halde ona ve onun düşüncesine karşı bu derece hoşgörülü olan Doğan'a "Şu Fettullah Gülen'e gösterdiğiniz engin sevgi ve hoşgörünün onda birini neden diğer Alevi kurumlarına ve Alevi kurum başkanlarına göstermiyorsunuz?" diye sorası geliyor insanın.

İzzettin Doğan, Alevi toplumunda hangi kurum ya da kişi öne çıkıyorsa, kendisinden ileri gitmesin diye ona çelme takmaktan sakınmıyor. Ve para edeceğini düşündüğü hamasi suçlamalarla insanları karalıyor. En geri, en Alevilere uzak duyguları istismar etmekten kaçınmıyor.

İzzettin Doğan, ağırbaşlı, yumuşak huylu, uzlaşmacı, gönül adamı görünüyor. Ama tüm bunları sağcılar söz konusu olunca yapıyor.

Uzlaşmacı görünüyor, uzlaşmacılığı güç sahipleriyle, devletle, hükümetle… Alevi örgüt yöneticilerini ve Alevi toplumunun gerçek taleplerini ise elinin tersiyle itiyor.

Oturup kalktığı adamların, dostum dediklerinin tümü sağcı, tümü düzenin bekçileri. İzzettin Doğan, Fethullah Gülen dahil, onlara karşı ne kadar müşfikse kendi insanlarına karşı o derece hırçın, o derece sekterdir.

 

Alevi toplumunun öğretisine, geleneğine ters olduğu tartışma götürmez bir siyasi yapının temsilcisi olan Fethullah Gülen ile kurulan bu yakınlık akıllara “Aralarında bir çıkar ilişkisi mi söz konusu?” sorusunu getiriyor.

Nitekim bir süre öncesine kadar Cem Vakfı Avrupa Koordinatörlüğü’nde Genel Sekreter olan Düzgün Keleş, geçtiğimiz günlerde kamuoyuna yaptığı açıklamada şunları söylemişti:

’’Cem Vakfı ve İzzetin Doğan, Türkiye Cumhuriyeti’ni, laik devleti yıkma planları içinde olan Fethullah Gülen ve cemaatiyle birlikte çalışmaktadır. Cem Vakfı maddi ve manevi kaynağını Fethullah Gülen grubundan sağlamaktadır. Gülen grubu tüm medya yayın organlarıyla İzzettin Doğan’ı desteklemektedir.’’

Sıradan bir Alevi birey dahi, Alevilerin varlık koşullarını ortadan kaldırma amacı içinde olan siyasal İslamın önde gelen temsilcilerinden biriyle böylesine derin bir muhabbet içinde olamaz. Hele ki söz konusu olan Alevilerin bir kesiminin temsilcisi olduğu iddiasıyla boy gösteren bir şahsiyet ise, onun tutumu asla kabul edilemez.

 

Düşmanına aşık olmak diye buna denir...



 

 

izzettin doğan HOCAEFENDİ İLE FETTULLAH GÜLEN HOCAEFENDİ HAYRANLIĞI BABASI HÜSEYİN DOĞAN DEDENİN, hAZİRAN 1960 YILINDA, SİVAS ASKERİ CEZAEVİNDE, NURCU MEHMET KIRKINCI HOCAEFENDİYE OLAN HAYRANLIĞINA KADAR UZANIR.

 

Turan Eser, Araştırmacı/Yazar

 

İzzettin Doğan'nın Vatan gazetesinde yer alan görüşlerine bakacak olursak; "Fettullah Gülen filozof, bilge, dost ve Alevilere manevi katkısı büyük insan” CEMVAKFI Başkanı İzzetin Doğan hocaefendinin son dönemlerde bu yönde artan mesajlarının anlamını ve şifrelerinin çözülmesinin yolu tarih bilgisine başvurmaktan geçiyor. Tarih bilgisinden yoksun bir değerlendirme bu durumda gerçekçi olmayacaktır.

 

“İZZETİN DOĞAN ALEVİ CEMATİ LİDERİ” DEĞİL, ALEVİLER İÇİNDEKİ GÜLEN TARİKATININ MİSYONERİDİR.

Tarihi bilgeleri vermeden önce bir düzeltme yapmak zorundayız. CEMVAKFI Başkanı İzzetin Doğan hocaefendi, Gazetelerde ifade edildiği gibi “Alevi cemaatinin lideri” değildir. Sınırlı sayıda (onlarca) kişinin üyesi olduğu Cumhuriyetçi Eğitim Vakfı’nın başkanıdır. Alevi toplumunu temsil yetkisine sahip değilidir. Alevi-Bektaşilerin inanç önderi, halen Hacı Bektaş veli Dergahı’nın en yüksek makamı olan Postnişini Veliyettin Ulusoy’dur. Bu makamın yerine İzzetin Doğan dahil kimse ikame edemez ve ettirilmez. Ayrıca Alevi-Bektaşi toplumunun demokratik, hukuksal ve siyasi hakları konusunda liderlik eden kurumlar ise ABF ve AABK (Alevi Bektaşi Federasyonu ve Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu)’dur. İzzettin Doğan ve Ehlibeyt Vakfı dışında faaliyet sürdüren Alevi-Bektaşi kurumları, dernekleri, dergahları ve cemevleridir.

 

Alevi kamuoyununda tanık olduğu, İzzettin hoca Alevi davasından daha çok, Gülen tarikatının misyonerliğini yaptığından, bu yola önderlik etmesi, mümkün değildir. 15 yıldır Madımak katliamını lanetlemeyen ve otelin önüne karanfil bırakmayan kişi ise bunu talep bile edemez.

ABF ve AABK İzzetin Doğan’ın tüm Alevi Bektaşi kurumları ile dostça ve müsahipçe bir araya gelmesi için gerekli çabayı vermiştir. Fakat Hoca Alevi kurumları yerine, Ilımlı İslamcıları dost olarak tercih etmiştir. Bunun en somut örneği ise, Alevi-Bektaşi kuruluşları, dergahları ve cemevlerinin çoğunluğuyla kavgalı olan İzzettin Doğan’ın, sadece Gülen cemati ile dost olması ve sadece Gülen için dostça mesajlar vermesidir.

 

İzzettin Doğan'ın Alevi kurumlarıyla çatışmalı ve Gülen hareketi ile barışık halinden kimse memnun değildir. Sadece ABF, AABK değil, Karacaahmet Dergahı, Şahkulu, Alevi aydın ve yazar çevreside Cemvakfından memnun değildir. Sadece levi kurumları değil, demokrasi, laiklik, sosyal hukuk devleti ve cumhuriyetten yana sivil toplum örgütleride Cemvakfı Başkanı İzzettin Doğan'ı kınamışlardır. Çünkü açıklaması bardağı taşıran son damla olmuştur. Bu nedenle İzzetin Doğan’ı bu açıklaması karşısında yükselen protestolar daha da süreceğe benziyor. Cumhuriyet, demokrasi ve laiklik ilkelerine bağlı Aleviler bu vesileyle İzzetin Doğan’ın gerçek dünyasını ve düşüncesini  tanıdı. İlginç olan ise, Fethullahçı Zaman Gazetesi İzzettin Doğan’a büyük destek verdi.  “Cem Vakfı Başkanı İzzettin Doğan, tam da pek çok insanın savrulduğu sırada diyalog ve uzlaşma adına vefalı bir çıkış yaptı. Sayın İzzettin Doğan, öyle bir zamanda, öyle cesur bir çıkış yaptı ki, kıymeti yıllar sonra bile unutulmayacak...” diye açıklama yaptı.

 

Böyle bir tepkiyi hesaba katmayan İzzettin Doğan önümüzdeki günlerde "Yanlış anlaşıldım" diyebilir. Çünkü artık laik kesimlerde İzzetin Doğan'ı dost listesinden silmişlerdir.

 

DOĞAN AİLESİNİN NUR CEMATİ DOSTLUĞU 1960 YILINDA BAŞLAMIŞTIR.

Bu konuda kimseyi zan altında bırakmak doğru olmaz. İşte bu nedenle bilgiyi kendi kaynağından, yani Doğan ailesi ile Nur Cemati  arasındaki tanışıklığı 1960 yıllarında başladığını bize aktaran nur cemati liderinin kendi ağzından aktarmak gerek. Bu kişi Kırkıncı Hocaefendi ismi ile bilinen Mehmet Kırkıncı’dır. Said'i Nursi'nin "Evlerinizi medrese yapın" vasiyetini yerine getiren ve  İzzettin Hocaefendinin yücelttiği Fethullah Gülen'i Nur Cemati ile tanıştıran, cemate kazanan kişi Mehmet Kırkıncı’dır.

 

Mehmet Kırkıncı hocaefendi Alevilik nedir sorusuna cevap üretirken  "Aslında bir Müslüman’ın veya bir tarikatın Hz. Ali muhabbetini meslek ve meşrebine esas almasının dinen hiçbir mahzuru yoktur. Diğer sahabelere tecâvüz etmemek, Kur’an ve Sünnet’in ışığında namazını kılmak, orucunu tutmak ve diğer sorumluluklarını yerine getirmek kaydı ile, Hz. Ali ve Ehl-i Beyt muhabbetini rehber edinmenin hiçbir mahsuru yoktur. Gerçek şu ki, Kitap ve Sünnet’i bilen ve gereği gibi yaşayan hakikî bir Alevî, ancak Allah-ü Teâlâ’yı ma’bûd olarak tanır "  ve  Bu sun’î ayrılığın ortadan kalkmasının tek yolu, Kur’an’ın ışığı altına girmek ve O’nu yegâne ölçü kabul etmektir. Nitekim Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerim’de, “Hepiniz Allah’ın ipine sımsıkı sarılınız ve ayrılmayınız.” buyurmakla, bütün Müslümanların Kur’an etrafında toplanmasını emretmektedir” diyerek, Aleviler Sünnileştirilmesi ve nur cematine kazanılmasını ifade etmektedir.

Kırkıncıhoca, Fettulahçı olduğu bilinen Aksiyon dergisinde yayınlanan hatıralarında, 1960 yılındaki İzzetin Doğan’nın babası Hüseyin Doğan dede ile tanışmasını ve ona nasıl namaz kıldırdığını şöyle anlatıyordu;  "Tunceli'den Alevileri getirmiştiler. İzzettin Doğan'ın babası Hüseyin Doğan Dede vardı. Çok efendi, çok kibar, ona buna çatması olmayan bir adamdı. Nur Talebeleri ile Aleviler aynı yerde ikamet ettirilir. Aradan günler geçti, muhabbet ortamı oldu. Biz namaz kılıyoruz. ”Siz de Müslüman, biz de Müslüman. Kılma var kılmama var. Hangisi iyi ise onu yapalım” dedim. 'Ben kılmanın iyi olduğunu anlatayım. Siz de kılmamamın iyi olduğunu anlatın' dedim ve kılmanın farz olduğunu söyledim. Sonra dedim 'Farz edin ki, kılmak farz değildi de öldük, gittik. Bize demezler ki niye kıldınız? diye. Ama kılmazsak tehlike var. Siz nasıl düşünüyorsunuz?' 'Hocam' dediler 'Bizim namazlarımız kılınmıştı, onun için kılmıyoruz.' 'Haa, bak şimdi oldu. Allah kabul etsin' dedim. Birkaç gün sonra 'Yahu' dedim 'geçen gün sordum, dediniz 'bizim namazımız kılınmış. Kılınmış ama kim kılmış?' dedim. 'Hz. Ali' dediler. Başka bir gün de 'Geçen gün keşke sormasaydım' dedim. 'Niye Hocam?' dediler. 'Ben' dedim 'Hz. Ali'yi o kadar çok severdim ki bu Tuncelililerin namazını kıldı da yani Erzurumluların suçu neydi? Ondan dolayı Hz. Ali'ye karşı, böyle kalbimde kırgınlık oldu' dedim. 'Ula insafsızlar' dedim 'bir adam başkasının yerine yemek yiyemez. Başkasının namazını kılmak olur mu? Peki Hz. Ali uyumasa idi, siz de uyumayacak mıydınız?' Baktım namaza başladılar.”

Nur cematinin liderlerinden ve Fettullah Gülen’in hocası Kırkıncı hocaefendi, Hüseyin Doğan dedeyi ve Tunceli’den gelen Alevileri ikna etmiş ve “kılınmış namazını” kılınmamış saydırıp, namaz kıldırmaya başlamış. Bugün İzzettin Hocaefendinin Fettullah için yaptığı iltifatın bir benzerini 1960 yılında Kırkıncı hocaefendi Hüseyin Doğan dedeye yapmıştır. Bugünkü İzzettin İltifatının arkasında bu tarihsel ilişkiye duyulan bir gizli vefada vardır.

 

İZZETİN HOCAEFENDİ GÜLEN MİKROFONUNDAN SESLENİNCE, SÖZÜNÜN FREKANSI DA NURCULAŞIYOR.

İzzettin hocaefendinin son dönemlerde Fettulllah Gülen’i öven açıklamaları ile  Alevilere, Alevi kurumlarına yönelik saldırgan ve hakaret dolu tavrıyla eş zamanlı şekilleniyor. Gülen hareketinin dairesi içinde durarak, Alevi kurumlarına saldırgan davranmakta ve Gülen misyoneri gibi çalışmaktadır. Alevi öğretisini, özgünlüğünden, gerçek köklerinden ve kaynaklarından koparmak ve bir tür Ilımlı İslam projesine dahil etmeye çalışmaktadır. Hatta İzzettin Doğan o kadar ileri gitmiştir ki, ona göre Fethullah Gülen Alevilere yönelik katliamlar ve tehlikeleri önleyen kişi olarak gösterilmiştir.

 

Kasım 2006’da, Samanyolu TV ve Zaman gazetesindeki açıklamalarında ise,  Maraş, Çorum, Sivas ve Gazi Mahallesi'ndeki katliamları “olaylar” olarak değerlendirip, Alevilere yönelik “tehlikenin büyümesi, bu ülkede diyalog ve hoşgörüden yana olan sağduyulu yaklaşımlar sayesinde önlenmiştir. Sayın Fethullah Gülen'in, cemevleri yapılması yönündeki çağrıları, bunu başbakanlığı döneminde Sayın Tansu Çiller'e iletmesi, sürekli Alevi-Sünni kardeşliğini savunması adeta bir dalgakıran vazifesi görmüştür” diyerek, Fettullah Gülen’e olan hayranlığını sık sık dile getirmesi aslında manidar değildi. Çünkü Cem Vakfı Avrupa Koordinatörlüğü Genel Sekreteri Düzgün Keleş bu hayranlığı arka planını kamuoyuna ’’Cem Vakfı ve İzzetin Doğan, Türkiye Cumhuriyeti’ni, laik devleti yıkma planları içinde olan Fethullah Gülen ve cemaatiyle birlikte çalışmaktadır. Cem Vakfı maddi ve manevi kaynağını Fethullah Gülen grubundan sağlamaktadır. Gülen grubu tüm medya yayın organlarıyla İzzettin Doğan’ı desteklemektedir’’  diyerek açıklamıştı.

İzzettin Doğan, Aksiyon dergisinde yayınlan bir röporatajında ise kendisine biat etmeyenlere yönelik çirkin saldırılarda bulunmuştu. Dengesiz ve kendisi ile çelişkilere bolca yer veren eleştirileri ve demeçleri, aynı zamanda, Alevi edep erkanına uymayan üslubu, herkesçe görüldü. İzzetin  Doğan aslında, CEM VAKFI etrafındaki kitlenin giderek kaybolmasından dolayı, hatta kendi “kadroları” içerisinde yaşanan gerginlikler, belli ki, İzzetin hocanın asabını epeyce bozmuş. CEM TV ve Radyo’daki derin operasyonlar, kadroların budanması, “her şeyin yolunda” giden bir örgütlenmede karşılaşacak bir durum olmazsa gerek. Demek ki Cem Vakfı’nda “her şey yolunda” değil. Yoksa bu hırçınlığına ve saldırganlığına bir izah bulmak mümkün değildir. Cem Vakfı (aslında bu İzzetin Doğan vakfı)  içinde bulunduğu düşünsel ve gelecek kaygısı ise, kaybettiği zemini başka ilişkilere girerek yaratmak istemektedir.

İzzettin hocaefendinin, Aksiyon dergisi, Samanyolu TV ve Zaman gazetelerinden,kendisi dışındaki Alevi kurum yöneticilerini “zır cahil” olarak tanımlaması, doğrusunu söylemek gerekirse, kendisini tanımlamakta eksik kalır. Gülen'i "dost ve bilge insan" olarak değerlendirip, Alevi-Bektaşi kurumlarının yöneticilerine ise hakaret eden kişiliği aslında İzzettin Hocaefendiyi ele vermiştir. “Hukuk adamı” ve “Dede” olarak Alevi dilinden uzak konuşma tarzı bize şunu göstermiştir. Hocaefendi aklını, Anadolu Alevi-Bektaşi öğretisiyle değil, “Alevi toplumunu nasıl bölerim ve Sünnileştirme projesine destek sunarım” hedefini gerçekleştirmek için, ılımlı İslam tezini kulağına fısıldayan Fethullah Gülen ideolojisinden beslemektedir.

 

BOP’UN TEOLOJİK MİSYONERİ GÜLEN İLE NAZIM HİKMET EŞDEĞER GÖSTERİLEMEZ!

İzzetin Hocaefendi’nin, Fettullah Gülen ile Nazım Hikmet’i eşdeğer tutması bilgi eksikliği değilse, ancak cehaletle açıklanacak bir durumdur. Tam bağımsızlık ve emperyalist sömürü ve işgallere karşı “Vatan çiftliklerinizse, kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan, vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan, vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın, fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan, vatan tırnaklarıysa ağalarınızın, vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa, ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan, vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa, vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan, ben vatan hainiyim” diyen Nazım Hikmet ile ABD’yi "Dünya denilen geminin kaptanı" olarak gösteren ve ABD'nin  Büyük Ortadoğu Projesine destek verilmesini vaaz eden Fethullah Gülen nasıl bir tutulabilir. ABD'nin "ılımlı islam" projesinin teolojik misyonerliğine soyunmuş bir tarikat şeyhi Fettullah Gülen nasıl olurda, demokrasiden, laiklikten, özgürlüklerden ve cumhuriyetten yana tavır alan sanatçı, aydın ve sosyalist kimlikli Nazım ile eşdeğer tutulabilir.

