http://www.youtube.com/watch?v=xqpP_k8_wmQ

 

 

 

 

CUMHURİYET DÖNEMİNİN SOSYALİST OZANI;
BAŞKALDIRININ YILMAZ USTASI AŞIK İHSANİ

AŞIK İHSANİ 'Yİ TANIYALIM


Aşık İhsanı 1930 yılında Diyarbakır da doğdu. İki yaşında babası Filit'i yitirdi. Anası onu sıkıntılar içinde büyüttü. İhsanı biraz gelişip boy atınca anasıyla beraber tezek toplamaya başladı, ağanın yanında kaz çobanlığı yaptı. Öyle bir gün geldi ki, ağanın baskısına ve sıkıntısına dayanamayıp kaçtı. Yaşamını devam ettirmek için her türlü işte çalıştı. Gitmediği yer yapmadığı iş kalmadı. Uşak şeker fabrikasında çalıştığı dönemde Güllüşah' la (Sevim) tanışıp evlendi.
Aşık İhsanı' in yaşamını incelerken, kendi söylediği şu sözleri aktarmayı uygun gördüm. "Ben küçükken babam ölmüş. Nasıl mı ölmüş, kim mi öldürmüş, ölmüş işte... Ne siz sorun, ne ben diyeyim… Babamın ölümünden sonra, ben ve benden küçük bacım, bir hükümlüye vurulmuş zincir gibi, genç anamın boynuna takılmışız..."
İşte böyle anlatıyor, Aşık İhsanı yaşam hikayesini. Ama bununla da bitmiyor. Çünkü yoksulluk, çaresizlik onunla yoldaş olmuştur, bir türlü peşini bırakmaz. Yoksulluktan daha bela, başlarında, Kel Ağa ile Şeyh vardır. Bela ki böylesi hiç görülmemiş. Köylerinin üstüne kara bir bulut gibi çökmüş, köylüye aydınlık yüzü göstermeyen.
Aşık ihsanı de büyük bir okuma aşkı vardır, fakat bu aşkın karşısında da aşılması güç bir ağa ve şeyh belası vardır.Şeyh din, iman korkusuyla ağanın emirlerini köylüye dikte eder. Yoksul köylü çocuklarının okula gidememeleri de ağanın şeyhe uygulattığı emirlerinden biridir. Çünkü, ağa köylünün uyanmasından yana değildir. Uyanan halkın ne yapacağını iyi bilmektedir. O nedenle şeyhin aracılığıyla, cennet, cehennem korkusu veya vaatleriyle halkı uyutmakta ve çocuklarının okumasını engellemektedir. Okula gidenin kafir olduğunu, cehennemde yanacağını söyleyip, yoksul halkı sindirip, cehalete, karanlığa itiyorlardı. Ama Aşık İhsanı bunlara içten içten gülüp geçiyordu. Duymazlıktan geliyordu. Mahallelerinde ki zengin çocuklarının gittiği okulun yanından geçerken, hep onlardan biri olmayı düşünüyordu. Fakat olamıyordu. "Yine bir gün tezek toplamaya giderken, torbayı anasının üzerine attığı gibi kaçtı, ama kimse ona sahip çıkıp okula yazdırmadı" Bu karşı çıkışından dolayı, o gün en korktuğu da başına gelir.Şeyhin müridi onu oradan alıp,Şeyhin huzuruna çıkarır, İhsanı ömründe ilk defa orada çok korkar. İçinde bir nefret tohumu o gün yeşermeye başlar.Bu nefret, öyle nefrettir ki, feodal toplum yapısının, toprak ağaları ve din adına sömürgecilik yapan Şeyhlere ve müritlerine karşı baş kaldırıp, mücadele etmesini, başlatmış olur.

