Aleviler Rızasız Lokma Yemez, Yedirmez... 

Feramuz Acar / 6/12/2008 Danimarka

 

Türkiye Alevi-Bektaşi Federasyonu´muz ABF’in Alevilerin taleplerini dile getirmek için  9 Kasım’da  Ankara’da düzenlediği,, yüz binlik  yürüyüş, öncesi ve sonrasında bazı kişi ve kurumların; Bunlar Alevi değil, bunlar üç beş kişi, uç gruplar, uç talepler vs. yönündeki, Alevileri Alevi kurumlarını ve taleplerini dışlayan açıklamalarını şahsen kınıyorum. Alevilerin bu haklı yürüyüş ve taleplerini  desteklemeyen hiç bir kişi veya kurum Alevilerin temsilcisi değildir. Bu taleplere cevap vermeyen hiç bir açılımda Alevi açılımı değildir.

 

Alevilerin Ankara yürüyüşünün etkisi ve yaklaşan yerel seçimler dolayısıyla, başta AKP hükümeti ve bazı siyasi partilerin Alevi sorunun varlığını kabullenip, Alevilerin istemleri konusunda, bazı açılımlarda bulunmaları olumludur, fakat maalesef bu partilerin yeni açılımları da Alevilerin taleplerine cevap verir nitelik ve samimiyete değildir. Görüldüğü kadarıyla:  

 

AKP hükümetinin açılımı: Alevilerin tartışmasız birincil talebi laikliği içermiyor.. AKP’nin açılımı diyanetin ve zorunlu din derslerinin kaldırılması, bütçeden inançlara para ayrılmaması, Aleviliği, Alevilerin kendi  tarif ettiği gibi resmen inanç olarak tanınmasını kapsamıyor.. AKP kendi Alevi tanımı, kendine yakın gördüğü veya  kuracağı sözde Alevi kurumlarının ‘imam dedelerine’ kültür bakanlığı bütçesinden maaş, cem evlerine elektrik su vermeyi,  zorunlu din dersini kendi çizgisinde Alevilik bölümü ekleyerek devam ettirmeyi,  bugün et lokantası olan Madımağı müze değil başka bir dükkana çevirmeyi, böylece Aleviliği ve istemlerimizi sulandırıp çamura bulayarak, Aleviliği devletleştirmek, Alevileri Sünnileştirmeyi hedefliyor.. 

 

MHP’in Alevi açılımı: 72 milleti bir gören Alevileri, kamili insan sentezinden ayırıp,, Türk Alevi İslam sentezine, milliyetçiliğe ayrımcılığa çekmeyi amaçlıyor. MHP, Ankara’da yürüyen yüz binlerce Alevi’ye, bunlar Alevi değil diyen ve Türkiye’den Alevilerin en üst kurumu  ABF tanımayan ona katılmayan, adı bile Alevi olmayan Cumhuriyetçi Eğitim Merkezi Vakfı başkanın İzzettin Doğanın, ‘Türk Alevi İslam’ anlayışı ve devlete, Türk İslam ve diyanete dayalı istemlerini olumlu bulduğunu ve tüm Alevi kurumları bu çizgiyi desteklerse, MHP’nin de mecliste bu çizgiye destek vereceği yönünde..  C.E.M-vakfı, MHP’nin açılımını olumlu buluyor, diğer Alevileri boş verin, onlar Alevi değil, bizi kabul edin diyor..

 

CHP’nin somut bir Alevi açılımı yok: CHP, AKP ve MHP’nin açılımlarını destelediklerini bunların genişletilebileceğini, cem evlerine ibadet hane statüsü verilmesine, din dersinin seçmeli olmasına, madımağın müze olmasına, Aleviliğin kültür bakanlığında bir birime bağlanmasına, tüm Alevi kuruluşları ile görüşülmesine sıcak baktıklarını söylüyor.. Bazı CHP millet vekilleri Alevilerin istemlerini zaman zaman mecliste gündeme getirse de, Alevileri çantada keklik gören CHP’de, genel eylim, kurucusu olduğu ‘sözde laik’ Diyanetli sistemi devam ettirmekten yana. CHP’den somut bir Alevi açılımı göremiyoruz, tam tersi CHP bu günlerde laiklik adına kapanmakla meşgul.