 

1960’lı yıllarda, “Açlık ordusu yürüyor, yürüyor ekmeksizleri ekmege doyurmak için
hürriyetsizleri hürriyete doyurmak için, açlık ordusu yürüyor, yürüyor ayakları kan içinde”
diye yazan Nazım Hikmet ile, yine 1960'lı yılların başında, ABD/CIA desteği ve talimatı ile Türkiye’de kurulan Komünizmle Mücadele Derneği'nin (KMD) Erzurum Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Fettullah Gülen nasıl olurda, Nazımla aynı ölçüde değerlendirilir.

Eğer kişisel ve tarihsel olarak eşdeğer görülecek bir benzetme aranıyorsa, İzzettin Hocaefendi 1960 yılında babası Hüseyin Dede ile yolları birleşen nurcu hareketi ve siyasi partisi DP ile 2000’li yıllarda Fettullah Gülen’le yolu birleşen kendisine bakması yeter.

 

İzzettin Doğan “dede soyundan” gelir ama dedelik yapmaz. Dede çocuğu olup cem yürütmez ama, sağ  siyasilerin ağzı ile konuşarak, Alevileri “zır cahil” olarak suçlar. Hocanın sorunu, Alevilerin kültürel kimliğini yok sayarak, Aleviliği dar bir kalıba sokmaya çalışmaktır. Bunu resmi ideoloji ve diyanet yapıyor. Hocanın buna katkı sunması niye? Hoca, bir toplumsal kesimin kültürel kimliği, daha da genel ifade ile, kültür kavramının evrensel tanımlarında uzak ve bilimsel olmayan bir açıklama ile, “Ateistin Alevi'si Sünni’si olmaz” diyerek, bir şeriat esasını benimseyen dini ulema gibi konuşuyor. Hocaya şunu anlatmakta fayda var; Gerek sosyolojik açıdan, gerekse antropolojik açıdan, kültür, insanın çok boyutlu evrensel özelliğidir. Eğer insanın bu çok boyutlu ve evrensel özelliklerinden sadece biri üzerinden, yani salt inançsal kimlik üzerinden, kültürel kimliğinden mahrum bırakan tanımlar yapılırsa, bu bilimsel ve antropolojik açıdan sakat ve arızalı bir yaklaşımdır.

 

Özünde insan sevgisi, paylaşım, dostluk, bilimsellik ve çağdaşlık yatan Anadolu Alevi öğretisini, biçimsellikten ve sonradan bu öğretiye dışarıdan şırınga edilmiş yabancı unsurlardan ayıklayarak, günümüz dünyasına ve Anadolu Aleviliğinin özüne uygun bir şekilde buluşturulması gerekirken, İzzettin Hoca “buna ne hacet var. CEM VAKFI’nın Alevi Din Hizmetleri Başkanlığı bunu yapmıştır” diyerek, Etnik bir din yorumu ile Türk İslam Sentezine uygun bir Alevilik dayatmaktadır. Hoca dahil, hiçbir güç, Alevi kimliğini, onu besleyen, Mazdek, Sabilik, Budizm, Şamanizm, Zerdüşt, İslam ve daha bir çok inançsal geleneklerin kaynağını inkar edemez ve Aleviliği bu kaynaklardan her hangi birisinin içerisine tek başına hapis edemez. Bu farklılıklar ve zenginliklerden etkilenerek, kendine özgü inancı olan ve Anadolu`daki çok dilli, çok inançlı ve çok kültürlü toplumsal formasyonda, Anadolu`ya özgü Alevi kimliğine ulaşan yapısı ile, bir inançsal, kültürel ve felsefi inanç kimliği yaratmıştır.  Değişime kapalı değil, açık, etkileyen ve etkilenen bir özelliğe sahiptir. Kendini asli, diğerlerini tali görmez ve başkalarının kendisini tali görmesini kabul etmez.

 

Hoca, yıllardır Türkiye’de uygulanmakta olan asimilasyon politikaları ile Alevileri, kendi kimliklerine yabancılaştırmaya dönük ve sistemin Sünni Türk-İslam anlayışına eklemlenmeye çalışmasına destek vermektedir. Sorgulama ve gerçekleri gözleme becerisine sahip Aleviler bu gerçeği zaten bilmektedir. Gerçekleri “tehdit” olarak ortaya koyan siyasi iktidarlar, Anadolu Aleviliğini, İslamın Sünni yorumu ile Şiilik ekolündeki Alevilik tanımları ile dezavantajlı konumdaki insanların kafalarını karıştırmakla meşgul oldular. Hocanın bugüne kadar yapmak istediği de bundan başka bir şey değildir. Şimdi ise buna yeni bir boyut katarak, ılımlı İslam projesinde bir rol üstlenmektir.

 

 

 

FETTULLAH GÜLEN’LE KOL KOLA YÜRÜYEN İZZETİN DOĞAN’IN, ÖNCE ALEVİLERE HESAP VERMESİ GEREKİR.

Hoca son yıllarda, sağ siyasal eksendeki duruşuna ve işbirliğine şimdi, tarikatçılarla kol kola girerek, Aleviliği inkarın merkezine koyanlar ve Alevilere dönük hak ihlallerinin baş mimarları ile görünmesi, Alevilerin ibretle izlediği bir gelişmedir. İzzetin hocanın, Fettullah Gülen’le başlayan işbirliği ile birlikte, Samanyolu Televizyonu'nu, Zaman gazetesini ve Aksiyon dergisini Alevilerin en etkili, kitlesel ve meşru kurumları olan Türkiye Alevi Bektaşi Federasyonu’na (ABF) ve Avrupa’nın on ülkesinde federasyonlaşmış kurumların üst yapısı olan Avrupa Alevi Birlikleri Konfedarasyonu’na (AABK)’na saldırmak için kullanması, bir tesadüf değildir. Fettulah Gülen destekli bu basın kuruluşlarının, İzzettin hoca ile birlikte el ele vererek üstlendiği misyon bellidir. Alevilerin birliğini bozmak ve Alevilerin Fettullah tarikatı ile yakınlaşmasını sağlamaktır.

 

İzzettin hocanın, Fettullah hoca ile Atatürk ve cumhuriyet konusundaki fikirlerinde “farklılıklar” artık, her Alevinin kafasında soru işareti oluşturmuştur. Bir yandan laiklikte yana olduğunu iddia eden İzzettin hoca, diğer yandan derinden ve sessiz gelen, şeriata dayalı bir islami devlet özlemi olan Fettullah Gülen. Şimdi İzzettin hocanın Alevilere bir açıklama borçludur; kimden yanasın?

ALEVİLERİN EN KİTLESEL VE DEMOKRATİK ESASLARA UYGUN KURULMUŞ KURUMLARI ABF VE AABK’DIR.

İzzetin hoca, kendisine uzatılan her mikrofona verdiği ilk demeç; “bunlar bir elin beş parmağı kadardır. Bunu ben ciddiye almadım. Sizler de ciddiye almayın." olmaktır. Aslında hoca bu demeci ile CEM VAKFI’nı anlatmaktadır. Çünkü Cem Vakfı örgütlenmesi, vakıf stratejisi ile örgütlenmeyi tercih ederek, kitleselleşmenin önüne set çekmiştir. Belirli sayıdaki kurucu ile çalışmalarını yürüten Cem vakfı, üye yapmamakta ama tüm ticari faaliyetlerini finansmanını büyük bir kısmını Alevi vatandaşın desteği ile sağlamaktadır. Fakat her nedense Cem vakfının mali sirkulasyonu konusunda hiçbir Alevi yurttaşının bilgisi yoktur. Denetleme yetkisi yoktur. Söz ve karar hakkı yoktur. Hatta Cem Vakfı yönetiminde istifa eden yönetici düzeyindeki bazı insanların kamuoyuna bilgisine ulaşmış, istifa mektuplarında mali açıdaki şaibelere ilişkin iddialara İzzetin hoca halen cevap vermiş değilidir. Hoca sağ siyasi partilerden, islami çevrelerden, Alevi ve Sünni iş dünyasından, Fettullahçı kesimden ne tür destekler aldığı konusunda gizemlidir. Tüm bu gerçeklikler ortada iken, hocanın, her Alevinin üye olma hakına sahip, Alevilerin kitleselleşmesi ve örgütlenmesi için kapılarını sonuna kadar açan, çalışmalarını ve etkinliklerine denetime açık tutan, her yıl üyelerine hesap veren yapılara, art niyetli saldırmayı ihmal etmemektedir. Hocanın “bunlar bir elin beş parmağı kadardır” demesi, aynı zamanda hocanın sayma özürlü değil, gizleme özürlü olduğunuda göstermiştir. Çünkü tüm kamuoyununda bildiği gibi, hocanında daha iyi bildiği gibi, ABF, bu yılkı kongresini 177 delege ile yapmıştır. Her bir delegenin 1000 üyeyi temsil ettiği bir hesapla, ABF’ye bağlı 180 şubeli 22 kuruluşun bileşeni olarak, 177 bin resmi kayıtlı üyesi vardır. Avrupa’nın 10 ülkesinde örgütlü kurumlarımız ise 100 bin üyesi vardır. Yani “bir elin beş parmağı” ile ancak Cem vakfının yönetim sayısı tarif edilebilir.

İzzetin hoca,  “Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu –Federasyon değil, konfederasyon- Kuruluşunda benim de katkılarım oldu. Ancak zamanla federasyonu Marksist kökenli insanlar ele geçirdi. Böylece federasyon Alevi kitlenin desteğini yitirdi”  diye bir iddiayı Fettulahçı basında ortaya atıyor. Buna yine hocanın üslubu ile cevap vermek gerek.

Bir, Avrupa değil, ilk olarak Almanya Alevi Birlikleri federasyonu kuruldu. Hoca bu kuruluşun hiçbir yerinde bulunmadı. İki, Almanya’da yalnızca Köln, Hamburg ve bir kaç şehirde örgütlü olan, üye sayısı olarak bin kişiyi varmayan bir örgütlenmeydi. Ancak hocanın “Marksist kökenli” diyerek ifade ettiği, Aleviler sayasesinde Alevi örgütlenmesi 10 ülkeye yayıldı ve 100 bin kişiyi kucaklayan bir KONFEDERASYON oldu.

Üç, insan “Marksist kökenli” olmaz! Marsist düşünceden yana olabilir. “Köken” kelimesinin kullanılış biçimiyle, bir uluslarası hukuk doçentini Türkçesi için sorunlu bir ifadedir. Alevi kökenli olunur, ama bir düşünce sistemine taraftar olunur. Hoca, babasının yolundan giderek sağcılığı, etnik milliyetçiliği bir ideoloji olarak savunurken, hoca kendi “köken” sorunu tartışmayı gizlemektedir. Eşitliği, dayanışmayı, paylaşımı, sosyal adaleti dışlıyan, sınıfsal konumları itibariyle ezenden yana olan bir siyasi tercihi benimserken, aslında Alevi öğretisinin tam da zıttı olan bir düşünce sistemine yaslanmış olduğunu gizlemek istemektedir. Oysa Marksist dünya görüşü, hocanın “öcü” gibi göstermesinin aksine, tüm litaratürlerde “eşitlik ve sömürüsüz bir dünya düzeni” olarak ifade edilir. Alevilerin, sağ siyasi eksendeki, ezen ideolojisine karşı, Alevi gençlerinin siyasi duruş olarak soldan ve Marksist düşünceyi sahiplenmesini, Alevi öğretisinin kaynaklarında aramak gerekir. Oysa hoca besleyen kaynaklar her neyse, ona sömürünün devamını, yoksulluğun devamını, sosyal adaletsizliğin devamını, eğitimi ve sağlığı paralı hale getiren, özelleştirmeci ve evrensel hukuk değerlerini hiçe sayan sağ siyasetinden medet ummayı adres olarak göstermiştir. Hocanın bilmesi gereken bir husus daha var; Alevilerin solda, sosyal demokrat ve demokrasi güçlerinin yanında durması doğru bir tercihtir. Alevi öğretisine uygun bir yönelimdir. Sol ve sosyal demokrat siyasi değerleri “öcü” düşünce sistemi gibi gösteren hocanın asıl amacı, Fettulahçı yayın organlarına verdiği demeçteki “Yerel seçimlere bir yıldan az kaldı. Alevi oyları nasıl bir seyir izleyecek” ve “Alevilerin ne yapacağı henüz belli değildir. Haklarını vermek için samimi çaba sarf eden siyasi partiler, Alevîlerden de aynı yakınlığı görecektir.” değerlendirmesinin arka planında yatan sağ partilerle olan siyasi flörtü yatmaktadır.  Bunu ise hocanın CEM TV’deki tüm hisseleri almasını sağlayan, finans kaynağının açığa çıkarmakla ve Alevilerin “oyları Demokrat Parti’ye gitmiştir. ..Alevîler artık sağ-sol kavramlarını reddediyor. İşin özüne bakacak. Milliyetçi Hareket Partisi de olsa hiç önemli olmayacak,.. Aleviler de ona oy verecektir.” demecinde aramak gerekir. Hocanın Alevileri sağ ve sağ milliyetçi partilere pazarlama girişiminin bir yan stratejisi olarak, marksist, solcu ve sosyal demokrat olmayı Alevilere “öcü” gibi göstermektedir. Hocanın bu çabaları, boş bir çabadır ve “dipsiz kuyudan su çekmeye” benzer. Hoca hatta daha geri tesbitlerde yaparak, AKP’ye bile “böyle devam ederse Alevîlerden bir tek oy alamaz” ama AKP seçim öncesi sahte vaatlerle Alevileri kandırmaya kalksa, hoca AKP içinde oy istiyebilir. 


HOCAEFENDİ FETTULLAH GÜLEN DOSTLUĞU   VE ALEVİLERİN YONTULMASI

İzzetin Doğan’ın Türkiye’de Alevilere hangi elbisenin giydirilmesine ilişkin, resmi ve tarikatçı terzilerle ilginç temasları ve değerlendirmeleri olmuştur. Örneğin, Fethullah Gülen’in “.. onların da (Alevîlerin) bazı yanlarının yontulması, şekillendirilmesi lazım. Alevîlik üzerinde hususî araştırma yapan tanıdığımız insanlar var“  demecinden sonra, Diyanetten sorumlu Bakan Said yazıcıoğlu, „Biz Alevilere elbise biçtik ama olmadı“ derken, aslında „Alevilerin yontulması“ ile „Alevilere elbise biçilmesi“nin fikersel dostluğunu, İzzetin Doğan’da desteklemektedir.

28.01.1997’de Fetullah Gülen’le iftar yemeği davetinde biraraya gelen İzzetin Hocaefendi davette verdiği mesaj“..Diyanet İşleri Başkanlığının yapması gereken ama yapmadığı bir işi burada yerine getiriyor. …Eğer bunu yapmıyorlarsa bu bir kusurdur, yapanları da alkışlamamak da büyük bir haksızlık olur Gönül istiyor ki, Ramazan ayı gibi insanların kendi içlerine dönük olarak ve diğer insanlarla ilişkilerinde gönül muhasebesini daha çok yapmaları gereken bir ayda Müslümanlar da kendi inançlarını farklı yorumlarla da olsa yaşayan insanları bir araya toparlayabiliriz biraz muhasebesini yapsak.“ biçimine olmuştur.

Siyasal islam dairesinin içine çekilmeye çalışılan Aleviler için, aracı kişi olarak İzzettin Hocaefendi tercih edilmiştir. Bu konuda da İzzetin Doğan’ın Gülen’den destek aldığı kendi kadrolarınca iddia ediliyor. Örneğin Cem Vakfı’nın İzmir Şube Başkanı Veli Güler Dede bugün AKP ile çalışmaktadır. Yine Cemvakfı şublerinde yönetici olan bazı kişiler AKP’ye üyedirler.

 

İzzettin Doğan, Fethullah Gülen ile Süleyman Demirel'in olduğu bir toplantıda yan yana gelmiştir. O toplantıda  İzzetin hocaefendi "Fethullah Hoca'nın çok olumlu şeyleri olmuştur. Cemevleri'nin artık camilerin yanında yapılması gerektiğini beyan etmiştir"

İzzettin Doğan, Tuzla Aydınlıköy Cemevi'nin töreni sırasında "Keşke Fethullah Gülen gibi İslam dininin diğer önde gelen büyükleri de Hıristiyan ve Musevi dinlerinin temsilcileriyle bir araya gelseler ve tüm dinlerin mensuplarına ortak mesajlar verebilseler" dedi.


İzzettin Doğan, Fethullah okulları için  "Devletin resmi kurumları var. Bunlar gerekli denetimleri yapıyorlar. Bu denetimlerde Atatürk ilkeleri ve cumhuriyet aleyhine bir faaliyete rastlanmadıysa bu okullara yüklenilmesi büyük haksızlık olur." şeklinde konuşuyor.

 

ABD RAPORLARINDA GÜLEN HAREKETİ

ABD Dışişleri Bakanlığı Din Hürriyeti Bürosu’nca hazırlanan “Din Hürriyeti ve Türkiye Raporunda” Fethullah Gülen’den “Moderate Islamic Leader” (ılımlı İslami lider) olarak bahsedilmiştir.  İşte bu nedenle ABD Fethullah Gülen’i dinler arası diyalog hareketine devlet Başkanlığı” düzeyinde katılmasını sağlamıştır.  ABD resmi olarak Türkiye’ye “diyalogculara (Fethullah Gülen'e) dokunma, onların serbest çalışmasına izin ver” diye talimat gönderiyordu.