Aşık İhsani, başlangıcında rüyasında gördüğü bir güzelin etkisiyle sevdanın ozanı olarak, yurdunun tamamını, yurt dışının bazı yerlerini karış karış dolaştı ise de, bir süre sonra, içinde bulunduğu coğrafyanın feodal yapısının verdiği rahatsızlıktan, kendini sınıfsal çelişkilerin ortasında buldu. Bu çelişkilerden yola çıkarak, düşüncesini değiştirdi, safını işçi sınıfının yanı olarak belirledi. Düşüncesindeki bu değişmeler ve gelişmeler doğrultusunda, şiirinde ki konularda değişti ve gelişti. Bu değişmeler, onun, emek ile sermaye çelişkisini kavramasına ve bu konularda kendini yetiştirip, bölgesindeki ağalara ve şeyhlere de başkaldırısını getirdi. Kel ağanın nezdin de kapitalist düzene, Kıl imamın nazarında feodal yapıyı sorgulamaya başladı, sazıyla sözüyle dile getirip tele döktü.
Ve sonrasında aşık İhsani' yi, 1960' ların açık sosyalist partisi Türkiye işçi partisinin (TİP) içinde gördük, artık o işçi sınıfı içinde fiili olarak yerini almış, işçi sınıfının kurtuluşu için çalıp, söylüyor, mücadelesini veriyordu. Parti içindeki çalışmalarıyla da her geçen gün sınıf bilincini de artıyordu. Sınıf bilinci arttıkça, emperyalizme-kapitalizme olan kini de artıyordu. Bu kinin verdiği hızla halkın karşısına geçip, türküleriyle, şiirleriyle sınıf bilincini aşılıyor, emek sermaye çelişkisini anlatıyordu. Bunda da çok başarılı oluyordu. Çünkü her toplantısı, verdiği her konseri on binleri, yüz binleri buluyordu. Statları, kapalı spor salonlarını doldurmayı başarıyordu. O, artık işçi sınıfının yegane ozanı olmuştu.
Aşık İhsani' nin, bu çıkışından, başarısından rahatsız olanlar vardı, en başta devlet rahatsız olmaya başlamıştı. Bunun devamında, yasaklar, tutuklamalar başladı. Fakat bunların hiç biri Aşık İhsani' yi yıldırmıyordu, çünkü o artık sosyalist bir halk ozanıydı.
1960 ile 1980' lerin en baskıcı dönemlerinin hiç susmayan sosyalist ozanı, işçi sınıfının grevlerinde, mitinglerinde, bir Mayıslarda meydanları gümbür gümbür sallayan, yönetenleri kaygıya düşüren sınıfın güçlü ozanı Aşık İhsani.
Ve, bundan sonra o: "Sorumluyum ben çağımdan/Düz ovamdan dik dağımdan/Sömürgeyi torağımdan/Sürene dek yazacağım." Diyor. Ve gerçekten çağının sorumluluklarını, işçi sınıfına sunduğu katkılarıyla yerine getirmeye çalışmıştır. Ve bu şiirinden dolayı sosyalizm propagandası yaptığı gerekçesiyle cezaya çarptırılmıştır. Tutuklu olarak yargılanmıştır.
Yine peşinden, 1970 yılında doldurduğu üç dert ve dağdan indim düze adlı plaklarında emniyeti küçük düşürücü, alaya alıcı sözler bulunduğundan cezaya çarptırılmış, bir sene ağır hapis, 500 lira da para cezası ile 6 ay süreyle Bursa iline sürgün edilmiştir.
Bunlar yetmiyormuş gibi yazacağım adlı şiir kitabı Türkiye'nin her yerinde yok satarken , kitabı, İstanbul 6. asliye ceza hakimliğince komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle toplatılmıştır. İhsanı usta da bir süre yine ceza evinde kalmış ve tutuklu olarak yargılanmıştır. Kısacası, İhsanı ustanın her hangi bir geceye katılması bile suç sayılıyor, bu gecelerde okuduğu şiirlerden ve yaptığı konuşmalardan dolayı sürekli mahkemeye veriliyordu. Ama Aşık İhsanı tüm bu olumsuzluklara karşı mücadelesine yılmadan devam etmiştir.