 

DSP’nin Alevi açılımı: DSP Diyanetin kaldırılması dışında Alevilerin istemlerine olumlu bakıyor, Hacı Bektaş Dergahı başta, Alevi kurum ve kuruluşlarına bütçeden ödenek ayrılması yönünde, yani diğerlerinden pek fakı yok.

 

Mecliste olan DTP, ÖDP ve meclis dışında olan diğer sol partiler genelde Alevilerin istemlerini destekliyor. Meclis dışındaki diğer sağ partiler ise genelde desteklemiyor..

 

Aslında Alevilerin istemleri hiç bir şekilde siyasi polemik, oy seçim pazarlığı yapılacak konular değildir. Alevilerin talepleri, evrensel insan hakları, inanç özgürlüğü, laiklik ve yasalar önünde eşitlik ilkesi gereği, hukuk devletinin kendiliğinden veya başvuru üzerine, yetkili bir kurulun (müsteşarın) imzası ile verilebilecek yasal vatandaşlık haklardır..

 

 

Alevilik İnanç özgürlüğü kapsamında ele alınmalıdır, ve resmen tanınmalıdır..

İnanç özgürlüğü: kişinin istediği gibi ‘’bir tanrıya’ İnanıp veya inanmama özgürlüğüdür. Hiç bir ayrımcılık yapılmadan, inananda, hiç inanmayanda yasalar önünde eşittir ve aynı haklara sahiptir. Hiç kimse inanmadığı veya  mensubu olmadığı bir inanca zorla maddi katkı sunmak zorunda değildir.  Hiç kimse inancını açıklamak (veya gizlemek) zorunda değildir.. İnananlar inancını inandığı gibi kendi tarif edip, birey  veya grup/cemaat olarak (başkasının inanç özgürlüğünü çiğnemeden), inancını yaşayıp yaşatma hakkına sahiptir.. Uluslararası yasalarca bir inancın resmen  tanınıp, yasal  güvence altında faaliyet gösterebilmesi için: İnancın kendine özgü bir tanrı anlayışı, inanca giriş kuralı (ikrarnamesi), inanç kaynakları, kendine özgü belirli öğretisi, inananlara verdiği (şiddet içermeyen, genel sağlık ve ahlaka aykırı olmayan)  etik/ ahlaksal değerleri,  ibadetleri, gelenekleri,, inanç önderleri, inanç kurumları ve demokratik seçilen sorumlu tutulabilecek yöneticileri ve az/çok bir cemaati olması gerekir.. Alevilik ve Türkiye’de Alevi kurumları bütün bu şartları yerine getiriyor..

 

Örnek Danimarka’da Aleviler bu şartları yerine getirdiği için resmi makamlara başvurdu ve kendine özgü bir inanç toplumu kurumu olarak resmen kabul edilip, devletin diğer inançlara tanıdığı yasal hakları elde etti. Çünkü belirli bir inanç özgürlüğü, eşitlik ve demokrasi var. Bunun için ne hükümetin, ne siyasi partilerin kapısı çalındı, ne sokağa çıkıp yüründü, ne de Danimarka meclisi yeni bir kanun çıkardı..

 

Türkiye’de gerçek anlamda, inanç özgürlüğü, demokrasi, eşit hak ve laiklik yok.

Alevilerin yıllardır talep edilmemesine rağmen, Türkiye’de Alevi inancının resmen tanınıp yasal haklarının verilmemesi, Türkiye’de gerçek anlamda inanç özgürlüğü, demokrasi, eşit hak ve laikliğin olmayışından kaynaklanmaktadır. Türkiye’de var olan, daha doğrusu olmayan, doğru tarif edilmeyen, inanç özgürlüğü ve laiklik anlayışı, Alevilerin inanç ve istemleriyle çelişmektedir. Ve Aleviler kadar toplumun inanan inanmayan çok büyük bir kesimi (kendi açılarından) devletin bu diyanetli i-laik anlayışından çok rahatsızıdır.  Bu nedenle sorun, siyasi, hukuksal çözüm gerektiren ciddi bir sorundur.