 

Yine geçtiğimiz günlerde ABD Savunma Bakanlığı Pentagon’a bağlı ‘araştırma-geliştirme’ kuruluşu Rand Corporation, ‘Türkiye’de siyasal İslam’ın yükselişi’ başlıklı 135 sayfalık bir rapor yayımladı. Bu raporda Fethullah Gülen hareketi için " Nur hareketiyle başlayarak, akılla vahiy arasında çatışma görmeyen ve demokrasi, dini hoşgörü, hukukun üstünlüğü ve serbest piyasa ekonomisini içselleştirmiş dini okullar ortaya çıktı. Bu da Türkiye’yi, İslam’ın modernist yorumlarının katı dinsel muhafazakârlık karşısında tutunmakta zorlandığı diğer Ortadoğu ülkelerinden farklı kılıyor... Gülen hareketinin kökleri, ‘kılıcın cihadı’ döneminin bitip ‘sözün cihadı’nın başladığını savunan ve bilim ve akılcılıkla İslam’ı uzlaştırmaya çalışan Said Nursi’ye dayanıyor. Nursi Türkiye’deki Ermenilerin ve Rumların haklarını savundu ve Hıristiyan liderlerle temasa geçti. Gülen Nur hareketini ‘Türk İslam’ı olarak yeniden keşfetti. Bireysel dönüşüm vurgusundan uzaklaşıp kamusal alana ve İslam’ı toplumsal sermayeye dönüştürmeye odaklandı. Gülen hareketi dinler arası diyaloğu teşvik etmek konusunda faal. Bir örgüt ağı Gülen’in İslam vizyonunun propagandasını yapıyor. Bunlar arasında geniş bir okul, hastane, yardım ve medya kuruluşları ağı var. Asya, Avrupa ve ABD’de de çeşitli kuruluşlar aracılığıyla yoğun faaliyetler yürütüyor." değerlendirmesi yapıyor. Yani Gülen hareketinden korkmayın, onlar ‘kılıcın cihadı’ dönemini bitirdi ‘sözün cihadı’nı seçtiğini bize anlatmaya çalışıyorlar. Kısacası sözü "onlar güçlü, onlara tabi olun demeye getiriyorlar"

 

İZZETTİN HOCAEFENDİ DOSTUNU ABD'DE DEĞİL, SERÇEŞMEDE ARAMALIDIR.

ABD'de CIA ve FBI gizli istihbarat güvencesi ve koruması altında yaşadığı söylenen bu kişinin, Aleviler içerisinde meşrulaştırılması ve Gülen'in "bilge, dost ve Alevilere manevi katkısı büyük insan" olarak tanıtılması asla kabul edilemez.  Alevilerin haklarını korumanın, elde etmenin ve geliştirmenin yolu, Gülen dalkavukluğuyla olmaz. Aile boyu Nur cematini överek ve dost bularak, Alevi değerleri savunulamaz.

 

Eğer İzzetin Doğan "bilge, dost ve Alevilere manevi katkısı büyük insan" arıyorsa, ABD'ye gitmesine gerek yok, aradığını ABD'de zaten bulamaz. Serçeşme'ye uğrasın. Yol önderi, bilge insan, Hacı Bektaş Veli Dergahı’nın en yüksek makamı olan Postnişini Veliyettin Ulusoy efendimizin yanına uğraması yeter.  Ama bunun için önce aradığına karar vermesi gerekir. Alevi-Bektaşi öğretisinin gücünemi yoksa egemen ve karanlık iktidarların gücüneme sığınacak.

Şimdi cevap arayan soru şu:

İzzetin Doğan kimi savunuyor?

Laik, demokratik, sosyal ve hukuk devleti olan cumhuriyeti mi?

Yoksa BOP ekseninde özlenen Ilımlı İslamı mı?

   * * *

Turan Eser, Araştırmacı/Yazar

 

 

 

Nazım Hikmet ve Fethullah Gülen

 

 Alevilerin "cemaat lideri" İzzettin Doğan, bir başka cemaat lideri hakkında Vatan gazetesine açıklamalar yapmış. Açıklamalar güzel. "Nerem doğru ki?" dedirtecek cinsten. Şaşırtıcı bir yan da yok aslında. Sayın Doğan'ın Gülen'e bakışı uzun yıllardır biliniyor. Doğan'ın sadece Gülen'e değil; başka isimlere bakışı da biliniyor. Musa Serdar Çelebiler, Namık Kemal Zeybekler..

 

Alevilerin "cemaat lideri" İzzettin Doğan, bir başka cemaat lideri hakkında Vatan gazetesine açıklamalar yapmış. Açıklamalar güzel. "Nerem doğru ki?" dedirtecek cinsten. Şaşırtıcı bir yan da yok aslında. Sayın Doğan'ın Gülen'e bakışı uzun yıllardır biliniyor. Doğan'ın sadece Gülen'e değil; başka isimlere bakışı da biliniyor. Musa Serdar Çelebiler, Namık Kemal Zeybekler...

Doğan, bir kısım medya (güzel laf) tarafından sürekli "Alevilerin lideri" olarak servis ediliyor topluma. Ben beni bildim bileli böyle tanıtılmak isteniyor. Ben beni bildim bileli de başarılı olamadı bu tanıtım. Etrafına topladığı bir kaç işadamı ve yaşlı Alevilerin bir bölümü ile İzzettin Doğan, Aleviler arasında sınırlı gücüyle kalakaldı. Özellikle gençlerden hiç ilgi görmüyor (olumlu anlamda). Bu kafayla giderse de göreceğe benzemiyor.

Doğan'ın Fethullah Gülen hakkındaki düşünceleri "yeni bir şeymiş gibi" birden gündeme geldi. Ben bunlara takılacak değilim. Burada tabi Gülen'i, büyük şair Nazım Hikmet'le karşılaştırması, aynı kefeye koyması yeni bir şey. Orası ayrı. Burada Nazım Hikmet'in saygın hatırası adına; İzzettin Doğan'da "Bir daha örnekler verirken Nazım'ı bu işlerin dışında tutması" ricasında bulunabiliriz. Veya ona balık yemesini değil, balık tutmasını anlatalım. Neden Nazım ile malum cemaat lideri aynı örnekte kullanılamaz?

Nazım Hikmet'in ardında cemaatler yoktu. İnancı ve şiirinden başka hiçbir şey.

Nazım bu ülkeyi terketmedi. Terkettirildi. Nazım bu memlekette onyıllarca hapis yattı. Dünyanın en büyük şairlerinden biri "Sevdalınız hapistir, yatar Bursa Kalesi'nde" diyerek çürüttü bedenini taş duvarların içinde.

Nazım Hikmet'in ona bağlı gazeteleri, televizyonları yoktu. Bir şiiri vardı; bir de "döşek melil mahzun yastık batıyor / yiğidim aslanım aman burda yatıyor" diye tepkisini belirtebilecek şair dostları. Böylesine yalnızlaştırılmıştı Nazım.

Nazım Hikmet'e bağlı sermaye grupları yoktu memleketinde. Ceketini alıp bir tekneyle geçmişti Karadeniz'i.

Daha sayalım mı? Hal böyleyken sen çıkıp "Ama Nazım Hikmet'in büyük bir şair olduğunu reddedebilir misiniz? Ne oldu? Yurtdışında öldü. Hala da mezarı getirilemiyor. Türkiye bu tip şeyleri aşmalı." cümlelerini sarfedersen insanlar soracaktır tabi ki: Nazım Hikmet'le Fethullah Gülen'in alakası ne?

Demem o ki; sen Fethullah Gülen'in Türkiye'ye dönmesini, ona saygı ve sevgi gösterilmesini isteyebilirsin. Onunla diyalog kurmak, iyi ilişkiler geliştirmek de isteyebilirsin. Buna kimse müdahale edemez. Ama bu işlerine Nazım'ı karıştırmaman en doğrusu olacaktır. Çünkü sap farklı bir şey, saman daha farklı bir şey.


Ceyhun Günal

 

 

 

 

Fethullah'ı Öven Izzettin Doğan'a Tepki Yağıyor
18-06-08

Adı “Cumhuriyet”le başlayan CEM Vakfı’nın başkanı olan ve Alevi yurttaşlarımızın kutsal inançlarını istismar ederek onların önderi rolüne soyunan Izzettin Doğan’ın, bu davranışının adını Alevi kültürü koymuştur: “Yol düşkünlüğü”. Diğer adıysa “Hınzır Paşa”lıktır."

 

Cem Vakfı Genel Başkanı Izzettin Doğan'ın Fethullah Gülen'i öven açıklamalarına siyasi parti ve Alevi kitle örgütlerinden tepki geldi. Doğan'ın yaptığı açıklamanın ideolojik olduğunu belirten Alevi dernekleri, "Izzettin Doğan durduğu yeri açıkca belli etmiştir. Doğan, alevi şeriatı kurmak istiyor" dediler. Işçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hasan Basri Özbey de "Izzettin Doğan, Türk milletinden özür dilemeli ve köşesine çekilmelidir!" dedi.

Işçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hasan Basri Özbey tarafından yapılan yazılı açıklamada, Izzettin Doğan’ın açıklamalarının derin bir infial yarattığı belirtildi. Açıklamada şöyle denildi:

"Cumhuriyetçi Eğitim (CEM) Vakfı Başkanı Izzettin Doğan, 16 Haziran 2008 günlü Vatan gazetesinde yayımlanan açıklamalarında, "Fethullah Hoca'yı tanırım. Saydığım bir insan. Birkaç defa görüştük, konuştuk, kendisi geldi. Cemevlerinin yapımında olumlu bir katkısı vardır. Fethullah Hoca'nın düşüncesi açık ve net. Eğitim yoluyla, demokratik yolla 15-20 yıl içersinde Türkiye'yi bir Müslüman devlet haline dönüştürmek istiyor. Amacı bu” dedikten sonra, Anayasal düzeni yıkmak için örgüt kurmak suçundan yargılanan Fethullah Gülen'in, Nazım Hikmet'le aynı durumda olduğunu savlamış ve “Fethullah Gülen konusu da, onun Türkiye'ye gelmesi konusu da müsamaha görmeli" deme cüretini gösterebilmiştir.

Izzettin Doğan’ın açıklamaları Atatürk Cumhuriyetinden yana tüm yurttaşlarımızda derin bir infial yaratmıştır. Fetullah Gülen, sığındığı Amerika’dan Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında milletimizi etnik, dinsel, mezhepsel kardeş kavgalarına sürüklemek ve nihayet güzel Türkiyemizi parçalamak planının piyonudur. Fetullah Gülen, Atatürk Cumhuriyetinin düşmanıdır. Bu düşmanlığını eylemli olarak sürdürmektedir. Oluşturduğu F Tipi Gladyo örgütü aracılığıyla ulusal kuvvetler, Türk Silahlı Kuvvetleri ve bağımsız Türk yargısına karşı tertip ve karalamalar peşindedir. Bu görevi BOP Eşbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanlarla birlikte icra etmektedir.

Hedefi Atatürk Cumhuriyetini yıkarak yerine Amerikan sömürgesi ılımlı Islam devleti kurmaktır.

Türkiyemizin başına gelen her melanetin altında Fetullah Gülen vardır. Fetullah Gülen bu şer faaliyetleri nedeniyle yargılanmaktadır. Öte yandan Nazım Hikmet, vatan şairidir. Türk milletinin yiğit bir evladıdır. Fetullah Gülen’le, Nazım Hikmet’i benzeştirmek akıl, mantık ve vicdan dışıdır. Alevi yurttaşlarımız ayrılmaz asli unsuru oldukları Türk milletinin tamamı gibi her şart altında Atatürk Devrimini savunmuşlardır ve savunmaya devam edeceklerdir. Atatürk düşmanlarına övgüler düzenlerin Alevi kültürü ve kimliğiyle, Türk ulusunun özlem ve istemleriyle bir ilgisi olamaz. Adı “Cumhuriyet”le başlayan CEM Vakfı’nın başkanı olan ve Alevi yurttaşlarımızın kutsal inançlarını istismar ederek onların önderi rolüne soyunan Izzettin Doğan’ın, bu davranışının adını Alevi kültürü koymuştur: “Yol düşkünlüğü”. Diğer adıysa “Hınzır Paşa”lıktır.

Izzettin Doğan, Türk milletinden özür dilemeli ve köşesine çekilmelidir!"

Alevi örgütleri, Nazım Hikmet ve Fethullah'ın ayın yere koyulamayacağını söyleyerek, "Izzettin Doğan'ın açıklaması kendisini bağlar, Aleviler cumhuriyet düşmanına sahip çıkmaz" dediler.

 

17 Haziran 2008 - Ulusal Kanal

 

 

 

 

Düzgün KELEŞ "Cem Vakfı"nı Anlattı
07-06-08

 

TARAFINDAN: ERDAL ALIÇPINAR, YENI ÖZGÜRPOLITIKA


 

Bir dönem Cem Vakfı Avrupa Koordinatörlüğü yönetim kurulunda çalışan Düzgün Keleş, Cem Vakfı’nın bir kanser gibi Alevi toplumunu sarmaladığını söyleyerek, Fethullah Gülen ve eski ülkücü Musa Serdar Çelebi ile Cem Vakfının kirli ilişkilerini anlattı.


 

 

Devlet, diyanet ve Fethullahçılarla ilişkileri olan Cem Vakfı, ılımlı Islam çizgisine çekemediği Alevileri fişliyor. Eski ülkücü Musa Serdar Çelebi ile ortak çalışmalar yürüten Cem Vakfı, Alevi toplumunu bir kanser gibi sarmalamış durumda. 3 Aralık 2006 tarihinde Almanya’nın Dortmund kentinde Avrupa Cem Vakfı kordinatörlüğünce yapılan Cem etkinliğine konuşmacı olarak seçilen kişiler, Cem Vakfı’nın Fethullah çizgisine doğru gittiğinin sinyalini vermişti. O dönem yapılan Cem etkinliğine, Papa suikasti ve Abdi Ipekçi suikastinde adı geçen ve ülkücülerin bir dönemki tetikçileri arasındaki Muhsin Yazıcıoğlu’nun Genel Başkanı olduğu Büyük Birlik Partisi’nin Avrupa’daki uzantısı olan Avrupa Türk Islam Birliği Fahri Başkanı Musa Serdar Çelebi’nin konuşmacı olarak katılması dikkat çeken noktalardan biriydi. Çelebi’nin son yıllarda Izzettin Doğan’a danışmanlık yaptığı basına yansımıştı. Son olarak 2 Temmuz seçimlerinde Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da milletvekili adayı olarak göstermek istediği isimler arasındaydı. Cem Vakfı Avrupa Koordinatörlüğü’nü belli bir dönem yaptıktan sonra görevden alınan ve halen Cem Vakfı yönetim kurulu üyesi olan Alişan Hızlı ile yakın ilişkileri de kamuoyunda fazla tartışılmadı. Cem Vakfı eski Avrupa Koordinatörü Alişan Hızlı’nın Almanya Alevi Dernekleri Birliği adı altında bir dernek kurarak ortaya çıkmasının perde arkasında Türk Diyanet Işleri Bakanlığı (DITIB) ve Musa Serdar Çelebi olduğu ortaya çıktı. Bu arada Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF), Almanya Alevi Dernekleri Birliği’nin kurulmasına karşı “isim benzerliği olduğu” gerekçesiyle Alişan Hızlı’ya karşı dava açtı. Davanın karar duruşması 6 Haziran’da Solingen’de görülecek.

Vakıf bir kanser gibi

Bir dönem Cem Vakfı Avrupa Koordinatörlüğü yönetim kurulunda çalışan Düzgün Keleş, Cem Vakfı, Fethullah Gülen ile Cem Vakfı ilişkileri, Musa Serdar Çelebi ile Izzettin Doğan ilişkilerini gazetemize anlattı. Cem Vakfı’nın bir kanser gibi Alevi toplumunu sarmaladığını söyleyen Keleş, vakıf aracılığı ile Alevilerin çok tehlikeli bir yola sokulmak istendiğini belirtti. Keleş, devamla şu bilgileri verdi: “Izzettin Doğan ve Alişan Hızlı’nın Fethullahçı basına geçmişte verdikleri demeçlerde, Aleviler, devrimciler, solcular konusundaki görüşlerini bulabiliriz. Burada AKP’li Alevi geçinen Reha Çamuroğlunu da unutmamak lazım. Ilginç olan ise daha önce verilen demeçler son dönemlerde Aksiyon dergisi aracılığı ile sanki yeni yapılmış ve araştırma yapmışlar gibi sunulmakta. Yapılan haberler ile Aleviler çeşitli etnik kimliklere ayrılarak ‘hangi siyasi grubun hangi bölgede Alevisi var’ deniliyor. Cem Vakfı böylece bilinçli olarak, Fethullah basını aracılığı ile Alevileri fişliyor.”

‘Alevi Islam’ düşüncesini savunmayan Alevilerin potansiyel suçlu listesine konulduğunu dile getiren Keleş, “Cem Vakfı, Gülen Cemaati, Diyanet ve Musa Serdar Çelebi ilişkileri giderek derinleşiyor. Burdanda şu tezi çıkarabiliriz; özellikle Azerbeycan’daki Aliyev’in sarayında yapılan Türk dünyası toplantısına Musa Serdar Çelebi, Alişan Hızlı (Cem Vakfı yönetim kurulu üyesi), Ali Kılıç’ın (Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu eski yönetim kurulu üyesi) içinde bulunduğu Cem Vakfı’ndan da bazı şahısların katılmasından da anlaşılacağı üzere bu hareket Türk Islam sentezinin, ılımlı Islam’ın Amerika’nın yeşil kuşak ayağının bir parçası” dedi.

Cem Vakfı Erdoğan’a arsa sattı

Türkiye’de giderek her yerde Başbakanlık tarafından yapılan Toplu Konut Idaresi (TOKI) yapılanmaları Türk Başbakanı Erdoğan’a bağlı olarak geliştiriliyor. Bu yapılanmalar içinde Cem Vakfı yönetim kurulu üyesi Cemal Canpolat’ın TOKI’ye arsa sattığının da bilindiğini söyleyen Keleş, “bir dönem CHP Istanbul il başkanlığı da yapan Canpolat ani bir şekilde Baykal tarafından görevden alınmıştı” bilgisini verdi.

Arsa olayını Alışan Hızlı’nın bizzat kendisine anlattığını söyleyen Keleş, “TOKI’ye verilen arsaya ilişkin Izzettin Doğan ‘önemli olan buranın yeşil alan olmasıdır’ diyerek, Musa Serdar Çelebi aracılığı ile bu arsayı Başbakanlığa vermiştir. Buradan 50 milyon Euro gibi rakamlar dolaşıyor, ama ne kadar alındı, ne kadar daire verildi net bilgi yok. Bence Aleviler öncelikle Izzettin Doğan’ın mal varlığını araştırmalıdır” görüşlerini dile getirdi.

Cem Vakfı yönetiminin sağcı faşist partilerle, tarikatlarla ilişkilere girerek maddi çıkar sağlama peşinde olduğunu ifade eden Keleş, devamla şunları söyledi: “Sol anlayışı yok edecek her yolu denemektedirler. Örnek olarak Cem Tv ilk kurulduğu dönemde hiçbir devrimci sanatçıya yer vermezdi. Devrimcilerin cenazelerini Cem evlerine kabul etmezlerdi. Kürtçe müziğin Cem Tv’de çalınması yasaktı. Şimdi ise yeni bir taktik uygulayarak diğer Alevi kurumlarını yok etmek için yazılı ve görsel basınında sahte bir demokratlık sergilemektedirler.”