Aşık İhsanı, yukarda bahsettiğim gibi sosyalist düşünceyi savunuyordu, onun içinde, o günün sosyalizmi savunan Türkiye İşçi Partisi (TİP) den milletvekili olmak onunda hakkıydı. İhsanı ustada buradan yola çıkarak 1968 de İstanbul'dan TİP milletvekili adayı oldu, ama kazanamadı. Fakat bundan sonra üzerindeki baskılarda artmış oldu. Yani, sosyalist düşünceyi savunmak, işçi sınıfına yakın durmak Aşık İhsanı' ye suç olmuştu. Onun için kendine 1974 de Ecevit hükümeti tarafından pasaport verilmemiştir. Yurt dışına çıkmak, Almanya da Türk işçilere konser vermek istemesi engellenmişti. Böylelikle insanlık hakları kısıtlanmıştır. Günümüzde olduğu gibi, 1974 yılında da devleti dolandıranlara, asalaklara, çetelere her türlü kolaylık sağlanırken, Halkının ozanı İhsanı ustaya halkını ve işçi sınıfını çok sevdiği ve kapitalizme karşı şiirler yazdığı için dışarı çıkma yasağı konmuştur. Bu topraklarda vatan sever olmak için devleti dolandıracaksın, çete kuracaksın yada 6. filoyu yurda koyacaksın. Bunlardan hiç birini İhsanı usta yapamadığından böyle çağ dışı uygulamalara maruz kalmıştır.
Aşık İhsanı'nın toplumcu şiirle gürleyen sesi, binlerce yıllık halk şiirinin en modern, en güçlü sesidir. Aşık İhsanı bu çıkışıyla kimi sosyalist geçinen burjuva aydınları tarafından eleştirilip karalansa da, bu yersiz ve mesnetsiz eleştiriler, İhsanı ustanın güçlü sözleri karşısında etkisiz kalmıştır.
Aşık İhsanı, ardı arkası kesilmeyen devrimci söylemlerle sarsılıp duran 20.yy toplumunun öncülerinden, bunların başta gelen ozanlarından biridir. Bu öyle bir ozan ki egemen sınıflar karşısında köleleşmiş, iniltiden başka bir sesi kalmamış olan devlet yanlısı, sözüm ona ozanları da kaldırıp atmış, onun yerine dünya işçi sınıfının mutluluğuna adanmış devrimci anlam taşıyan bir ses getirmiştir. Şöyle ki:Özgür düşüncede arınmış günde/Teknik bilim savaşında en önde/Kökü kanlı toprakların üstünde/Yedi açan kızıl gülde biz varız/Öküzü sabanı duvara asan/Ağayı patronun üstüne kusan/Makineye geçip düğmeye basan/Cıvıl cıvıl köyde ilde biz varız. İhsanı ustanın bu örneklerini çoğaltabiliriz.
Aşık İhsanı'nın devrime ve sosyalizme olan inancı sadece sözde değil pratik dede görülmüştür. Bir örnek:1969 yılında Amerika'n 6. filosunun İzmir'e girişini engellemek için Mahir Çayan' larla protesto eylemlerine katıldı ve tutuklandı. Tutuklu kaldıkları yer öyle insanlık dışı bir yerdi ki, oraya atfen, daha sonra devrimcilerin dillerinden düşmeyip marş haline gelen şu şiirini yazdı.
İzmir bura kordon boyu/Üç kişi bir tabuttayız/Suçumuz ne bilmiyoruz/Üç kişi bir tabuttayız/Altımız taş üstümüz taş/Ayaklar su içinde yaş/Sancı bastı yavaş yavaş/Üç kişi bir tabuttayız.