 

Alevilikte rızasız lokma yenilmez.. 

Alevi inancında en temel desturu hak yememektir. Alevilikte karşılıklı rızalık alınmadan lokma yenilmez.. Hastane, okul, yol ve ihtiyaç sahibi fakir fukaraya dağıtılması için,  devlete verilen zorunlu vergide;  İnanan, inanmayan islam içi, dışı, gayrimüslim, ateistin, satanistin, zengin fakir (helal haram) tüm halkın, alın teri göz nuru, tüyü bitmemiş yetimlerin HAKkı vardır..

Alevi inancına göre bu hak sahiplerinin her birinden teker teker gönül rızalığı alınmadan, zorunlu vergiden, (devlet bütçesinden) gelecek maaşla alınıp yenilen, yedirilen her lokma, yapılan her ibadet (haram), düşkünlük sayılır.. ‘’Canı da Malı da helal’’ diye, devlet bütçesi Alevilere ne kadar açılırsa açılsın, izzetli d-evladı değil, resul kendi eliyle  cenneti-âlayı bağılaşsa, Alevi-Bektaşi-Kızılbaşlar rızasız lokma yemez. Son olarak Alevi Pirleri (dede/anaları)  ‘’’Alevi yol önderleri imam değildir, devletten maaş istemiyoruz‘’ diye bu desturu açıkça dile getirdiler..

 

Aleviler kendine layık görmediğini başkasına görmez.. Haklarının yenmesine de razı olmaz.  Ortada 85 yıldır diyanete aktarılan, Alevilerin alacaklı hakları vardır. Bu hak geri verilmelidir. Aleviler diyanetin kaldırılmasını,, layıklığı kendileri kadar, Türkiye’deki tüm diğer inançlar ve inanmayanlar için de istiyor.. Geçmişi bırakalım Aleviler, Dersim, Maraş Çorum, Sivas, Gazi yeter artık bir daha asılıp, kesilip, vurulup, yanıp yakılmak istemiyor. Bu nedenle en azami ‘‘u璒 taleplerinde kararlıdırlar. Tüm inançlar, inanmayanlar, siyasi partiler, toplum kuruluşları, Alevilerin taleplerini iyi dinleyip değerlendirmeli, toplumsal barış için, bu talepleri karşılayacak, ortak bir mutabakat sağlanıp, yapılacak değişiklikler, Alevilerden hiç bir karşılık oy vs. beklemeden, mecliste mümkün olduğu kadar geniş bir çoğunlukla alınmalıdır.. Çünkü bu haklar gasp edilmiş rızasız yenilmiş haklardır. Aleviler her hangi bir partiye oy  sözü vererek, bunun için bir bedel daha ödemek zorunda değildir.

 

 

Sorunun kaynağı devletin laik, olmayan laiklik anlayışıdır.

Devletin dini olmaz.. Laik devletin görevi, din ve devlet işlerini bir birinden ayrı tutmaktır. Laik devletin görevi evrensel inanç özgürlüğü kapsamında, belirli genel yasalar çerçevesinde, kendini inanç olarak tarif eden,  inanç toplumlarını resmen tanıyıp,  inançların genel kamu alanını, kendi çıkarlarına  kullanmadan ve başka inanç veya inanmama özgürlüğünü de çiğnemeden, birbiri ile saygılı,  zor ve şiddet kullanmadan, toplum sağlığı ve genel ahlakı aykırı faaliyetlerde bulunmaksızın inançların özgür ve eşit şartlarda, yaşanmasına olanak sağlayacak düzenleme ve denetimi yapmaktır.

 

Türkiye’deki uygulama,  inanç özgürlüğü, laiklik ve eşitlikle bağdaşmıyor.