Dedeleri Diyanet gönderiyor

“Cem Vakfı sosyal değerlerden uzak durumda. Bu vakıf elde ettiği paralarla kaç çocuk okutmuş bugüne kadar kaç kişiye burs vermiş? Vakıflar kanunu hükümlerine uymuyor” diyen Keleş, ilginç bilgiler verdi: “Din hizmetleri başkanlığı adeta Şeyhülislam makamı gibi fetva vermekte. Örneğin Muharrem ayında Almanya’ya Cem Vakfı tarafından dede yollandı. Bunu bizzat Alişan Hızlı bana anlattı. Gelen dedeler vize almakta zorluk çekiyorlarmış. Bunun için Diyanet dedelere yeşil pasaport sağlamış, Avrupa’ya rahat giriş yapabilmeleri için. Bu dedelerden biri de şu an din hizmetleri başkanlığında genel sekreter olan Sinan Boztepe’ydi. Kendisi Isviçre’de görevlendirildi. Buna ilişkin de ilginç bir anı var, örneğin bu kişiye soruluyor. Doğan ailesi Aleviler yakılırken, zindanlarda işkencelerdeyken bir yazı kaleme almamıştır nasıl oluyor da birden bire Alevi olduğunu hatırlıyor ve Vakıf kuruyor. Bu vakfı kimler ve niçin ona kurdurttu?”

Atatürk ve Türk bayrağının arkasında Azeriler, Şiiler ile bağ kurulduğunu kaydeden Keleş, diğer yandan Balkanlardaki Türklerin Bektaşi olarak kabul edilip toplandığını, Mevleviler, Nakşiler, Nurcular ile dans edildiğini belirtti. Alevilere siz müslümansınız denilerek aksini savunan anlayışı dayatan Alevi olamaz dayatması yapıldığını belirten Keleş, “Türk-Islam sentezinin ılımlı Islam projesi, Diyanet, Fethullah, Musa Serdar Çelebi dörtlüsünün Türki Cumhuriyetleri’nden Balkanlara el ele vererek kendi çıkarları için kurulan bir gladyo olarak değerlendiriyorum. Bu dörtlü bilinçli bir şekilde Alevileri Fethullah çizgisine çekmek istiyorlar” dedi.

Diyanet istedi Alevi derneği kuruldu

Alişan Hızlı’nın Diyanet bütçesinden çok faydanlandığını söyleyen Düzgün Keleş, açıklamasına şöyle devam etti: “Istanbul’da yaptığımız toplantı sonunda, hep beraber bir yerde oturuyorduk. Yanımızda Hakkı Çıplak ve Bad Kreuznach dernek başkanı da vardı. Cem Vakfı tarafından kurulan ancak Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu tarafından Solingen aslı Idare Mahkemesi’ne verilerek durdurulan derneği de o dönemlerde kurulmuştu. Kurulan dernekten sonra söylenen şuydu; bu dernek ile çok iyi para gelecek. Ilk başta onbinlerce Euronun geleceği söyleniliyordu. Bize direk söylenmedi, ama sonra yaptığımız araştırma ve derneğin tüzüğünün DITIB tarafından hazırlanmasının da ortaya çıkması ile bu derneğin kurulmasının en büyük ayağının Diyanet olduğu anlaşıldı. Öyle bir durum da var ki Alişan Hızlı son olarak Başbakan Erdoğan’ın Köln’de yaptığı gezide yapılan görüşmede Erdoğan’a ‘bana destek verin. Türkiye’de düşmanlık yapan Alevi grupları marjinalleştirelim’ diyor.”

Alişan Hızlı iddiaları reddetti

Hakkındaki iddiaları reddeden Alişan Hızlı ise gazetemize yaptığı açıklamada Musa Serdar Çelebi ile hiçbir ilişkisinin olmadığını, söylenenlerin tamamen yalan olduğunu öne sürdü. Düzgün Keleş’in yönetime girmek istediğini kendilerinin de bunu kabul ettiğini, ama sonradan anlaşamayınca yollarını ayırdıklarını aktardı. Cem Vakfı eski Avrupa Koordinatörü Alişan Hızlı, Almanya Alevi Dernekleri Birliği adı altında kurdukları derneğin DITIB ile hiçbir bağı olmadığını da savundu.

Sanal ortamda derneğin DITIB tarafından kurulduğu tartışmalarına ilişkin DITIB’in faksından gönderilen tüzük örneğinde, “Cemiyetin Gayesi; Alevi Islam kültürünü ve inanç birliğini korumak ve aynı zamanda Alevi Islam inancını ve kültür değerlerini açıklamaktır” olarak belirtilmesine ilişkin de açıklamada bulunan Hızlı, tüzüğün DITIB tarafından hazırlandığı yönündeki iddiaların kesinlikle asılsız olduğunu ifade etti: “Bu tüzüğü aynı zamanda derneğimizin üyesi olan Avukat Kudret Yıldız hazırladı. Daha sonra Almanca’ya çevirmek için uygun bir yer aramaya başladım. Resmi tercümanlar çok pahalıya yaptıkları için ben de dini bir kurum olduğu için DITIB’ten bunu ücretsiz yapıp yapamayacaklarını sordum. Onlar da bunu kabul etti. Bu nedenle tüzüğün DITIB’den fakslanması doğrudur, ancak orada hazırlandığı kesinlikle iftiradır.”

DITIB’ten maddi yardım da almadıklarını öne süren Hızlı, Musa Serdar Çelebi ile olan tüm ilişkilerini de inkar etti: “Çelebi ile herhangi bir tanışıklığım yoktur. Kendisi ile hiçbir zaman görüşmedim. Yaptığım Cemler herkese açık olduğu için kendisi de geldi. Ve orada konuşmacı oldu.” Hakkındaki iddialara ilişkin Izzettin Doğan’la görüşmek için aradığımız Cem Vakfı basın merkezi, Doğan’ın konuya ilişkin açıklama yapmak istemediğini belirterek, iddiaların yalan olduğunu savundu. Son olarak Avusturya’nın başkenti Viyana’ya gelen Prof. Dr. Izzettin Doğan yaptığı açıklamada, Musa Serdar Çelebi’nin geçmişte neler yaptığını bilmediğini, ama son yıllarda ‘iyi şeyler’ yaptığını, Almanya’ya her gelişinde de görüştüklerini itiraf etti.

Ülkücü militan Musa Serdar Çelebi

 

70’li yılların etkili ülkücüsü Musa Serdar Çelebi, MHP Hatay milletvekili Mehmet Şandır’ın iş ortağı. Ülkücü militanların eğitilmesi, eylemlerinin yönlendirilmesi, eylemden sonra korunmaları gibi konularda kurulan Orhan Çakıroğlu, Celal Adan, Mustafa Verkaya’dan oluşan komitenin başkanı.

Musa Serdar Çelebi’nin diğer ‘iş ve eylem ortakları’ ise; Mehmet Ali Ağca, Ömer Bağcı, Oral Çelik, Yalçın Özbey, Abdullah Çatlı, Feridun Akkuzu, Samet Aslan. Eski ülkücü Çelebi’nin ismi Türkiye’de Abdi Ipekçi suikastinde geçti. Mehmet Ali Ağca’nın arkadaşlarından olan ve adı Papa suikastinde de geçen Musa Serdar Çelebi, Abdullah Çatlı grubu ile arası açıldıktan sonra yurtdışına kaçarak Türk Islam Birliği Teşkilatı’nın başına geçti. Türkiye’ye döndükten sonra ise BBP’den milletvekili adayı oldu. Çelebi, şu anda ise Izzettin Doğan’ın sürekli görüştüğü ve hatta bir iddiaya göre Doğan’ın danışmanlığını yürüttüğü bir isim. Çelebi, son olarak Ankara’da 17 Eylül’de düzenlenen Cem töreninde Izzettin Doğan’la birlikte ceme katılmış bir isim. Çelebi’nin bulunduğu Cem töreninde Namık Kemal Zeybek de bulunuyordu. Cem törenini ise Alevi olmayan biri Namık Kemal Zeybek organize etmiş, Musa Serdar Çelebi’nin de bu organizasyonda yardımcı olduğu konuşulanlar arasında. Cem Radyo ve TV’nin büyük hissedarı konumundaki Tükek Ailesi’nin hisselerinin önemli bir bölümünü devretmesiyle sonuçlanan Cem Vakfı Başkanı Prof. Dr. Izzettin Doğan ile Tükekler arasındaki gerginliği Birgün gazetesine değerlendiren Yaşar Tükek ise, “biz zaten başından beri hisseleri devretmek istiyorduk” diyerek gündeme gelen iddiaların yalan olduğunu açıklamıştı.

ERDAL ALIÇPINAR

6 Haziran 2008

 



 

 

İZZETTİN DOĞAN DED Mİ,HOCA MI?

 

 

Cumhuriyetçi Eğitim Vakfı Başkanı,Vakıflar Federasyonu Onursal Genel Başkanı,Doğan dedenin oğlu,Postta oturmasa da Dede,Akademisyen, Prof. İzzettin Doğan,son günlerde güneş gibi doğuyor ve söyledikleriyle gündemde kalmayı da beceriyor.

Elbette becerecektir. Yukarıda saydığım unvanlar kimde  yada kaç kişi de vardır. Bütün bunları isminin önünde bulunduran bir zat elbette gündemde kalmayı becerecektir.

Bunlar işin bir boyutu ama şunu çok iyi bilmek gerekir ki Sayın İzzettin Doğan ülkede bir çok insanın medet beklediği insanlardan birisi idi. O birilerine göre Alevilerin lideri idi,bir başkalarına göre İnanç önderi,yol önderiydi. Sayın Doğan’ın her işareti onlar için birer emirdi.

İşte bu duygularla peşinden koşanların yanı sıra bitmiş,tükenmiş,toplumdan uzaklaştırılmış yada uzaklaşmış,hatta ticarette,siyasette yok olmuş birçok insan Doğan’ın yanında olarak bir yerlerden bir şeyler faydalanabilirmiyim diyenlerle doluydu.

Bunların hiçbirisinin geçmişine bakmadan yeter ki arkamda kalabalıklar oluşsun yeter mantığı ile herkesi yanına topladı. Bugünlerde onları birer birer göklere çıkartarak birilerinin başına taş yağdırmanın hesaplarını mı yapıyor bilinmez.

 

Sayın İzzettin Doğan ile hiç karşıkarşıya gelmedim ama onu birçoklarından daha fazla tanıma imkanı buldum.

Cumhuriyetçi Eğitim Vakfını CEM Vakfı olarak kurduğunda ilk tepki gösterenlerden birisi idim. Bizler 1990 lı yıllayın başında Hacı Bektaş Veli ismiyle kurduğumuz derneklerin tüzüğünde “Cem evi,kültür evi kurar…” ibaresinden yargılanırken uzaktan bakıyordu,duruşmalara bir elemanını gönderip bizlerin neler yaptığımızı izliyordu.

 

Başından gördüğümüz CEM Vakfı açılımının insanları aldatmaya götürdüğüne kimse farklı ses çıkarmadı ama bizler bugünlerde bir kez daha haklı çıkmış olduk.

Alevi örgütleri Devletten,Hükümetlerden bazı taleplerde bulunurken sayın Doğan bizlerden çok farklı yaklaşıyordu.

Alevi örgütleri ;

-          Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılsın derken sayın Doğan, Diyanette bizlerde temsil edilelim diyerek Laik anlayıştaki farkı ortaya koymuştu.

-          Zorunlu Din dersleri kaldırılsın dediğimizde, Alevilik ders olarak okutulsun dedi.

-          Devlet inançlar için para harcamasın dediğimizde, Alevilere de bütçeden pay ayrılsın dedi.

-          Alevilik tanınsın Cemevleri yasal statüye kavuşsun dediğimizse sadece dinlemekle yetindi.

-          2 Temmuz da madımak önünde toplandığımızda sözünün geçtiği herkesi Madımak önüne göndermemeye çalıştı.

-          Demokratik Alevi hareketini yok saymaya çalıştı.

-          Türk-İslam sentezinin savunucusu oldu (72 millete bir nazarla bakmayı görmemezlikten geldi)

 

Diğer taraftan Alevilere ve Aleviliğe ihanet edenleri yanına almaya ve onlarla sadece aynı karede gözükmekle kalmadı dede çocuğu olmasına rağmen cemler katılıp posta oturmadığı gibi Namık Kemal Zeybek,Maraş katliamının mimarlarından Musa Serdar Çelebi ve benzeri insanlarla ceme katılıp onların posta oturmalarına imkan tanıdı.

Humeyni politikası ile yurda dönmek için dünyanın birçok yerinde okullar açarak asker yetiştiren Feytullah Gülen ile yakınlık kurmaya başladı.

Bu yetmedi Gülen’i Nazım’la mukayese etti  

Son olarak da bardağı taşıran son damlayı damlattı.

 

Musa Serdar Çelebi ile ilgili soruya bakınız nasıl cevap veriyor.

 

Soru ; Maraş katliamının baş sanıklarından Musa Serdar Çelebi'nin sizin danışmanlığınızı yaptığı iddialarına ne diyorsunuz?

Prof. Dr. İzzettin Doğan: Bu soruda ısrarlısınız: '80 öncesi bir katliama karışmış biriyle nasıl el sıkışırsınız', demek istiyorsunuz. 80'den bu yana kaç sene geçti? 28 yıl değil mi? Yani bizim düşüncemizde, bizim inanç sistemimizde, kin ve nefrete hiç yer vermedik. Bu muhterem zatın, o tarihlerde ne yaptığını da bilmiyorum. Siz söylüyorsunuz. Belki dedikleriniz doğrudur da bilmiyorum. Ama o zaman tanımıyordum. Bugün de tanımadım. 2002-2003'ten sonra bu arkadaşı tanıdım. Tanıdığım dönemdeki konuşmalarını, ben olumlu bir yaklaşım olarak gördüm. Onu yargılamak, idam etmek benim işim değil. Ben bir akademisyenim, ceza yargıcı değilim. Önüme getirilen birisi de değil. Bir gün çıkıp, bir siyasi partinin bir grubuyla gelip tanışmak istiyor. Almanya'da çalıştığını, Alevi-Sünni ayrımının kaldırılmasının doğru olacağını, çünkü orada herkesin ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördüğünü söylüyor. Bunun dışında, öyle uzunlamasına, derinlemesine bir olay gelişmemiş. Otuz sene önce katildi! Olabilir. İnsanlar affediliyor.

 

 

 

Otuz sene önce katildi,olabilir. İnsanlar affediliyor.” Yanıtını vererek hem adını kullandığı CEM kurallarını çiğnemiş oldu hem de 1400 yıldır Oniki İmamların ve İmam Hüseyin’in Pir Sultan Abdal’ın katillerine lanet okuyanlara hakaret etti.

 

Hani Alevilikte ceme alınmayan ve düşkünlüğü hiçbir şekilde kalkmayacakların başında cana kıyanlar geliyordu ve katiller ceme alınmıyordu.

Sayın İzzettin Doğan’a sormak gerek.

Dedemisiniz,Hocamısınız.

 

Bu muhterem zatın o tarihlerde ne yaptığını bilmiyorum sözleri de insanları aptal yerine almıyor mu?

İlk günlerde tanımadığını kabul edelim, iki yıldır bu kadar yazılıp çiziliyor hala tanıyamadınız mı? yoksa insanlarla dalgamı geçiyorsunuz.

 

Ben Sayın Doğan’ın akademisyenliğine bir şey söyleyemem, dede çocuğu olmasına da bir şey diyemem,(ocaklara her zaman saygılıyımdır),ama dede olmadığı kanaatindeyim.    

İzzettin Doğan’ın dede olabilmesi için posta oturması gerekir ama suçluyu korumakla,onu savunmakla kendisi de suçlu duruma düşmüştür ve bana göre sayın Doğan bir düşkündür. Bu yüzden İzzettin Hoca diyebiliriz,İzzettin Doğan Hoca efendi diyebiliriz ama İzzettin dede diyemeyiz. Ama bir başkaları dede diyebilirler fakat dede demeden Alevi öğretisini bir daha okumaları,araştırmaları gerekir.

Sayın Doğan’ın verdiği son fetvadan sonra soruyoruz.

Sayın İzzettin Doğan,

Dedemisiniz,Hocamısınız?

 

22.06.2008

 

Abbas Tan

 

  


 

 

Izzettin Doğan'ın Fethullah'ı
18-06-08

TARAFINDAN: RIZA ZELYUT

 

AKP'yi kötüleyip Fethullah Hoca'yı yüceltirken; bu hükümetin akıl hocasının da Fethullah Gülen olduğunu gizlemeye çalışıyorsunuz. Bu ne muhabbet böyle? Sayın Doğan; bu özellikler; sizi rahatsız etmiyor ise; Fethullah muhafızlığına devam edin. Fakat; artık Alevi toplumu adına söz söylemeyi bırakın. Bu cumhuriyeti Alevi toplumu size rağmen de savunmaya devam edecektir.

 

Prof. Izzettin Doğan, kamuoyunda; Alevi toplumun önderlerinden birisi olarak tanınır. Kendisiyle tanışıklığımız 20 yıla yaklaşıyor. 1989 yılında Alevilik Bildirgesi'ni hazırlamış ve imzalaması için o sıralar asistan olan Izzettin Doğan'a da yollamıştım. Sayın Doğan; o bildiriye imza atmadı. Çünkü; Alevilik adına riske girmeyi göze alamıyordu. 1994'ten sonra Alevi örgütlenmesi hızlanınca Sayın Doğan, Cem Vakfı'nı kurdu. Bu süreçte, ben; Reha Çamuroğlu ve rahmetli Abidin Özgünay kendisine fikren yardımcı olduk.

1995'te Sayın Doğan, Doğru Yol Partisi ile seçim işbirliğine girmeye çalıştı. Kendisini uyarıp milletvekili adayı olmasını önledik. Fakat; Sayın Doğan'ın sağ güçlerle ilişkisi hep sürdü. 1999 yerel yönetim seçimlerinde işadamı Adnan Polat, CHP'den Istanbul Büyükşehir Belediyesi başkan adayı olunca buna da karşı çıktı. Işte bu tavrı; onunla benim aramıza karakedi girmesine yol açtı.