 
AŞIK İHSANI' İN HALK ŞİİRİNDE Kİ YERİ:


Aşık İhsanı' in halk şiirinde tartışılmaz, büyük bir yeri vardır.Bunu yaşamının her döneminde, canı pahasına da olsa kanıtlamıştır. O, her zaman kendini halkının ozanı olarak görmüş ve öyle yaşamayı başarmıştır. Hiçbir zaman yaşantısını halkından ayrı tutmamış ve kendini, hiçbir dönem halktan soyutlamamıştır. Her zaman halkla iç içe yaşamayı uygun görmüştür. Aşık İhsanı bu bilinci ve inancı ile halk şiirine çok yenilikler katmıştır. En başta devlete ve düzene hiçbir dönemde uşaklık etmemiştir. Her dönem de sazıyla, sözüyle, haksızlığa, baskı ve zulme baş kaldırmış, ona sus dendikçe susmayıp sesini daha da yükseltmiş, 500 binlere hitap eder olmuş. Devlet, yükselen bu sesleri durdurmak için her türlü baskıyı uyguluyordu. Bunlarda yetmiyor, kendi ideolojisini yaymak, aşılamak için Konya aşıklar bayramını tertipleyip kendine sözcülük edecek aşıkları yaratırken, Aşık İhsanı de hemen bunun alternatifini yaratmak için kolları sıvadı. Bu çalışmasında başarılıda oldu. Kısa zamanda Konya aşıklar bayramının karşısına devrimci ozanları örgütleyip Dev- Oz (devrimci ozanlar) derneğini kurarak devletin ideolojisine boyun bükmeyip karşı durmayı başarmıştır. Ve bununla da, Cumhuriyet döneminde halk şiirinde baş kaldırışa öncülük etmiştir.
1960 ile 1970 yılları arasında, Aşık İhsanı' in halk şiirinde ki çıkışı o dönemin köşe yazarları, eleştirmenleri ve aydınlarının da gözünden kaçmadı. İhsanı' in halk şiirin de yeni bir çığır açtığını, yazdıkları köşelerinde şu sözlerle ifade ederler. "Aşık İhsanı, halk şiirinde ki yeniliği ve söyleyiş tarzıyla "sosyal adaletçi aşık" sıfatıyla köy ağalarına olduğu gibi şehir ağalarına da ver yansın ediyor." (milliyet) "Aşık İhsanı, bizim için çok önemli noktaya gelmiştir. Kıpırtısız bir yakınma yoluna girmeyip, toplumsal savaşın bir düzeni değiştirme savaşı olduğunu bilen, bildiren, bambaşka bir aşık olarak ortaya çıkmıştır." (yön)
" Aşık İhsanı' in şiirleri başından sonuna kadar toplumsal sorunlara değinen, adaletsizlikleri yeren ve daha bir mutlu dünya, ağasız bir dünya isteyen eserlerdir." (imece dergisi)
" Aşık İhsanı' in hiç tahsil görmemesine rağmen Türkçe'yi ne kadar güzel kullandığını ve Anadolu emekçileriyle, ırgatlarını ne kadar güzel dile getirdiğini anlamamak için kör olmak lazım…" ( kirpi dergisi)
" Aşık İhsanı' in şiirleri, Anadolu da haksız, adaletsiz, insafsız, ölçüsüz ne varsa değişmesini isteyen, acıları ve dertleri yaratan kişilere yaman silleler atan eserlerdir." (Kim dergisi)
Kimi aydınlarımız korkusuzca yükselen bu sese burun kıvırırken, kimileride Aşık İhsanı' in bu çıkışının büyük bir ses getireceğini sezmişlerdir ve bu açıklamaları yapmayı uygun görmüşlerdir. Doğrudur. Aydınlarımız yanılmadılar. Aşık İhsanı hep aynı doğruda, yani halkından kopmadan, halkının yanında kalmayı başardı. Zaman nasıl gelirse gelsin onu değiştiremedi. Geri adım attıramadı. Bundan dolayı da 1974 yılında Ecevit hükümeti dışarı çıkma yasağı koyarak pasaport vermeyip, Avrupa ülkelerinde konser vermesini engelledi. Ama onun ünü tüm engellemelere rağmen ülke dışına çıkmayı başardı. İhsanı' in bir günlük yaşamını anlatan "Anadolu şiirleri" adlı film Fransa da ödül kazandı. Bu da Aşık İhsanı' nin nezdin de, İhsanı gibi düşünen ozanların yapıtlarına verilen bir başarı veya yenilikti.
Aşık İhsanı, Cumhuriyet dönemi halk şiirine bir vurgu, bir kavga, bir savaş getirdi. Yani, Osmanlı döneminde Pir Sultan ile Koç Köroğlu' un baş kaldırışını, kavgasını, Cumhuriyet dönemi halk şiirine taşıdı. Çağdaşı ozanlara da yeni bir yol açmış oldu.
Onun şiirin de ezilenin yanında ezene karşı verilen bir mücadele, hırsıza hayduda karşı verilen bir kavga. Bu kavga insanlığın ve insan olmanın onur kavgası idi. Aşık İhsanı hiçbir zaman devletçi olmadı, olanlarında karşısında oldu. Onun içindir ki hep kovuşturmalara, tutuklanmalara ve hapis de yatmalara maruz kaldı. Kimi kendine halkın ozanıyım diyen baykuşlar devletten maaş alıp kendini devletin himayesine sokarken, Aşık İhsanı, halkından kopmayıp, işiten kulağı, gören gözü olmaya çalışıp sazıyla sözüyle yanlarında oldu. Ve bu yolda da asırlar sürecek bir çığır açtı. ( Pir Sultan misali)

 
AŞIK İHSANI' NİN SANATI:


Aşık İhsanı' in sanatı devrimcidir. İnsanların sokakta bile yürümeye korktuğu 1960- 1980 yıllarında çıkıp stadyumlarda, kapalı spor salonlarında, sazıyla sözüyle bangır bangır sosyalizmin propagandasını yapmış, ezilen halkları bilinçlendirmeye çalışmıştır. Bunu yaparken de sanatında ki gücü halkından alıp halkına vermiştir.
Aşık İhsanı'nın sanatı veya halk şiirine bakış açısı bazı yazar ve aydınlarımızın da ilk çıktığı günden dikkatini çekmeye başladı. Ve Aşık İhsanı ile konuşma arzusunda bulundular. Vatan gazetesinde (iki binli yıllarda çıkan vatan değil) bu yazarlarımızdan biriyle konuşurken İhsanı şöyle diyordu:"Ben çağımızı ve çağımızın geleceğini anlatıyorum. Eski şairlerin şiirlerini söylemekten bir şey çıkmaz. Her gün ileri ve yeni şeyler söylemek ve yaratmak lazım."
Evet Aşık İhsanı'nın sanatı ve yaşamı yukarıda söyledikleriyle bir birini bütünler durumdadır. Çünkü hep ezilen ve sömürülen işçi sınıfı için yeni şeyler üretmenin zorunluluğu içinde olmuştur. Yaptığı sanatın kaynağını da ezilen ve horlanan işçi sınıfından almıştır. Birileri gibi,işçi sınıfının sorunları yığılıp kalmışken, yada işçi sınıfının sömürüldüğü bir sistemin içindeyken, gül ile bülbül veya toprakla uğraşmamıştır. Hiçbir zaman burjuvadan ilham almamış
ve onların isteği doğrultusunda şiir yazmamıştır. Aşık İhsanı salt ve yalın işçi sınıfı için gerekli olanı söylemiştir. Ha bunu yaparken de kimseden direktif almamıştır, kendi içinden geldiği biçimde konularını seçip gün ışığına çıkarıp, yönetenlerin ve halkı ezenlerin kafalarına bir çivi gibi çakmıştır.
Hatta, Aşık İhsanı'nın bu denli bilinçli ve düzenli çıkışını takip eden bazı yazarlarımız ona şöyle deme yanılgısına düştüler. "Okul yüzü görmeyen bir kişi bu denli vurgulu ve etkili şiir üretemez. Buna Sovyetlerden yazıp gönderiyorlar oda söylüyor." Fakat işin aslı böyle değildi. İşin özünü araştırıp takip ettiler ki gerçekten yanıldıklarının farkına yine kendileri vardılar. Çünkü yazanda söyleyende Aşık İhsanı idi. Bunun bir okur yazar meselesi olmadığını anladılar ve sınıf ve toplum bilincinin neler yaptırdığını da kavramış oldular. Çünkü bu bir inançtı (tanrı kavramı değil) işçi sınıfına olan bağlılığı ve sosyalizme olan inancı idi. Bütün benliğiyle sınıfına bağlılığıydı. Onurlu yaşama giden yolun buradan başladığını fark etmekti. Yukarıda ilhamını işçi sınıfından alıyordu derken; ezilen halkların ve ezilen sınıfların ideolojisi olan sosyalizmden bahsetmiştim. Bu felsefede Aşık İhsanı'nın özüne işlemişti. Yazdığı her satırda söylediği her dizede ondan bahsediyor ondan çalıp söylüyordu.
Aşık İhsanı sanatını, sanat olsun diye değil, halkını bilinçlendirme, işçi sınıfını coşturma. Bir araya toparlama, emperyalizme karşı harekete geçirip mücadeleye çağırmak için yapıyordu. İşçi sınıfı arasında bu denli çok tutulması, söylenmesi ve dinlenmesi de buradan geliyordu. Aslında Aşık İhsanı'nın her dizesinde işçi sınıfı kendini buluyordu, kendini dinliyordu, bunun yanında sorunlarının çözümü de orada idi.
Aşık İhsani
, söylemiş olduğu türkü ve şiirleriyle, halka yapılan zulmün ve işkencenin karşısında tek bir yürek olarak dikilmenin ve bu zorba düzene başkaldırmanın destanıdır.
Aşık İhsani