Devletin vatandaşların kimliğine direk belirli bir inancı yazması.. Tüm halktan topladığı zorunlu vergi ile belirli inanç önderlerini eğitip memur maaşı vermesi, belirli bir inanca arsa ayırıp ibadethane yapıp, elektrik su işletme vs. giderlerini karşılaması.. İstenilmediği halde belirli yerleşim bölgelerine belirli bir inancın ibadet hanesini yapması.. Devletin okullarda zorunlu olarak belirli bir inancın eğitimini vermesi.. Belirli bir inancın dini gün ve bayramlarının resmi tatil vs. yapılması.. Devlet medya kurumlarında belirli bir inancın öne çıkarılması.. Devletin belirli inançlar dışında başka inançları resmen tanımaması veya kedi tarif etmeye kalkması.. Ayrıca inanmayanların haklarının da devlet tarafından bu şekilde çiğnenmesi,, hiç bir şekilde, inanç özgürlüğü, laiklik ve eşitlikle bağdaşmaz.. Maalesef Türkiye’de  durum budur.

 

Türkiye’de Diyanet kurumu kaldırılmalıdır. İnanç toplumları özerk kurumlar olarak kendi kendini finansa edip yönetmelidir. Zorunlu vergiden hiç bir dini/ inanca para verilmemeli, her inanç kendi giderlerini kendi karşılamalıdır.. Bu kabul görmüyorsa en azından, isteyenin istediği inanca,  gönül rızası ile ‘’inanç vergisi’’ verme olanağı sağlanmalıdır, ve ilgili inançlar kendi inananlarından aldıkları bu yardımlarla,  inanç liderlerinin eğitimini, maaşını, inanç merkezlerinin arsasını yapısını elektrik su, işletme, her türlü eğitim kurs vs. tüm giderlerini, bu şekilde kendileri karşılamalıdır. Devletin görevi sadece denetim olmalıdır, bu amaçla bir  ‘’Din işleri denetim kurumu’’ oluşturulmalıdır.

 

Din dersi seçmeli olmalıdır.. Hiç inanmayan vatandaşlar çocuklarını din dersine göndermek zorunda değildir. Bu nedenle din dersi mutlaka seçmeli olmalıdır.. Devlet zorunlu vergi ile oluşan devlet bütçesini kullanıp okullarda çocuklara belirli bir dinin/inancın eğitimini veremez.  Okullarda sadece ‘’GENEL din ahlak kültür, felsefe dersi’’ verilmelidir. Ve bu ders, tarafsız bir şekilde ve misyonerlik yapmadan, ülkede olan olmayan beli başlı tüm inançları ve inanmayanları ateizmi dahi içermelidir. Hiç bir dinin ibadetleri, özel duaları vs. okullarda bütün çocuklara ezberletilmemelidir. Ülkede resmen onaylanan inançlar, kendi özel  ibadet vs. eğitimlerini, kendi öğretmenleri ile, kendi çocuklarına, kendi kurumları çatısı altında, resmi okul saatleri dışında vermelidir.

 

Türkiye’de:

Alevi inanç toplumu ve ABF üst kurum olarak resmen tanınsın.

Cemevleri Alevilerin inanç merkezi olarak resmen tanınsın.

Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılsın, denetim kurulu kurulsun.

Diyanete aktarılan Alevilerin vergi payı geri, Alevilere (ABF) verilsin.

Devlet, Bütçeden inançlara para ayırmasın, kendileri fians etsin.

Zorunlu Din Dersleri kaldırılsın, inançlar ibadet eğitimini kendi versin.

Madımak, kültür sanat barış ve dostluk Müzesi olsun.

Hacı Bektaş Veli Dergahı Alevi kurumlarına devredilsin.

Alevilere yapılan ayrımcılık ve asimilasyonlar durdurulsun.

 

Aleviler olarak kurmalarımızın bu yöndeki mücadelelerini sonuna kadar desteklemeliyiz.

 

Feramuz Acar / Danimarka