NAZIM'A 2. ÖLÜM

Prof. Izzettin Doğan şimdi de Fethullah Gülen'in korumalığına soyunmuş gözüküyor. Sayın Doğan; geçen gün Vatan Gazetesi'ne verdiği röportajda; Fethullah Gülen'in durumunu Nazım Hikmet'in durumuna benzetiyor. Prof. Doğan; Fethullah Gülen için, 'Onu bir filozof olarak görüyorum!' diye övgüler dizdikten sonra; Türkiye'ye girmesine izin verilmesini istiyor.

Filozof; 'dünya ve evren' gerçeğini anlamaya çalışan; nereden gelip nereye gittiğimizi akıl süzgecinden geçiren yetkin insan demektir. Dünyayı akılla değil de din veya duygu ile açıklamaya kalkışan hocalara, hacılara, imamlara asla filozof denilemez. Sayın Doğan, bir hocayı filozof konumuna yükseltmekten maksadınız nedir?

Biliniz ki Fethulla Gülen; Türkiye'den sürülmüş birisi değildir. Devlet aleyhindeki çalışmaları yüzünden hakkında kovuşturma açılacağını anlayınca sağlığını gerekçe göstererek Amerika'ya kaçmıştır.

Biliyorsunuzdur ama tekrar aktarayım: Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı; Fethullah Gülen hakkında; Hazırlık 99/4200, esas 2000 nolu dosya ile dava açmıştır. Dava gerekçesinde yazılan şudur: Laik devlet yapısını değiştirerek yerine dini kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasadışı örgüt kurup bu amaç doğrultusunda faaliyette bulunmak.

Ve; elde edilen delillere dayanarak, 11.08. 2000 tarihinde, Fethullah Gülen hakkında gıyabi tevkif kararı da verilmiştir.

Işte bu engeli aşmak için AKP hükümeti yasadışı örgüt tanımlamasını bile değiştirmiştir ama son öğrendiğime göre bu dava Yargıtay'a gönderilerek temyiz edilmiştir. Yani; sevgili dostunuz Fethullah Gülen; adaletin huzuruna çıkıp da aklanamamıştır. Durum bu iken Fethullah Gülen'i mazlum konumuna getirmekteki maksadınızı kamuoyuna dürüstçe açıklamanızı bekliyoruz.

Sayın Doğan; nasıl olur da Nazım Hikmet'le Fethullah Gülen'i aynı kefeye korsunuz? Nazım 12 sene hapiste yatırılmış; afla çıktıktan sonra hayatı karartılmış; bu yüzden de yurt dışına kaçmak zorunda bırakılmıştır. Hakkında yapılan işlemlerin ne olduğunu siz iyi biliyorsunuz.

Fethullah Gülen ise; ABD'de 179 dönümlük, yarım düzine villanın bulunduğu bir çiftlikte ağırlanıyor. Bir eli yağda, bir eli balda. Onun müritleri hükümetin içinde bakan konumuna bile geldiler.

Bunları siz de biliyorsunuz Sayın Doğan?

IMAMLA YARDIMCI

Fethullah Gülen, suç işlemiş ise adil biçimde yargılanmalı imiş... Sayın Doğan; başta siz olmak üzere; bakanların, başbakanların, cumhurbaşkanlarının koruduğu bir insana kim ne yapabilir ki...

Humeyni nasıl 1979'da Fransa'dan uçakla Iran'a getirildi ise; Fethullah Gülen de ABD'den Istanbul'a getirilmek isteniyor. Siz de onlarla birlikte 'Türkiye Islam Cumhuriyeti'nin temellerini atmaya çalışıyorsunuz. Yandaşlarına, 'Devletin kılcal damarlarına kadar sızın, zamanı gelinceye kadar orada gizlenin!' diyen birisiyle birlikte... O baş imam olduğunda siz de yardımcısı olur; Türkiye'yi bir güzel yönetirsiniz.

Bu arada AKP'yi kötüleyip Fethullah Hoca'yı yüceltirken; bu hükümetin akıl hocasının da Fethullah Gülen olduğunu gizlemeye çalışıyorsunuz. Bu ne muhabbet böyle?

Fethullah Gülen hakkında benim söylediklerimi unutun. Ya ABD Utah Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Hakan Yavuz'un son değerlendirmesine ne diyeceksiniz? Fethullahçılarla içli dışlı olan Dr. Yavuz özetle diyor ki:

- Fethullahçıların düşünceleri, cumhuriyetin kuruluş felsefesine uygun değil.

- Bunlar, islam dinini araç yaptılar; maddiyatçılar.

- Demokrasimiz ve toplumsal barış açısından ciddi rahatsızlık veriyorlar.

- Dış güçlerle işbirliği yapıyorlar ve onlar tarafından kullanılabilir konumdalar.

Sayın Doğan; bu özellikler; sizi rahatsız etmiyor ise; Fethullah muhafızlığına devam edin. Fakat; artık Alevi toplumu adına söz söylemeyi bırakın. Bu cumhuriyeti Alevi toplumu size rağmen de savunmaya devam edecektir.

GÜNEŞ - 18 Haziran 2008

 

 

Izzettin Beyi Kim Konuşturuyor ?
17-06-08

TARAFINDAN: ALI YILDIRIM

 

Izzettin Bey’in üslubu ve konuştuklarına bakıldığında Alevi inancına mensup bir insan böyle konuşamaz diye düşünüyor insan. Bu durumda öyle ise Izzettin Bey’i kim konuşturuyor sorusu geliyor insanın aklına!

 

Cem Vakfı başkanı Izzettin Doğan Türkiye’nin seçim sürecine girdiğinin görülmesiyle birlikte ortaya çıktı ve yine Izzettin Beyliğini yapmaya başladı.

Izzettin Bey’in üslubu ve konuştuklarına bakıldığında Alevi inancına mensup bir insan böyle konuşamaz diye düşünüyor insan. Bu durumda öyle ise Izzettin Bey’i kim konuşturuyor sorusu geliyor insanın aklına!

Görülen o ki Izzettin Bey’in Alevi kurumlarına, önde gözüken insanlarına ve sol siyasi çevrelere karşı tavrında ve ruh halinde herhangi bir değişme söz konusu değil, yani Izzettin Bey yine bildiğimiz Izzettin Bey!

Yani Alevilerin Fettullah Gülen’i olma talebinden ve hevesinden vazgeçmiş değil. Ve o nedenle de kendisini tek otorite kılacak bir tarz için Alevi toplumunda öne çıkan, mücadele eden varlık gösteren tüm insanlara ve kurumlara karşı cephe almış bulunuyor. Işin vahim tarafı tüm bu insanları ve kurumları suçlamaktan, onlara hakarete varacak sözler söylemekten geri durmuyor.

Izzettin Bey’in tutumunun sözgelimi Aksiyon Dergisi’nde (Sayı: 625 - 27.11.2006) söylediklerinin, Samanyolu televizyonunda dile getirdiklerinin sıradan bir Aleviye dahi yakışmadığı, Alevi toplumunun öğretisine, geleneğine ters olduğu tartışma götürmez.

Insan’ın kurumlara ve kişilere söz söylerken öncelikle kendine, geçmişine, siciline bakması gerekmez mi?

YAZAR AMA BIR TEK MAKALESI YOK

Izzettin Bey’in bir dede ocağından olduğu, yani ocakzade olduğu biliniyor. Herkes Izzettin Bey’i Alevilik üstüne yazıp, çiziyor diye düşünüyor. Ama ne yaman çelişkidir ki Izzettin Bey’in Alevilik üstüne yazılmış bir tek makalesi bile bulunmuyor. Siz Alevi inancı konusunda görüş belirteceksiniz, otorite olacaksınız ve fakat Alevilik üstüne bir tek yazı dahi yazmayacaksınız.

Ben konuşuyum, siz toplayın kitap olsun… Ne yapacaksınız, Fettullah gibi vaaz vereceksiniz, onları toplayıp sizin adınıza kitap yapacaklar!

Böyle bir aydın tavrı, böyle bir otorite olur mu?

HUKUK PROFESÖRÜ

AMA ALEVILERE DAIR BIR TEK HUKUK METNI KALEME ALMADI

Izzettin Bey’in mesleği hukuk. Kendisi hukuk profesörü.

Ama yine ne acıdır ki Izzettin Bey’in yazdığı, kaleme aldığı Alevi toplumunun hakkına hukukuna dair, Alevi toplumunun yaşadıkları haksızlıklara, hukuksuzluklara, eşitsizliklere ve ayrımcılıklara dair bir tek hukuk metni dahi bulunmamaktadır.

Siz hukuk profesörü olacaksınız, Alevi toplumuna önderlik etme düşünceniz bulunacak ve fakat mesleğinizin gereği olarak dahi toplumunuzun önüne bir bir aydınlatıcı metin koymayacaksınız.

Elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin kendi toplumunun yaşadığı haksızlığa, hukuksuzluğa, eşitsizliğe, acılara merhem olmayan hukuk profesörlüğü nasıl olur ki!

IZZETTIN BEYIN GÖNLÜNDE YATAN:

RENKSIZ VE KOKUSUZ ALEVILER

Izzettin Bey Alevi toplumunda kim öne çıkıyorsa, kendisinden ileri gitmesin diye ona çelme takmaktan sakınmıyor. Ve para edeceğini düşündüğü hamasi suçlamalarla insanları karalıyor. En geri, en Alevilere uzak duyguları istismar etmekten kaçınmıyor. Sözgelimi Avrupa Alevi Federasyonu yöneticilerini Ateistlikle suçluyor. Ona göre Aleviler bu söz üzerine ABF’den yüz çevirecek. Bunlar solcu diyor, bir suçlama olarak kullanıyor solculuğu! Sanki Alevilerin ataları, kendileri tümüyle solcu değilmiş gibi.

“Alevîler artık sağ-sol kavramlarını reddediyor.” diyor, kendi aklındakini, gönlündekini Alevilere mal ediyor. Demokrasiden, laiklikten, özgürlükten yana olmadan, yani sol olmadan Alevi sorunlarının çözülmeyeceğini herkesin bildiğini unutuveriyor.

Izzettin Bey’e kalsa Pir Sultan’a Abdal’ı dahi Alevilikten çıkaracak, kurulu düzene baş kaldırıyor diye! Hacı Bektaş Postnişini Kalender Çelebi’yi dara çekecek Osmanlı Padişahı’na asi oldu diye.

Izzettin Bey Alevileri tümden cahil, sürü sanıyor! Kendi nereye sürerse Alevilerin oraya gideceğini düşünüyor! Ne kadar saf! Unutuyor ki, Aleviler Pir Sultan Abdal’ın, Kalender Çelebi’nin torunları…

SAĞLA UZLAŞMA, SOLLA KAVGA

Izzettin Bey, ağırbaşlı, yumuşak huylu, uzlaşmacı, gönül adamı görünüyor. Ama tüm bunları sağcılar sözkonusu olunca yapıyor.

Uzlaşmacı görünüyor, uzlaşmacılığı güç sahipleriyle, devletle, hükümetle… Alevi örgüt yöneticilerini ise elinin tersiyle itiyor.

Oturup kalktığı adamlara bakın, dostum dediklerine bakın tümü sağcı, tümü düzenin bekçileri.

Izzettin Bey elin yabancısına ne kadar müşvikse kendi insanlarına karşı o derece hırçın, o derece sekter…

Izzettin Bey sakin limanların, dingin suların adamı.

Devletin kanatları altında durmayı seviyor.

Muhalefeti majestelerinin muhalefeti, yani izin verildiği kadar ve bilgi dahilinde.

MÜCADELEYE KARŞI AMA SONUÇLARINI KENDINE YAZIYOR

Alevilerin kimlik ve kişiliklerini dile getiren tüm siyasi ve hukuki projelere, çıkışlara karşı çıkıyor.

Birlik Partisi projesine karşı çıktığını kendi söylüyor.

Barış Partisi girişimine karşı çıktığını kendi söylüyor.

Alevi Bektaşi Kuruluşları Birliği’nin kuruluşuna karşı çıktığını bizzat süreci yaşayan bizler biliyoruz.

Tüm bunlara rağmen medyaya çekinmeden her bir işi kendisinin yaptığını söyleyebiliyor!

“Ben ne dersem, onlar onu tekrarlıyorlar” diyor.

Hangi projenin, hangi sözün altında ilk onun imzası var acaba?

Halbuki tam tersine kendisi bugün solculukla, ateistlikle suçladığı insanların söylediklerini, dile getirdiklerini, yazdıklarını tekrar ediyor.

“Diyanet kaldırılmalıdır,

Zorunlu din derslerine son verilmelidir,

Hacı Bektaş Dergahı Alevilere verilmelidir,

Cemevleri Alevilerin inanç merkezidir” diyen ve bunun için hukuki siyasi mücadele veren insanlar bizzat o solculukla suçladıklarından başkası değil.

Izzettin Bey, tüm bu başlıklara halkın sahiplendiğini görünce kendine yazmaya kalkışıyor.

RISKTEN UZAK DUR

Izzettin Bey, tüm bu talepleri dile getirmenin risksiz olduğunu görür görmez ben ne dersem, onlar onu tekrarlıyor diyecek kadar gerçekleri tersyüz etmekten çekinmiyor.

Aleviler Alevi adıyla dernek kurarken onları suçluyor ne gerek var diye, Alevi Bektaşi Kuruluşlar Birliği adından dolayı kapatılınca dernek kuran Alevilerin yanında değil devletin yanında tavır alıp devlete nasihat vermek tercihinde bulunuyor.

Ama bugün Alevi adında, cemevinde risk kalmayınca, bu konular meşrulaşınca patent hakkını kendine alıyor.

Bizlerin 10 yıldır söylediklerine sahiplenmesi bizi rahatsız etmiyor. Biz zaten herkese mal olsun diye uğraş veriyoruz.

Alevi toplumu kendisi için, cemevi, laiklik için, dergah için, asimilasyona karşı durduğu için ateistlikle, solculukla suçlanan çocuklarını, evlatlarını canavarın ağzına atacak diye bekliyorsa Izzettin Bey bu toplumu hiç tanımadığı anlaşılıyor!

(08.12.2006)

Ali YILDIRIM

  

 

 

 

İzzettin Doğan: ’’Fetullah Hoca’nın öcü gibi gösterilmesi yanlış. O bilge bir kişi’’
16-06-08

VATAN Gazetesi’nde MİNE ŞENOCAKLI’nın CEM Vakfı Genel Başkanı Prof. İzzettin Doğan’la yaptığı röpörtajda, Doğan Fetullah Gülen için ’saydığım bir insan’ diyerek Fetullah Gülen ’demokratik yolla 15-20 yıl içersinde Türkiye'yi bir Müslüman devlet haline dönüştürmek istiyor’ dedi.

 

Prof. Doğan’ın Gülen’le ilgili bu kadar olumlu yaklaşımı ile ilgili akıllara Doğan’ın Gülen ile olan yakınlığı geldi. Nitekim bir süre öncesine kadar CEM VAKFI Avrupa Koordinatörlüğü’nde Genel Sekreter olan Düzgün Keleş geçtiğimiz günlerde kamuoyuna yaptığı açıklamada şunları şöylemişti:

 

’’Cem Vakf ve İzzetin Doğan bu takiye kurumun başındaki insandır. Türkiye Cumhuriyeti’nin, laik devleti yıkma planları içinde olan Fethullah Gülen ve cemaatiyle birlikte çalışmaktadır. Cem Vakfı maddi ve manevi kaynağını Fethullah Gülen grubundan sağlamaktadir. Gülen grubu tüm medya yayın organlarıyla İzzettin Doğan’ı desteklemektedir.’’

 

* * *

 

VATAN Gazetesi’nde MİNE ŞENOCAKLI’nın röportajında İzzettin Doğan’ın Gülen ile ilgili söyledikleri şunlar:

 

 

Sizin Fethullah Gülen'e yakın olduğunuz söyleniyor...

 

Fethullah Hoca'yı tanırım. Saydığım bir insan. Onu İslam'la ilgilenen bir düşünür, bir filozof olarak görüyorum. Birkaç defa görüştük, konuştuk, kendisi geldi. Cemevlerinin yapımında olumlu bir katkısı vardır. Hatırlarsınız, yıllar önce 'Camilerin yanında cemevleri de yapılmalı' diye beyanat vermişti.

 

Manevi desteğin yanı sıra maddi bir desteği de oldu mu cemevleri yapımı için?

 

Hayır. Maddi bir destek yok. Ama manevi olarak savunmuştur; 'Cemevleri olmalı' diye... Bu önemli bir olaydır. Artı, tartışmaya açık bir insan. Ben o açıdan Fethullah Hoca'nın düşüncelerinden hiçbir zaman çekinmedim. Zaten bizdeki yanlış o. Fethullah Hoca ile konuşmak, dost olmak bence bir sakınca değil, tam tersine insanlar konuşarak anlaşır. Onun öcü gibi gösterilmesi yanlış. Fethullah Hoca kendi alanında bilge bir kişi. Ben düşüncelerini paylaşmasam da öyle...

 

ECEVİT DE SORMUŞTU

 

Fethullah Gülen'in AKP üzerinde etkisi ne sizce?

 

Onu bilmiyorum. Doğrusunu isterseniz 10 yıl önce Fethullah Hoca'nın gücü neydi? Bunu rahmetli Ecevit de bana sormuştu. 'Fethullah Hoca'yı nasıl buluyorsunuz?' diye... 'Fethullah Hoca'nın düşüncesi açık ve net. Eğitim yoluyla, demokratik yolla 15-20 yıl içersinde Türkiye'yi bir Müslüman devlet haline dönüştürmek istiyor. Amacı bu' dedim.

 

'Gerçekten öyle mi düşünüyorsun?' dedi. 'Evet, ben öyle düşünüyorum, öyle görüyorum' dedim. Bugün de o konudaki kanaatim değişmiş değil. 10 yıl geçti. Kendisi değişti mi, neler düşünüyor onu bilemiyorum. Ama bence bir Nazım Hikmet'i düşünün... Nazım Hikmet'i sevmeyebilirsiniz, Marksist'ti diye, komünistti diye... Ama Nazım Hikmet'in büyük bir şair olduğunu reddedebilir misiniz? Ne oldu? Yurtdışında öldü. Hâlâ da mezarı getirilemiyor. Türkiye bu tip şeyleri aşmalı.