, halk şiirinde ki, bin yıldır süregelen kaderciliği, mistizmi bir yana atıp kendi dizelerinde, kavgaya, ayaklanışa ve başkaldırıya dönüştürmüştür. Yani Halk şiiri, Türk toplumunun en aydınlık bir devrimci çağa girmesiyle bir kavga şiirine dönüşerek en yiğit, en yetenekli ustasını da Aşık İhsanı de bulmuştur. Aşık İhsanı kendi kendine yetişmiş bir ozansa da, bu gün Türkiye işçi sınıfının övüneceği aydın bir dövüşçü düzeyine ulaşmanın yollarını bulmuştur. İhsanı sazını eline aldığında karşısında on binlerce dinleyici bulan ve onları coşturmasını, harekete geçirmesini bilen bir ozandır.
Bütün bunlara rağmen, Aşık İhsanı de kim diyenler oldu. Bunlarda doğaldır. Çünkü, İhsanı' den ve söylediklerinden rahatsız olanlar, düzene uşaklık eden aydınlar (sözde aydın) vardı. Ama diyenler kimlerdi? Yaptıkları neydi? Ne yapmak istiyorlardı? Bunlara iyi bakmak lazımdı. Aşık İhsanı bu tip biriyle tartışırken; adam "Bu gün yapılan bir sanat en az elli yıl sonra anlaşılmalıdır.." diyordu. İhsanı de ona cevaben "o zaman neden kendinizi şimdi yoruyorsunuz..? elli yıl sonra kalkın yapın sanatınızı!" deyip cevabını en okkalı tarafından yapıştırıyordu.
Fransızların ünlü gazetesi "La Monde" Türkiye de ki, Aşık İhsanı'nın başlattığı hareketten övgüyle söz etmektedir. "bu gün köylerden gelen yeni bir ozan türünün olağanüstü bir biçimde yeşermesi yayılması, misli görülmemiş bir politik ve sosyal bilinçlenmeye tanıklık etmektedir. Bu ozanlar sadece türkü söylemekle yetinmeyip, İhsanı ve dostlarının şiirleri küçük kitapçıklar halinde bütün ülkeye dağıldığı gibi haftalık dergilerde de yayınlanmaktadır. Bu yeni akımın öncüsü Aşık İhsanı'nın buluşlarına bazı halk ozanları da katkıda bulunmuşlardır. Günümüzde sadece Viatnam savaşına koyan ozanlarda görülen açık sertlik Aşık İhsanı'nın ilk göze çarpan özelliğidir." Şöyle ki: Bizim köyün kel ağası bir sabah/Çökmeye başladı çöktü ha çöktü./Boğazından aldığını burnundan/Dökmeye başladı döktü ha döktü.
Bu denli içerde ve dışarıda sanatını kabul ettirmiş ve kendinden söz ettirmeyi başarmış olan Aşık İhsanı'yi kendi yoz aydınlarımız ve kafatasçı yazarlarımız görmezden geliyor, bunun böyle olmadığını yazıyorlardı. Çünkü İhsanı'nın yazdıkları, söyledikleri onların işine gelmiyordu. Ustanın her sözü onların kafasına balyoz gibi iniyordu. Ama Aşık İhsanı bu kafatasçı ve ırkçı düşünen yazarların aydınların yazmış ve söylemiş olduklarına gülüp geçiyor, o her biri balyoz gibi inen şiirleriyle cevap veriyordu. Onlara göre sanat burjuvazinin tekelindeydi, halk arasından ve köyden gelen birisi bu denli alkışlanacak düzeyde sanat yapamazlardı. Nitekim zaman, her zaman olduğu gibi, yine onları yanılttı, çünkü La Monde gibi ünlü bir gazetede dünyanın bir çok değerinden bahsedilmesi veya yazılıp çizilmesi doğaldır. Ancak La Monde'un hiç okul yüzü görmemiş; halk ozanı olmadan önce yeryüzünde çobanlık, yer dibinde maden işçiliği yaparak yaşamını sürdüren Aşık İhsanı usta gibi birini bu değerler arasına alarak kendisine sayfalar dolusu yer vermesi olağan üstü bir olay olsa gerek. Ama kafatasçı, İhsanı düşmanları bunun farkında mı? İsterse olmasınlar. Onun yaratıcısı işçi sınıfı bunun farkında ve bilincin de ya bu ona yeter.
"Benim adım emekçidir dört bucak/Bir gün ayak seslerini duyacak/Ve benim önümde duramayacak/Boynunun üstüne yıkılacaksın!"