 

Yani Nazım Hikmet'e yapılanlar Fethullah Gülen'e yapılmamalı mı diyorsunuz?

 

Elbette... Fethullah Gülen konusu da, onun Türkiye'ye gelmesi konusu da müsamaha görmeli. Eğer varsa işlediği suçlar, adil bir şekilde yargılanmalı. Yani Fethullah Hoca olduğu için değil, bir insandır o da ve insan gibi yargılanmalı...

 

MİNE ŞENOCAKLI / VATAN Gazetesi

 

 

 

 

Gülen'le bir araya gelip ne konuştular?
17-06-08

TARAFINDAN: VATAN GAZETESI / MINE ŞENOCAKLI

 

Mine Şenocaklı'nın Prof. İzzetttin Doğan ile gerçekleştirdiği söyleşinin ikinci bölümü

 

Reha Çamuroğlu’nun istifası sizce ne anlama geliyor?

 

AKP’nin Alevi politikası var mı, yok mu? Sözde bu politikayı yürürlüğe koymak üzere Alevi kökenli kişileri vitrine koydular ve böylece Aleviler’den oy almaya çalıştılar. Birinci amaçları buydu. Asıl ikinci amaçları ise, Avrupa Birliği’ne demokrasiyi gerçekleştirme niyetinde samimi olduklarını göstermekti. Bunun için de Aleviler’e gerekli hakların verileceğini söylüyorlardı. Çünkü AB de soruyordu. Bu istikamette ‘Bakın biz şunu da yaptık’ demek için bir açılıma gitme kararı aldılar ve bunu da Çamuroğlu üzerinden denediler. Ama samimi değildiler. Samimi olmadıkları için de hiçbir şey çıkmadı ve çıkacağı da yoktu zaten. Ama bu olayın bence çok önemli yanı; Reha gibi Meclis’e gitmek için büyük çaba içine giren ve AKP’nin önerilerini herhangi bir süzgeçten geçirmeden hemen kabul eden bir arkadaşımızın bile, halkın içine çıkamayacak hale geldiğini, AKP’nin bu konuda hiç bir biçimde samimi olmadığını görmüş olmasıdır. Çünkü halk sormaya başladı.

 

 

Ne sormaya başladı?

 

Mesela, ‘AKP hükümeti tarafından Aleviler üzerindeki bütün eski kısıtlamalar kaldırılacak, Aleviler bütçeden paylarını alacaklar, din hizmetlerinden kadrolarını alacaklar, dini önderleri yasal güvenceye kavuşturulacak, cemevleri de camilerle eşit statüde muamele görecekler ve elektrik, su gibi ayrımcı işlemlere tabi tutulmayacaklar’ deniyordu. Hani ne oldu bugüne kadar? Değişen hiçbir şey yok. Tam tersine daha da kötüye gidiyor. İşte Alevi çocukları okullarda bile farklı muameleye tabi tutuluyor. Normal olarak servisle taşınması gereken öğrenciler Alevi olduğu için taşınmıyor ve bu açık bir biçimde söyleniyor. Bu konuda sorumlu olan kişi de görevinde kalmaya devam ediyor. Demek ki, üstleri de aynı fikirde ki, yurttaşlar arasında ayrım yapmak gibi hukuk düzeyinde ihanetle, ulusal birliği dinamitlemekle suçlanabilecek olan bir işlemi gayet doğalmış gibi karşılamaya devam ediyorlar. Tabii şimdi halk da bunları soruyor. ‘Verilen sözler yerine getirilmediği gibi, daha da ayrımcı muameleye tabi tutuluyor Aleviler. Bunu izah etmek zorundasın?’ diyorlar. Herkes de böyle benim gibi nazik sormuyor büyük ihtimalle. Bunun içinde bazen hakaret vardır, bazen daha ağır sözler vardır ve Reha bunu görecek kadar akıllı bir çocuk. Onun için de zamanı gelmişken daha da fazla uzatmadan Başbakan’ın bu konudaki danışmanlığından çekilmiş oldu.

 

 

 

REHA HESAP ADAMIDIR

 

‘Trenden inmedim’ diyor ama...

 

İndirecekler zaten. Tayyip Bey, geçen günkü grup toplantısında açık ve net konuştu. ‘Trenden inen bir daha binemez’ dedi. Reha Bey de şimdi hesap içindedir. O hesap adamıdır. ‘İnsek mi iyi olur, binmiş kalsak mı iyi olur?’ hesaplarını yapıyordur.

 

‘Madımak Oteli’nin müze yapılması gibi kozmetik düzenlemeler bile yapılmadı’ diyor Çamuroğlu...

 

Başbakan’ın, AKP’nin içinde, kendi yanında oda tahsis ettiği, ‘Benim danışmanım’ diye kamuoyuna takdim ettiği birisinin, yani teorik olarak en yakınında bulunması gereken, Başbakan’ı en yakından tanıma şansı elde etmiş olan birisinin, ‘Bunlar samimi değil, hiçbir şey yapmayacaklar. Bugüne kadar kozmetik nitelikli şeyleri dahi yapmadılar’ demesi, AKP’nin o gizli ajandasıyla ilgili söylenenleri doğrular mahiyette bir sonuç veriyor bize. Ama bu sürpriz değil, yani bu işi iyi kötü bilenler ve izleyenler için AKP’nin bağımsız bir parti olmadığını, ancak bazı yerlerden emir alarak hareket edebildiğini ve bundan dolayı da bu sonuçların gayet normal olduğunu söylemek zor değil. Çünkü bunun çok ilginç belirtileri var. Türkiye’de bunun nasıl gözden kaçtığına ve kolayca hemen devre dışı bırakıldığına şaşırıyorum. Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu, ta Mekke’den, hem de Sayın Başbakan o Alevi açılımı sebebiyle düzenlenen yemeğe katılmadan hemen önce, Başbakan’ı uyardı ve ’Bu senin işin değil, sen kendi işine bak, siyasetle uğraş, bu inançla ilgili bir konudur, bizim yetki alanımız içindedir’ dedi.

 

Onun için mi, ‘Ülkenin gizli başbakanı Diyanet İşleri Başkanı’dır’ dediniz...

 

Gayet tabii, hiç tereddüt etmiyorum o konuda. Türkiye’yi bugün Diyanet İşleri yönetiyor. Reha bana geldiğinde zaman zaman bunları konuşurduk, o da bunları bilen birisidir. Kendisine ‘İnşallah bu dediklerini yaparlar ama zannetmiyorum. Eğer samimi bir karar ihsan eylerlerse biz de yardımcı oluruz’ dedim. ‘Hocam yemeğe gelir misin?’ dedi, ‘Memnuniyetle gelirim. Ama bunun için Başbakan çıksın, eğer samimi ise kamuoyunun önünde Alevi yurttaşların verilmeyen haklarıyla ilgili ne yapacağını söylesin’ dedim. ‘Söylediği takdirde gelir misin?’ dedi, ‘Gelirim’ dedim. ‘Peki o zaman sana döneceğim’ dedi. Tabii dönemedi. Ben kendisine kapıdan çıkarken, ‘Dönemezsin ama onun için kendini üzme’ dedim. Ama işte o görüşmeler sürerken Mekke’den bir ses yükseldi. Türkiye Cumhuriyeti’nin Diyanet İşleri Başkanı, Başbakan’ı tehdit etti. ‘Sen siyasetle uğraş, bu konularla ilgilenme’ diye...

 

Başbakan’ın çok az da olsa söylediği doğru sözler var. Uygulaması yanlıştır ama sözleri doğrudur. Mesela laikliği tanımlaması. ‘Laiklik, devlet ve din işlerinin ayrılmasıdır. Birinci unsur bu. İkincisi de devletin inançlar karşısında tarafsızlığıdır‘ diyor. Bunu söyleyen Başbakan. Peki uygulama nedir? ‘Aleviler yok edilmelidir!’ Hani inançlar karşısında tarafsız olacaktı devlet? Devlet, bütçesinin tümünü Sünni kesime verecek, Aleviler’e tek kuruş vermeyecek. Hıristiyan ve Musevi yurttaşlara hiçbir şey vermeyecek. Hani nerede devletin inançlar karşısında tarafsızlığı? Onun için AKP’nin söylediklerine değil, yaptıklarına bakacaksınız doğru teşhis için. Sonuçta, utanmadan Aleviler’den toplanan vergilerle, din hizmeti teşkilatı maaşlarını alıyor. Yani demiyorlar ki, ‘Bu haramdır, bizim inaçlarımıza göre hak etmediğimiz bir şeydir ve insanlar arasında ayrım gözetilemez.’ Kuran’da bile ‘Siyahın beyaza, beyazın siyaha üstünlüğü yoktur’ diye ayet var. Bu kadar eşitlikçidir İslam, değerleri itibariyle. Peki sonuç ne?


 

 

(Yorum Feramuz Acar: Izzettin Dogan Tekir yaylasına çıkıp Bozkurtlarla "uluyabilir", Alevilerin orada işi yok)

 

MARAŞ-ÇORUM-MALATYA KATLİAMLARININ SANIKLARI BELLİDİR
12-08-07 YAZAR: Av. Kazım GENÇ / PSADK genel başanı
 

Alevi toplumunun kendi inanç ve kültürünü evrensel hukuk ve toplumsal barış çerçevesinde yaşamaktan başka hiç bir amacı yokken, bırakınız Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet tarihi boyunca Alevilere yaşatılan zulüm ve asimilasyon çabalarını; daha yakın zamanda Çorum, Malatya, Maraş ve tüm dünyanın gözleri önünde yapılan Sivas katliamı unutulamaz.


 

*BAŞBAKAN ECEVİTİN ÖLÜMÜNDEN SONRA ÇEKMECESİNDEN ÇIKAN MİT’TEN GELMİŞ BİLGİ NOTU, SANIKLARIN KİM OLDUĞUNU KAMUOYUNA GÖSTERMEKTEDİR.

 

 

Cem Vakfı Genel Başkanı Sayın İzzetin DOĞAN’ın "Bahçeli'den davet gelirse Aleviler'i Tekir Yaylası'na yönlendiririz" açıklaması, Alevi Halkına yapılacak en büyük hakaretlerden birisidir. Zira Aleviler yaklaşık kırk yıllık bir süre içinde nereden yönlendirildiği herkes tarafından bilinen MHP ve Ülkücü güçler tarafından zulüm, baskı ve katliama uğramışlardır. Bütün bu olup bitenleri görmezden gelip "Alevilerle MHP'yi kucaklaştırmak" isteyen CEM Vakfı kirli oyunlar tezgahlamaktadır.

Toplumsal barış ve hoşgörü bu değildir.

Toplumsal barış ancak barışı sabote edip farklı inanç ve kültüre mensup toplumlara zulüm ve baskı uygulayanların kendini çoğulcu, katılımcı demokrasinin evrensel verileri ışığında tanımlaması ile olur. Bu da yetmez, sorumlular kendi tarihi ile yüzleşerek, tarih ve insanlık karşısında varsa taşıdıkları hümanist değerler bunun gereğini yaparlar. "Otuz yıl önce yaşananları unutalım" demek bundan sonra yaşanması olası benzerlerine kapı aralamaktır.

Alevi toplumunun kendi inanç ve kültürünü evrensel hukuk ve toplumsal barış çerçevesinde yaşamaktan başka hiç bir amacı yokken, bırakınız Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet tarihi boyunca Alevilere yaşatılan zulüm ve asimilasyon çabalarını; daha yakın zamanda Çorum, Malatya, Maraş ve tüm dünyanın gözleri önünde yapılan Sivas katliamı unutulamaz. İnsani bir talepten başka bir amaç gütmeyen "Madımak müze olsun." çığlığımız yok sayılırken, "Tekir Yaylası'nda buluşmak" kendi inanç ve kültürümüzü inkar etmek olur.

 

 

Alevilerde "Aslını inkar eden haramzadedir" deyişi Yol'un belirleyici felsefesidir. Biz Alevileri, Yolumuzu kanla kirletenlerle hiç bir şey yaşanmamış gibi kolkola girecek kadar aymaz olamayız. Evet, Alevi inanç ve kültürünün engin anlayış ve hoşgörüsü vardır. Lakin anlayış ve hoşgörü bu iki erdemli değeri içselleştirmiş birey, kurum ve toplumlara gösterilir. Birileri çıkıp kendinden menkul, Aleviler adına anlayış ve hoşgörü gösteremez. Böyle bir anlayış olsa olsa "ağacın özündeki kurt" olmaktır. Aleviler özlerindeki kurtlardan tarih boyunca çok çektiler, sıra bu kurtları temizlemeye gelmiştir. Bir hafta sonra Türkiye ve Dünyanın her yerinden büyük bir coşku ve ikrar ile akın edeceğimiz Ser Çeşmemiz "İncinsen de incitme" demişti. Biz Aleviler incinmenin ötesinde insanlık dışı hakaret ve baskılarla karşı karşıya kalmamıza rağmen kimseye karşı şiddet kullanmadık. Haksız yargılamalara, sürgünlere ve devlet politikası olan asimilasyona maruz kaldık. Tüm bunlara karşın demokratik hukuk devletini esas alarak çözümü toplumsal barış ve inanç özgürlüğünde aradık. Kendimizi ne tarih, ne de insanlık karşısında suçlu görmüyoruz.

Biz yapılanları inanç ve kültürümüzün felsefesi, Yolumuzun gerekleri ile tanımladığımızda şunu söyleyebiliriz: Bize yaşatılan tarihin sorumlusu olan herkes kendi tarihi ile yüzleşmeli, evrensel hukuk, hümanizm ve bilimin ışığında yapılması gerekenleri yapmalı, sorumluluklarının gereği ne ise ona razı olmalıdırlar. Bunun dışında tüm çözüm önerileri tarihi ve gerçekleri saptırmaktan başka bir çaba taşımıyor olacaktır.

Saygı ile kamuoyuna sunulur.

11.08.2007

Av. Kazım GENÇ, PSAKD Genel Başkanı

 

 

 

ÜÇ KOLDAN ASİMİLASYON VE CELLATLARIMIZ !


Sivas katliamından bir -iki yıl sonra sayın İzzettin Doğan'dan bizzat dinlediğim politikaya göre 15 yıllık bir plan sözkonusu idi.( Abant toplantısını sayarsak 25 yıllık bir plan oluyor ! ) Bu plana göre önce "DEDE" ler bir araya getirilecek, ki bu 1. ve 2. inanç önderleri kurulu ile gerçekleşti. Ardından Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanlığı adlı gayri resmi "Alevi Diyaneti" oluşturuldu. Devlet bu kuruluşu resmen tanımadı ama Cem evlerinde olduğu gibi gayri resmi olarak göz yumdu. Hatta bu kuruluşu maddi ve manevi olarak destekledi. Sonra Alevi Vakıflar Federasyonu adı altında aynı paraleldeki kuruluşlar bir araya getirildi. Bu Federasyona ve Cem Vakfına bağlı olan İstanbulda ve Anadolu'nun başka yerlerindeki bazı Cem evlerine gayri resmi Kur'an kursları açıldı. Buralarda yapılan dede yetiştirme sertifika programında "uzman" adı altında Diyanet'ten görevli kişiler de bulundu ! Böylece bir çok Cem evinde (Pir Sultan Abdal Dernekleri- Hacı Bektaş Veli Dernekleri'ne ait Cem evleri de dahil !) görev yapan dedeler Cem Vakfından Diyanet gözetiminde yetiştirilen sertifikalı dedelerden oluştu. Dedelik eğitim programında yer alan "uzman"lar kimdi? resmi sıfatları neydi? henüz bu soru açıklığa kavuşmuş değil ! Pir Abdal Musa'yı anma törenlerinde yapılan etkinlikler Türk-İslam sentezi çalışmalarının Alevi versiyonunu ve yapılan işbirliğinin somut sonuçlarını göstermesi açısından ilginç ve ibret verici idi. Artık boynunda "bozkurt" kolyeli gençler, Cem Vakfı görevlileri ile birlikte diğer Alevi derneklerinin kurdukları standları dağıtıyor ve dernek üyelerine fiili saldırılar yapıyorlardı. Bir yandan bunlar olurken bir yandan da Ulu Pir'in makamında, mezarının başında Menzil tarikatı üyeleri toplu namaz kılma eylemi yapıyor, dergahı ziyarete gelenleri adeta tahrik ediyorlardı. Yine yakalarında Cem Vakfı görevli yazan bir takım kişiler tarafından da korunuyorlardı. Bir Mevlevi Tarikatı semazeni de Pir'in mezarı başında Mevlevi semaı dönerek ziyaretçileri hayretler içerisinde bırakıyordu. Yapılan panellerde diğer kurumlara, yöneticilerine sövülüp sayılıyor ve Türk-islam sentezinin akıl hocaları toplantılarda, , türbanlı ve bozkurt kolyeli milletvekilleri de kürsülerde "Tanrı Dağı kadar Türk ve Hira Dağı kadar Müslüman" olduklarını haykırıyorlardı.

Bu da yetmiyormuş gibi MHP'nin ideologlarından Namık Kemal Zeybek, Ankara'da yapılan sözüm ona "Cem töreninde" baş konuşmacı olarak yer alıyor, M. Ali Ağca'nın ve Abdullah Çatlı'nın yakın arkadaşı Ülkü ocakları Avrupa sorumlusu Musa Serdar Çelebi de en önemli konuklar arasında sayın İzzettin Doğan'ın misafiri olarak oturuyordu.


Bundan sonra artık gelsin Alevi İmam Hatipler ve Alevi İlahiyatlar. Nasılsa karşı çıkanı aforoz edecek bir "Din Hizmetleri Başkanlığı" da var ! Bir eli "devlette", bir eli "Diyanet'te", bir eli "Fetullah'ta", bir eli " bozkurtlarda" bir sistem Alevilerin başına ucube gibi çökmüş durumdadır!


11.02.2007  KAZIM ENGİN
 

 

 


 

Asıl Aleviliği çarpıtan ve onu bilmeyen İzzettin Doğan'ın kendisidir.

 

Aleviliği illa da "Sünnileştirip" onu özünden koparmak için yıllarca mücadele içinde olan Doğan, yine kendisine düşen misyonu yerine getirmeyi sürdürüyor.

          Viyana’da yaptığı konuşmayla “Aleviliği, İslam’ın Özü”dür diyerek, Aleviliğin asıl özünü yok saymıştır.

         Sormak gerekir, Alevilikte uygulanan hangi Rituel bugün "Sünnilikte veya İslam'ın uygulandığı her hangi ülkede uygulanmaktadır. Önce İzzettin Doğan buna yanıt versin.

          Bağlama çalarak ibadet eden bir "İslam Ülkesi" gördünüz mü. Kadınla erkeğin yan yana ibadet ettiğini hangi İslam ülkesinde veya İslam inancında vardır.

          Bugün veya dün; Hac'ca giden, Ramazan Orucu Tutan, Namaz Kılan, ...vs. kaç Alevi gördünüz.

         Tarihsel anlamda da , günümüzde de yapılacak olan kısa bir araştırma durumunda İzzettin Doğan'ın söylemlerinin ne kadar boş ve yanlış olduğu hemen görülecektir.

         Alevilik , Doğa- Tanrıcılığa yakın bir inanç biçimidir.

                 Alevilik, biçimsellikten uzak, öze değer veren ve kendi özüyle, doğanın ve Tanrı’nın özünü birleştiren kendine özgü bir inançtır.

          Alevilik, bilgelerin hipotezlerinden ve öğretilerinden oluşmuştur.

                 Alevilik, doğanın yaratılmadığını, tam tersine olandan fışkırarak açığa çıktığını savunur.

                 Alevilik, bütün varlığı insanın bedeninde ve Tanrı’yı insanın özünde görür.

                 Alevilik, öbür dünya kavramına ve Ahrete inanmaz. İyilik- Kötülük, Güzellik-İyilik gibi karşıt değerlerin bu dünyada yaşanıldığını ama bunların bir tasarım halinde söylenceye taşındığını savunur.

                 Alevilik, Tanrıya korkuyla değil, “sevgi”yle ulaşılacağını söyler.

                 Alevilik, sezgisel aklın önemini vurgular ve insanın farklılığını veya diğer varlıklardan üstünlüğünü bu yetiye bağlar.

                 Alevilik, simgeler ve imgelerle konuşur.

          Alevilik, her zaman Laik bir dünya görüşünü savunmuştur.

Alevilik, geriye dönüş kültünü bir tasarım halinde bugüne taşıyarak, (Asya, Orta Asya, Yunan ve Hint ve Anadolu’da yaşamış olan ve en son da Ortadoğu kökenli Semitik Dinlerin (Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam) …vs. ağırlıklı inanç ve kültürel öğelerini içinde barındıran bir Senkretik inançtır. Tarihsel anlamda da bunun böyle olduğu kaynaklar göstermektedir.  

                 Tarihin ortak belleği ve şaşmaz aklı bize Aleviliğin toplum katmanları tarafından nasıl algılandığını da göstermektedir.

                 Bundan dolayı da Aleviler her zaman baskı gördüler, büyük acılar çektiler.

                 Aleviliğin böyle algılanması insanların bilinç-altına yerleşti ve bugün bile Alevilik Algısı en demokratik insanların beyinlerinde bile zaman, zaman ortaya konulmaktadır.

 

      Viyana’da İzzettin Doğan şöyle demiş “Aleviliğin İslam dışı olduğunu savunanlara karşı Aleviliğin kaynağının Kur'ân'dan geldiğini vurgulayan Cem Vakfı Başkanı, "Üç tane aklı evvel çıkıp `Alevilik İslam dışıdır´ diyor. Haddine mi? Hangi bilgi birikimiyle, hangi bilgi dağarcığına güvenerek diyor. Hz. Ali'yi nereye koyacaksınız? On iki imamları nereye koyacaksınız?" diyerek sert tepki gösterdi. Doğan, Alevilik ve İslam ile ilgili sözlerinin devamında, "Yani herkes bin 400 yıldır yalan söylüyor. İki tane sivri zekalı insan çıkıyor. Hacı Bektaş Veliyi de kalkan yapıyor ve efendim Alevilik İslam dışıdır diyor. Alevileri bu kadar mı çocuk zannediyorlar, bu kadar mı sahipsiz zannediyorlar. Böyle şey olmaz"

               Ben soruyorum o zaman İzzettin Doğan, hangi bilgi birikimiyle, bu sözleri söylüyor. On iki İmamları, Ehli-Beyti ve Hz. Ali’yi inkar eden yok. Peki, Alevilikte ki bu kavramlar hangi inanç ve felsefi anlamları yüklendiğini İzzettin Doğan bilmiyor mu? Alevilikte ki Hz. Ali algısı’nın gerçek Hz. Ali’yle bir ilgisi var mı?

               İzzettin Doğan, Alevileri özünden koparmak ve kendine özgü bir Alevilik (Tutucu ve tüm geçmişinden koparılmış, Hurafenin ve Kulluğun, Müritliğin öne geçirildiği (Ki İzzettin Doğan’ın bu anlamda da bir çok taraftarı var) yaratmak istiyor. Buda İnanç ağırlıklı bir Alevilik olmaktan öteye geçmez.

                 Böyle bir Alevilik tasarımı  toplum olarak bizi, Şeriat Devletine ve Amerika’nın “Ilımlı İslam” toplum modeline taşır.

                 İran yöneticilerinin Aleviler için  geçmişte söyledikleri “Siz onları Sünnileştiremiyorsanız, bırakınız biz Şiileştirelim”  düşüncesi, isteği, ne yazık ki bugün İzzettin Doğan tarafından Aleviler üzerinde oynanmaktadır.

Daha yakın süreçlerde, yakılan onca insanlar ne adına yakıldı. İzzettin Doğan Alevileri İslam’ın Özü olarak göstermeyi sürdürse de bunun  gerçek olmadığını kendisi de bilmektedir. Alevilik ne İslam’ın özüdür ne de İslam’ın dışındadır. Alevilik, İslam’dan da bir takım değerleri kendisine katmış kendisine özgü  bir inanç ve belki de “felsefi” bir dindir”.

 

Böyle olduğu içinde, Ortodoks inançla hiç bağdaşmamış ve Ortodoks inanç Aleviliği her zaman yok saymıştır.

Bundan dolayıdır ki, Alevi olduğu için, öldürülen, yakılan, yok sayılan, horlanan insanlar olmuşlardır. Bunları sanırım İzzettin Doğan görmüyor.

 Oysa Sünnilik Aleviliği “İslam” olarak görmüyor. Görseydi yüzyıllardır bunca insanlar öldürülür müydü. Peki bu “algı” (Alevileri İslam görmeme anlayışı veya algısı) neyin çağrışımı.

Alevilikte, "Batıniliği, tasavvufu, simgesel ve imgesel tasarımları, bağlamayı, müziği, kadınla- erkeğin eşitliğini, Tanrı-Doğa-İnsan birlikteliğini, Tenasüh ve Hulul inancını, semah'ta ki "evrensel temayı" Sudur öğretisini, görmeyip, onun yalnızca "Ehli-Beyt" yanını öne çıkararak Aleviliği açıklamaya çalışmak, onu yok saymak veya  Aleviliğin tarihsel gerçekliğini inkara kalkmaktır,

 İzzettin Doğan, sizin Aleviliğe verecek hiç bir şeyiniz olamaz. Çünkü siz Aleviliğe sakat bakıyorsunuz.

Fetullah Gülen’in dostu olan birisinden, bilimsel ve gerçekçi bir yaklaşım beklemek zaten eşyanın doğasına da aykırıdır.

Siz Alevi Şeriatı mı yaratmak istiyorsunuz. Unutmayın ki, Aleviler bu oyuna gelmez.

Lütfen kafaları karıştırmayın.

 

 Süleyman Zaman

 

...................................................................  ........................................................................................................................................

İzzettin Beyi kim konuşturuyor ? 

Yazar ALI YILDIRIM      08-12-06

Oturup kalktığı adamlara bakın, dostum dediklerine bakın tümü sağcı, tümü düzenin bekçileri.
İzzettin Bey elin yabancısına ne kadar müşvikse kendi insanlarına karşı o derece hırçın, o derece sekter… İzzettin Bey sakin limanların, dingin suların adamı. Devletin kanatları altında durmayı seviyor
 

Cem Vakfı başkanı İzzettin Doğan Bey’in ciddi sağlık sorunları bulunduğu (kendisine acil şifalar diliyoruz) ve bu nedenle ortalıkta pek görülmediği, uzun süredir bir suskunluk içerisinde olduğu biliniyordu.

 

Ne var ki Türkiye’nin seçim sürecine girdiğinin ilan edilmesiyle birlikte İzzettin Bey yine birdenbire ortaya çıktı ve yine İzzettin Beyliğini yapmaya başladı.

 

İzzettin Bey’in üslubu ve konuştuklarına bakıldığında Alevi inancına mensup bir insan böyle konuşamaz diye düşünüyor insan. Bu durumda öyle ise İzzettin Bey’i kim konuşturuyor sorusu geliyor insanın aklına!

 

Görülen o ki İzzettin Bey’in Alevi kurumlarına, önde gözüken insanlarına ve sol siyasi çevrelere karşı tavrında ve ruh halinde herhangi bir değişme söz konusu değil, yani İzzettin Bey yine bildiğimiz İzzettin Bey!

 

Yani Alevilerin Fettullah Gülen’i olma talebinden ve hevesinden vazgeçmiş değil. Ve o nedenle de kendisini tek otorite kılacak bir tarz için Alevi toplumunda öne çıkan, mücadele eden varlık gösteren tüm insanlara ve kurumlara karşı cephe almış bulunuyor. İşin vahim tarafı tüm bu insanları ve kurumları suçlamaktan, onlara hakarete varacak sözler söylemekten geri durmuyor.

 

İzzettin Bey’in tutumunun sözgelimi Aksiyon Dergisi’nde(Sayı: 625 - 27.11.2006)  söylediklerinin, Samanyolu televizyonunda dile getirdiklerinin sıradan bir Aleviye dahi yakışmadığı, Alevi toplumunun öğretisine, geleneğine ters olduğu tartışma götürmez.

İnsan’ın kurumlara ve kişilere söz söylerken öncelikle kendine, geçmişine, siciline bakması gerekmez mi?

 

YAZAR AMA BİR TEK MAKALESİ YOK

 

İzzettin Bey’in bir dede ocağından olduğu, yani ocakzade olduğu biliniyor. Herkes İzzettin Bey’i Alevilik üstüne yazıp, çiziyor diye düşünüyor. Ama ne yaman çelişkidir ki İzzettin Bey’in Alevilik üstüne yazılmış bir tek makalesi bile bulunmuyor. Siz Alevi inancı konusunda görüş belirteceksiniz, otorite olacaksınız ve fakat Alevilik üstüne bir tek yazı dahi yazmayacaksınız.

 

Ben konuşuyum, siz toplayın kitap olsun… Ne yapacaksınız, Fettullah gibi vaaz vereceksiniz, onları toplayıp sizin adınıza kitap yapacaklar!

Böyle bir aydın tavrı, böyle bir otorite olur mu?

 

HUKUK PROFESÖRÜ AMA ALEVİLERE DAİR BİR TEK HUKUK METNİ KALEME ALMADI

 

İzzettin Bey’in mesleği hukuk. Kendisi hukuk profesörü.

 

Ama yine ne acıdır ki İzzettin Bey’in yazdığı, kaleme aldığı Alevi toplumunun hakkına hukukuna dair, Alevi toplumunun yaşadıkları haksızlıklara, hukuksuzluklara, eşitsizliklere ve ayrımcılıklara dair bir tek hukuk metni dahi bulunmamaktadır.

 

Siz hukuk profesörü olacaksınız, Alevi tolumun

a önderlik etme düşünceniz bulunacak ve fakat mesleğinizin gereği olarak dahi toplumunuzun önüne bir bir aydınlatıcı metin koymayacaksınız.

 

Elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin kendi toplumunun yaşadığı haksızlığa, hukuksuzluğa, eşitsizliğe,  acılara merhem olmayan hukuk profesörlüğü nasıl olur ki!

 

İZZETTİN BEYİN GÖNLÜNDE YATAN: RENKSİZ VE KOKUSUZ ALEVİLER

 

İzzettin Bey Alevi toplumunda kim öne çıkıyorsa, kendisinden ileri gitmesin diye ona çelme takmaktan sakınmıyor. Ve para edeceğini düşündüğü hamasi suçlamalarla insanları karalıyor. En geri, en Alevilere uzak duyguları istismar etmekten kaçınmıyor. Sözgelimi Avrupa Alevi Federasyonu yöneticilerini Ateistlikle suçluyor. Ona göre Aleviler bu söz üzerine ABF’den yüz çevirecek. Bunlar solcu diyor, bir suçlama olarak kullanıyor solculuğu! Sanki Alevilerin ataları, kendileri tümüyle solcu değilmiş gibi. 

 

 “Alevîler artık sağ-sol kavramlarını reddediyor.” diyor, kendi aklındakini, gönlündekini Alevilere mal ediyor. Demokrasiden, laiklikten, özgürlükten yana olmadan, yani sol olmadan  Alevi sorunlarının çözülmeyeceğini herkesin bildiğini unutuveriyor.

İzzettin Bey’e kalsa Pir Sultan’a Abdal’ı dahi Alevilikten çıkaracak, kurulu düzene baş kaldırıyor diye! Hacı Bektaş Postnişini Kalender Çelebi’yi dara çekecek Osmanlı Padişahı’na asi oldu diye.

İzzettin Bey Alevileri tümden cahil, sürü sanıyor! Kendi nereye sürerse Alevilerin oraya gideceğini düşünüyor! Ne kadar saf! Unutuyor ki, Aleviler Pir Sultan Abdal’ın, Kalender Çelebi’nin torunları…

 

SAĞLA UZLAŞMA, SOLLA KAVGA

 

İzzettin Bey, ağırbaşlı, yumuşak huylu, uzlaşmacı, gönül adamı görünüyor. Ama tüm bunları sağcılar sözkonusu olunca yapıyor.

 

Uzlaşmacı görünüyor, uzlaşmacılığı güç sahipleriyle, devletle, hükümetle… Alevi örgüt yöneticilerini ise elinin tersiyle itiyor.

 

Oturup kalktığı adamlara bakın, dostum dediklerine bakın tümü sağcı, tümü düzenin bekçileri.

İzzettin Bey elin yabancısına ne kadar müşvikse kendi insanlarına karşı o derece hırçın, o derece sekter…

 

İzzettin Bey sakin limanların, dingin suların adamı.

Devletin kanatları altında durmayı seviyor.

Muhalefeti majestelerinin muhalefeti, yani izin verildiği kadar ve bilgi dahilinde.

 

MÜCADELEYE KARŞI AMA SONUÇLARINI KENDİNE YAZIYOR

 

Alevilerin kimlik ve kişiliklerini dile getiren tüm siyasi ve hukuki projelere, çıkışlara karşı çıkıyor.

Birlik Partisi projesine karşı çıktığını kendi söylüyor.

Barış Partisi girişimine karşı çıktığını kendi söylüyor.

Alevi Bektaşi Kuruluşları Birliği’nin kuruluşuna karşı çıktığını bizzat süreci yaşayan bizler biliyoruz.

Tüm bunlara rağmen medyaya çekinmeden her bir işi kendisinin yaptığını söyleyebiliyor!

“Ben ne dersem, onlar onu tekrarlıyorlar” diyor.

Hangi projenin, hangi sözün altında ilk onun imzası var acaba?

Halbuki tam tersine kendisi bugün solculukla, ateistlikle suçladığı insanların söylediklerini, dile getirdiklerini, yazdıklarını tekrar ediyor.

 

“Diyanet kaldırılmalıdır,

Zorunlu din derslerine son verilmelidir,

Hacı Bektaş Dergahı Alevilere verilmelidir,

Cemevleri Alevilerin inanç merkezidir” diyen ve bunun için hukuki siyasi mücadele veren insanlar bizzat o solculukla suçladıklarından başkası değil.

İzzettin Bey, tüm bu başlıklara halkın sahiplendiğini görünce kendine yazmaya kalkışıyor.

 

RİSKTEN UZAK DUR

 

İzzettin Bey, tüm bu talepleri dile getirmenin risksiz olduğunu görür görmez ben ne dersem, onlar onu tekrarlıyor diyecek kadar gerçekleri tersyüz etmekten çekinmiyor.

 

Aleviler Alevi adıyla dernek kurarken onları suçluyor ne gerek var diye , Alevi Bektaşi Kuruluşlar Birliği adından dolayı kapatılınca dernek kuran Alevilerin yanında değil devletin yanında tavır alıp devlete nasihat vermek tercihinde bulunuyor.

 

Ama bugün Alevi adında, cemevinde risk kalmayınca, bu konular meşrulaşınca patent hakkını kendine alıyor.

Bizlerin 10 yıldır söylediklerine sahiplenmesi bizi rahatsız etmiyor. Biz zaten herkese mal olsun diye uğraş veriyoruz.

 

Alevi toplumu kendisi için, cemevi, laiklik için, dergah için, asimilasyona karşı durduğu için ateistlikle, solculukla suçlanan çocuklarını, evlatlarını canavarın ağzına atacak diye bekliyorsa İzzettin Bey bu toplumu hiç tanımadığı anlaşılıyor!

 

            Oturup kalktığı adamlara bakın, dostum dediklerine bakın tümü sağcı, tümü düzenin bekçileri.
İzzettin Bey elin yabancısına ne kadar müşvikse kendi insanlarına karşı o derece hırçın, o derece sekter… İzzettin Bey sakin limanların, dingin suların adamı. Devletin kanatları altında durmayı seviyor
 

08-12-06
 

 

Cem Vakfı başkanı İzzettin Doğan Bey’in ciddi sağlık sorunları bulunduğu (kendisine acil şifalar diliyoruz) ve bu nedenle ortalıkta pek görülmediği, uzun süredir bir suskunluk içerisinde olduğu biliniyordu.

 

Ne var ki Türkiye’nin seçim sürecine girdiğinin ilan edilmesiyle birlikte İzzettin Bey yine birdenbire ortaya çıktı ve yine İzzettin Beyliğini yapmaya başladı.

 

İzzettin Bey’in üslubu ve konuştuklarına bakıldığında Alevi inancına mensup bir insan böyle konuşamaz diye düşünüyor insan. Bu durumda öyle ise İzzettin Bey’i kim konuşturuyor sorusu geliyor insanın aklına!