 
 
AŞIK İHSANİ'NİN HALK ŞİİRİNDEKİ BAŞKALDIRISI; YERİ VE ÖNEMİ
 


Burada öncelikle başkaldırı olgusu nedir? Ne değildir? Ona bakalım. Halk şiirinde başkaldırı, silahlı ayaklanmadan, felsefi düzlemde karşı çıkışa; belirli olumsuzlukları eleştirmeye, doğa güçlerinden yakınmaya değin geniş bir alanı kaplar. Kısacası halk ozanı gördüğü olumsuzlukları sazıyla sözüyle taşlar. Bu başkaldırı şiirlerini, halk ozanının, birey olarak yada kümeler halinde özgürleşme, veya bir isteği yerine getirmenin dışa yansımasıdır.
Halk şiirinde başkaldırı, halk şiirinin olduğu her dönemde olmuştur. Fakat, kimi zaman doğaya karşı, kimi zaman kadere ve kaderciliğe karşı olmuştur. Ama, Osmanlı döneminde ki başkaldırı, Pir Sultan ve Köroğlu Dadaloğlu tarafından direkt olarak düzene ve yönetenlere karşı olmuştur. Bu çıkışla da kendi dönemlerine damgasını vurmuşlardır. Onlar, Osmanlının bozuk yapısına feodal düzenine karşı yılmadan, canları pahasına mücadelelerini sürdürmüşlerdir. Günümüz ozanlarına da ışık tutmuşlardır.
İşte Aşık İhsanı'nın de halk şiirindeki başkaldırısı tıpkı onlarınki gibidir. Aşık İhsanı hiçbir dönemde , doğaya, kadere veya tanrıya başkaldırıda bulunmaz. Çünkü onları gözü görmez. Onun kavgası Emperyalist düzen ve onun kapı uşakları iledir. Çünkü değişmesi gerekli olan düzendir. Düzen değişmeden hiçbir şeyin olmayacağını biliyordur. Değiştireceği düzenin yerine neyi koyacağını da bilmektedir. Sosyalizm.

 
1)Başkaldırıda ki yeri;


Cumhuriyet dönemi halk şiirine baktığımızda, topluma kendini kabul ettirmiş çok ozana rastlarız. Ama bu ozanların hiç birisi kendini kabullenip bağrına basan toplumun sorunlarına çare aramamıştır. Hiç biri haksızlığın ve zulmün üzerine gitmemiştir. Bu ozanların bir çoğu gülünen, bülbül inen, doğa nen ve toprak inen uğraşmış, "bana değmeyen yılan bin yıl yaşasın" mantığıyla yola çıkıp günlerini gün etmişlerdir. Çoğunluğu da kendini devlete kapılanmıştır. Bu nedenle de, devletin baskıcı ve faşist ideolojisine boyun eğmişlerdir. Olanı biteni kaderden bilip, kendilerini mistizme vermişlerdir. Bu da yetmez gibi, devletin yönlendirdiği biçimde çalıp söylemişlerdir. 1960' lı yıllara kadar hiçbir ozan devleti ve onun ideolojisini eleştirip karşısına almaya cesaret edememiştir.
Ama, 1960'lı yılların sonlarına doğru halk şiirinde, düzene ve faşizme karşı bir ayaklanma, yada bir başkaldırı görülmüştür. Bu dönemdeki başkaldırının öncüsü ve yaratıcısı Aşık İhsanı'dır. O artık devletin karşısına dikilmiş bir Koç köroğlu'dur, yada kaltak Osmanlının maşası Hınzır paşaya boyun eğmeyen Pir sultan Abdal'dır. Ama, bu onların izinde, zulme ve işkenceye meydan okuyan Aşık İhsanı'dır. Sazını eline aldın mı, sözünü balyoz gibi kullanan İhsanı ustadır. Devletle ve düzenle hiç barışık olmayan, onun baskıcı ve sömürücü faşist düzenini değiştirmeye ve kurtuluşun işçi sınıfının iktidarında olduğuna inanan devrimci ozan İhsanı ustadır.
Yine; topuyla, tankıyla gelen 12 Eylül 1980 darbesi, solcuları bir şekilde sindirip kabuğuna çekerken, bunun yanında solcu ozanların da bazılarını ülkeyi terk etmeye, bazılarını da susturmayı başarırken, yine Aşık İhsani' yi susturamadı. Birileri gibide kaset yapma uğruna içerik değiştirmedi. Sazını omzuna atıp dolaştı Anadolu'yu karış karış 1980 öncesi çizgisinden ödün vermeden. Hatta, 1980 sonrası yazdığı başlık parası şiirinden dolayı kovuşturmaya alındı. Beşi biyerde oy döne döne/Beşibiyerdenin ocağı söne. Kovuşturmayı yapan baş komiser, bu beşi bir yer denin ne olduğunu sorar, çünkü o gün ki milli güvenlik konseyi beş kişiden oluşmaktadır. Bu şiirde geçen beşi bir yerde ile milli güvenlik konseyine atıfta bulunulduğunu düşünmektedir. Fakat Aşık İhsani, beşi bir yer denin kadınlarımızın süs olarak boyunlarına taktığı beş altın lira değerinde bir altın olduğunu söyler, ama komiser inanmaz ve İhsani'yi tutuklar.
Aşık İhsani ; bu yargılanmalardan ve çektiği acılardan şikayetçi de değildir ve yaptıklarından da hiç pişman olmaz. Çünkü onun beyninde işçi sınıfının iktidarı Sosyalizm vardır. Devireceği bu bozuk düzenin yerine neyi koyacağını o iyi bilmektedir. Bir devrimci içinde önemli olan bu değil midir.?
Sevgili Dr. Ömer Uluçay, Berfin Bahar dergisinin 70. sayısında Aşık İhsani' yi anlattığı "güvercinler salacağız yakındır" başlıklı yazısında, İhsani' n şiirlerinin tarihinin eski olduğunu, yani Sovyetlerde ki değişimden önce olduğunu ve şimdi, yani Sovyetlerin dağılmasından sonraki şiirlerini görmek istediğini, kısacası Aşık İhsani de değişiklik olup olmadığını merak ediyor.Ama onun yüreğinde ki sosyalizmin hiç silinmeyeceğini düşünemiyordu. Çünkü Aşık İhsani de ki sosyalist düşünce, tam tersine Sovyetlere değil işçi sınıfına bağlıydı. İşçi sınıfı da zafere ulaşıncaya kadar sürecektir bu sevda ve onda ki bu başkaldırı.