 

Görülen o ki İzzettin Bey’in Alevi kurumlarına, önde gözüken insanlarına ve sol siyasi çevrelere karşı tavrında ve ruh halinde herhangi bir değişme söz konusu değil, yani İzzettin Bey yine bildiğimiz İzzettin Bey!

 

Yani Alevilerin Fettullah Gülen’i olma talebinden ve hevesinden vazgeçmiş değil. Ve o nedenle de kendisini tek otorite kılacak bir tarz için Alevi toplumunda öne çıkan, mücadele eden varlık gösteren tüm insanlara ve kurumlara karşı cephe almış bulunuyor. İşin vahim tarafı tüm bu insanları ve kurumları suçlamaktan, onlara hakarete varacak sözler söylemekten geri durmuyor.

 

İzzettin Bey’in tutumunun sözgelimi Aksiyon Dergisi’nde(Sayı: 625 - 27.11.2006)  söylediklerinin, Samanyolu televizyonunda dile getirdiklerinin sıradan bir Aleviye dahi yakışmadığı, Alevi toplumunun öğretisine, geleneğine ters olduğu tartışma götürmez.

İnsan’ın kurumlara ve kişilere söz söylerken öncelikle kendine, geçmişine, siciline bakması gerekmez mi?

 

YAZAR AMA BİR TEK MAKALESİ YOK

 

İzzettin Bey’in bir dede ocağından olduğu, yani ocakzade olduğu biliniyor. Herkes İzzettin Bey’i Alevilik üstüne yazıp, çiziyor diye düşünüyor. Ama ne yaman çelişkidir ki İzzettin Bey’in Alevilik üstüne yazılmış bir tek makalesi bile bulunmuyor. Siz Alevi inancı konusunda görüş belirteceksiniz, otorite olacaksınız ve fakat Alevilik üstüne bir tek yazı dahi yazmayacaksınız.

 

Ben konuşuyum, siz toplayın kitap olsun… Ne yapacaksınız, Fettullah gibi vaaz vereceksiniz, onları toplayıp sizin adınıza kitap yapacaklar!

Böyle bir aydın tavrı, böyle bir otorite olur mu?

 

HUKUK PROFESÖRÜ AMA ALEVİLERE DAİR BİR TEK HUKUK METNİ KALEME ALMADI

 

İzzettin Bey’in mesleği hukuk. Kendisi hukuk profesörü.

 

Ama yine ne acıdır ki İzzettin Bey’in yazdığı, kaleme aldığı Alevi toplumunun hakkına hukukuna dair, Alevi toplumunun yaşadıkları haksızlıklara, hukuksuzluklara, eşitsizliklere ve ayrımcılıklara dair bir tek hukuk metni dahi bulunmamaktadır.

 

Siz hukuk profesörü olacaksınız, Alevi tolumun

a önderlik etme düşünceniz bulunacak ve fakat mesleğinizin gereği olarak dahi toplumunuzun önüne bir bir aydınlatıcı metin koymayacaksınız.

 

Elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin kendi toplumunun yaşadığı haksızlığa, hukuksuzluğa, eşitsizliğe,  acılara merhem olmayan hukuk profesörlüğü nasıl olur ki!

 

İZZETTİN BEYİN GÖNLÜNDE YATAN: RENKSİZ VE KOKUSUZ ALEVİLER

 

İzzettin Bey Alevi toplumunda kim öne çıkıyorsa, kendisinden ileri gitmesin diye ona çelme takmaktan sakınmıyor. Ve para edeceğini düşündüğü hamasi suçlamalarla insanları karalıyor. En geri, en Alevilere uzak duyguları istismar etmekten kaçınmıyor. Sözgelimi Avrupa Alevi Federasyonu yöneticilerini Ateistlikle suçluyor. Ona göre Aleviler bu söz üzerine ABF’den yüz çevirecek. Bunlar solcu diyor, bir suçlama olarak kullanıyor solculuğu! Sanki Alevilerin ataları, kendileri tümüyle solcu değilmiş gibi. 

 

 “Alevîler artık sağ-sol kavramlarını reddediyor.” diyor, kendi aklındakini, gönlündekini Alevilere mal ediyor. Demokrasiden, laiklikten, özgürlükten yana olmadan, yani sol olmadan  Alevi sorunlarının çözülmeyeceğini herkesin bildiğini unutuveriyor.

İzzettin Bey’e kalsa Pir Sultan’a Abdal’ı dahi Alevilikten çıkaracak, kurulu düzene baş kaldırıyor diye! Hacı Bektaş Postnişini Kalender Çelebi’yi dara çekecek Osmanlı Padişahı’na asi oldu diye.

İzzettin Bey Alevileri tümden cahil, sürü sanıyor! Kendi nereye sürerse Alevilerin oraya gideceğini düşünüyor! Ne kadar saf! Unutuyor ki, Aleviler Pir Sultan Abdal’ın, Kalender Çelebi’nin torunları…

 

SAĞLA UZLAŞMA, SOLLA KAVGA

 

İzzettin Bey, ağırbaşlı, yumuşak huylu, uzlaşmacı, gönül adamı görünüyor. Ama tüm bunları sağcılar sözkonusu olunca yapıyor.

 

Uzlaşmacı görünüyor, uzlaşmacılığı güç sahipleriyle, devletle, hükümetle… Alevi örgüt yöneticilerini ise elinin tersiyle itiyor.

 

Oturup kalktığı adamlara bakın, dostum dediklerine bakın tümü sağcı, tümü düzenin bekçileri.

İzzettin Bey elin yabancısına ne kadar müşvikse kendi insanlarına karşı o derece hırçın, o derece sekter…

 

İzzettin Bey sakin limanların, dingin suların adamı.

Devletin kanatları altında durmayı seviyor.

Muhalefeti majestelerinin muhalefeti, yani izin verildiği kadar ve bilgi dahilinde.

 

MÜCADELEYE KARŞI AMA SONUÇLARINI KENDİNE YAZIYOR

 

Alevilerin kimlik ve kişiliklerini dile getiren tüm siyasi ve hukuki projelere, çıkışlara karşı çıkıyor.

Birlik Partisi projesine karşı çıktığını kendi söylüyor.

Barış Partisi girişimine karşı çıktığını kendi söylüyor.

Alevi Bektaşi Kuruluşları Birliği’nin kuruluşuna karşı çıktığını bizzat süreci yaşayan bizler biliyoruz.

Tüm bunlara rağmen medyaya çekinmeden her bir işi kendisinin yaptığını söyleyebiliyor!

“Ben ne dersem, onlar onu tekrarlıyorlar” diyor.

Hangi projenin, hangi sözün altında ilk onun imzası var acaba?

Halbuki tam tersine kendisi bugün solculukla, ateistlikle suçladığı insanların söylediklerini, dile getirdiklerini, yazdıklarını tekrar ediyor.

 

“Diyanet kaldırılmalıdır,

Zorunlu din derslerine son verilmelidir,

Hacı Bektaş Dergahı Alevilere verilmelidir,

Cemevleri Alevilerin inanç merkezidir” diyen ve bunun için hukuki siyasi mücadele veren insanlar bizzat o solculukla suçladıklarından başkası değil.

İzzettin Bey, tüm bu başlıklara halkın sahiplendiğini görünce kendine yazmaya kalkışıyor.

 

RİSKTEN UZAK DUR

 

İzzettin Bey, tüm bu talepleri dile getirmenin risksiz olduğunu görür görmez ben ne dersem, onlar onu tekrarlıyor diyecek kadar gerçekleri tersyüz etmekten çekinmiyor.

 

Aleviler Alevi adıyla dernek kurarken onları suçluyor ne gerek var diye , Alevi Bektaşi Kuruluşlar Birliği adından dolayı kapatılınca dernek kuran Alevilerin yanında değil devletin yanında tavır alıp devlete nasihat vermek tercihinde bulunuyor.

 

Ama bugün Alevi adında, cemevinde risk kalmayınca, bu konular meşrulaşınca patent hakkını kendine alıyor.

Bizlerin 10 yıldır söylediklerine sahiplenmesi bizi rahatsız etmiyor. Biz zaten herkese mal olsun diye uğraş veriyoruz.

Alevi toplumu kendisi için, cemevi, laiklik için, dergah için, asimilasyona karşı durduğu için ateistlikle, solculukla suçlanan çocuklarını, evlatlarını canavarın ağzına atacak diye bekliyorsa İzzettin Bey bu toplumu hiç tanımadığı anlaşılıyor!

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

 

SAĞCI MİSYONER İZZETTİN DOĞANIN ROLÜ: Ilımlı İslam Projesi ve Aleviler


Alevi Bektaşi Federasyonu bir Basın Açıklaması yayınlayarak. ''İzzettin Doğan'ı Aleviliği 'Ilımlı İslam Projesine', Alevileri ise sağ siyasi eksene dahil etme projesinin misyoneri'' olarak değerlendirdi. Açıklamayı aşağıda yayınlıyoruz.


İzzetin Doğan son dönemlerde, Alevilere ve Alevi kurumlarına yönelik saldırgan ve hakaret dolu tavrını, özellikle Fethullah Gülen’e yakınlığı bilinen yayınlar ve medya aracılığı ile yaptığını izlemekteyiz. İzzettin Doğan’ın sağ siyasal eksendeki faaliyetleri, Fethullah Gülen ile sürdürdüğü ilişkiler ve Gülen tarikatının ve sağ siyasi projelerin etki dairesine girmesiyle, bu saldırgan tavrı daha da artmıştır. Alevilere ve Alevi kurumlarına, yöneticilerine saldırmayı görev üstlenmiş olan İzzettin Doğan, sağ siyasi partilerin ve Gülen çizgisinin misyoneri gibi davranmaktadır.

Burada dikkat çekmek istediğimiz husus, başta Aleviler olmak üzere, tüm kamuoyunun, bu sağ siyasi misyonerlik faaliyetine karşı uyanık olmasıdır. İzzetin Doğan, Alevi kimliğini kendi özgünlüğünden koparmak ve Ilımlı İslam projesine, Alevileri ise sol değerlerden sağ siyasi eksene dahil etme çalışmalarının, faaliyetinin merkezine almıştır.

İZZETTİN KENDİSİNİ ELE VERMİŞTİR!

İzzettin Doğan, Fethullah Gülen’e yakınlığı ile bilenen yayın organlarında (Aksiyon dergisi, Zaman Gazetesi) ve Samanyolu TV’de, kendisine biat etmeyenlere yönelik çirkin saldırılarda ve “belden aşağı” vurmaya devam etmektedir. Bir “Akademisyen” kimliğine uymayacak, özentisiz ve kendisi ile çelişkilere bolca yer veren eleştirileri ve demeçleri, aynı zamanda, Alevi edep erkanına uymayan üslubu, artık daha net olarak açığa çıkmıştır. İzzettin Doğan aslında, CEM VAKFI etrafındaki kitlenin giderek kaybolmasından dolayı, hatta kendi “kadroları” içerisinde yaşanan gerginlikleri, belli ki, İzzetin hocanın asabını epeyce bozmuş. CEM TV ve Radyo’daki derin operasyonlar, kadroların budanması, “her şeyin yolunda” gittiği bir örgütlenmede karşılaşılacak bir durum olmazsa gerek. Demek ki Cem Vakfı’nda “her şey yolunda” değil. Yoksa bu hırçınlığına ve saldırganlığına bir izah bulmak mümkün değildir. Cem Vakfı (aslında bu İzzetin Doğan vakfıdır) içinde bulunduğu düşünsel ve gelecek kaygısı ile derin ilişkilere girmektedir.



İZZETİN DOĞAN’IN FİKRİ ZİKRİNE YANSIMIŞTIR.

Bahsi geçen yayınlarda, son “zır cahil”li incileri, doğrusunu söylemek gerekirse, kendisini tanımlamakta eksik kalır. “Hukuk adamı” bilgeliği ve Alevi dilinden uzak konuşma tarzı bize şunu göstermiştir. İzzetin Doğan, beynini, Anadolu Alevi öğretisi ile değil, Alevi toplumunun ve Alevi düşüncesinin yıllardır savunduğu, eşitlikten, emekten, barıştan, demokrasiden, özgürlükçü laiklikten yana sol duruşundan da değil, “Alevi toplumunu nasıl bölerim” “Alevileri nasıl sağ siyasetin arka bahçesi haline getirebilirim” hususundaki düşünce “derinliği” ile kurduğu ılımlı İslam tezini kulağına fısıldayan Fethullah Gülen ve sağ ideolojik yaklaşımlardan beslemektedir.

Doğan diyor ki, “Ateistin Alevi'si Sünni’si olmaz”. Bu ifade kendi içerisinde bir tanım belirliyor. Bu ifade biçimi Aleviliği dar bir kalıp içerisine hapsediyor. Ateist kelimesinin karşılığına, özetle, “tanrı tanımaz ve ilahı olmayan anlamında, yaradılışı kabul etmeyen kişi” diye yorumlamak mümkündür. Fakat, Alevilik sadece inançtan ibaret olmayan bir öğretidir. Ateist bir kişi Aleviliğin felsefi, kültürel ve tarihsel mirasına sahip çıkarak, Alevi kimliğine sahip çıkabilir. İzzettin Doğan, gibi “dede soyundan” gelir, dedelik yapmayabilir. İzzetin Doğan, dede çocuğu olup cem yürütmez ama, sağ siyasilerin ağzı ile konuşarak, “zır cahili” uzakta aramaktadır. Oysa kendisi ile yüzleşirse, bunu uzağında aramasına gerek kalmaz. İzzetin Doğan’nın sorunu, Alevilerin kültürel kimliğini yok sayarak, Aleviliği dar bir kalıba sokmaya çalışmaktır. Bir toplumsal kesimin kültürel kimliği, o toplumun inançsal, felsefi ve dünya görüşlerini içimde barındıran, bir üst tanımdır. Kültür kavramını evrensel tanımlarından uzak ve bilimsel olmayan bir açıklama ile, “Ateistin Alevi'si Sünni’si olmaz” diyerek, bir şeriat esasını benimseyen dini ulema gibi konuşmasındaki gizli niyet açığa çıkmıştır. Hocaya şunu anlatmakta fayda var; Gerek sosyolojik açıdan, gerekse antropolojik açıdan, kültür, insanın çok boyutlu evrensel özelliğidir. Eğer insanın bu çok boyutlu ve evrensel özelliklerinden sadece biri üzerinden, yani salt inançsal kimlik üzerinden, kültürel kimliğinden mahrum bırakan tanımlar yapılırsa, bu bilimsel ve antropolojik açıdan sakat ve arızalı bir yaklaşımdır. Bunu resmi ideoloji ve diyanet yapıyor. Hocanın buna katkı sunması niye? Acaba kamuoyundan gizlediği, bilinmeyen bir ihalenin gereğin mi yerine getirmektedir?

HUKUKÇU KİMLİĞİ İLE DİN ULEMASI GİBİ TANIM YAPMAK VE İZZETİN DOĞAN

Alevi öğretisi ve tarihsel arka plan bilgi eksikliğinden kaynaklanan diğer bir ifade ise, İzzettin hoca kendisi tarafından, “kendilerini İslam dışı olduğunu iddia edenler zır cahildir” denilerek, bir “zır cahillik” örneği sergileniyor. Bu yaklaşımda ve ifade biçimde dikkat edilirse düşünceye saygı yok, hakaret var. Hoca bu ifadesiyle, Diyanet İşleri Başkanlığının ve AKP’nin ve sistemin resmi görüşleriyle örtüşen bir yaklaşıma ortak oluyor. Bu düşensel ittifak aslında yeni bir şey değildir. Bu tartışmanın kendisi bile başlı başına Alevi öğretisin temel ilkelerinden biri olan, Alevi öğretisinin evrensel yönünü yok edici, daraltıcı ve bu öğretiyi marjinalleştirmeye dönüktür. Alevi öğretisi, “Alevilik İslamın içindedir” ya da “Alevilik İslamın dışındadır” gibi tanımlamaları aşan, evrensel bir öğreti olarak kabul edilmelidir. Alevilik ne İslamın içindedir ne de dışındadır.

Çünkü Alevilik her hangi bir inancın içine sığacak kadar dar ve Ortodoks, ne de dışında kalacak kadar da dışlayıcı değildir. Bir çok inançsal değerlerden İslamın bazı öğeleri ve değerleri Alevi öğretisinin içinde mevcuttur. Özünde insan sevgisi, paylaşım, dostluk, bilimsellik ve çağdaşlık yatan Anadolu Alevi öğretisini, biçimsellikten ve sonradan bu öğretiye dışarıdan şırınga edilmiş yabancı unsurlardan ayıklayarak, günümüz dünyasına ve Anadolu Aleviliğinin özüne uygun bir şekilde buluşturma sorunu aşılmalıdır.

Hoca dahil, hiçbir güç, Alevi kimliğini, onu besleyen, Mazdek, Sabilik, Budizm, Şamanizm, Zerdüşt, İslam ve daha bir çok inançsal geleneklerin kaynağını inkar edemez ve Aleviliği bu kaynaklardan her hangi birisinin içerisine tek başına hapis edemez. Bu farklılıklar ve zenginliklerden etkilenerek, kendine özgü inancı olan ve Anadolu`daki çok dilli, çok inançlı ve çok kültürlü toplumsal formasyonda, Anadolu`ya özgü Alevi kimliğine ulaşan yapısı ile, bir inançsal, kültürel ve felsefi inanç kimliği yaratmıştır. Değişime kapalı değil, açık, etkileyen ve etkilenen bir özelliğe sahiptir. Kendini asli, diğerlerini tali görmez ve başkalarının kendisini tali görmesini kabul etmez.

Hoca, yıllardır Türkiye’de uygulanmakta olan asimilasyon politikaları ile Alevileri, kendi kimliklerine yabancılaştırmaya dönük ve sistemin Sünni Türk-İslam anlayışına eklemlenmeye çalışmasına destek vermektedir. Sorgulama ve gerçekleri gözleme becerisine sahip Aleviler bu gerçeği zaten bilmektedir. Gerçekleri “tehdit” olarak ortaya koyan siyasi iktidarlar, Anadolu Aleviliğini, İslamın Sünni yorumu ile Şiilik ekolündeki Alevilik tanımları ile dezavantajlı konumdaki insanların kafalarını karıştırmakla meşgul oldular. Hocanın bugüne kadar yapmak istediği de bundan başka bir şey değildir. Şimdi ise buna yeni bir boyut katarak, ılımlı İslam projesinde bir rol üstlenmektir.