 
2) Başkaldırıda ki önemi;


Aşık İhsanı, ölçülü-uyaklı halk şiirinde toplumcu bakış açısıyla başkaldırıyı ilk ve en güçlü dile getiren halk ozanıdır. Ölçülü-uyaklı halk şiirinin geleneksel yapısını, gerek saz, gerekse söz olarak kurmaya, çağdaşlaştırmaya çalışmış öncü bir halk ozanıdır. Ekonomik, politik sözcük ve kavramları, sloganları şiirinde en yerli yerinde kullanmayı bilen ve bunlara gerçek anlamlarının yanında birde şiir değeri kazandırabilen güçlü, usta bir halk ozanıdır.
Buraya kadar gerçek doğruları aktaran Süleyman Yağız, bundan sonrasında, İhsanı ustanın şiiri yalnız başkaldırı kabul etmesi ve sadece bunun şiirini yazmasını eksiklik kabul ediyorum diyor. Bende burada Süleyman Yağız'a diyorum ki; sınıf inancını ve sosyalist düşünceyi kabullenip bu yolda kendini kanıtlayıp uzun bir mesafe kat eden bir ozandan, güle, bülbüle veya birilerinin doğrultusunda ısmarlama yada tanrıya yakarış şiirleri yazması beklenemez.Eğer sen böyle bir şey bekliyorsan bu sendeki yorumlama eksikliğidir.
Aşık İhsani'nin halk şiirinde başkaldırıda ki önemi tartışılamaz. Nedenine gelince, Cumhuriyet döneminde, halk şiirinde ki başkaldırı onunla var olmuştur. Ondan sonraki ozanlar ise İhsanı ustadan etkilenip kervana katılmışlardır. Buradan yola çıkacak olursak ve Aşık İhsanı'nın şiir yapısını incelersek, hep kavga ve mücadele üzerine kurulu olduğunu görürüz. Şiirlerinde ezilen halklara mesaj vermeyi kendine görev bilmiştir. Bu noktadan sonra İhsanı ustadan yumuşak tarzda şiirler beklemek yanlış olur. O, işçi sınıfının ve sosyalist ideolojinin içinde yoğrulmuş, oradan sesini duyurup Aşık İhsanı olarak çıkmıştır.
Aşık İhsani'nin şiirlerini anlamak ve ona hak vermek için, işçi sınıfı hareketinde bulunmak ve sosyalist düşünceyi kavrayıp anlamak gereklidir. İhsanı ustanın her dizesinde alın teri ve onun ideolojisi sosyalizmin kokusu vardır. İhsanı ustanın her dizesinde zalimin zulmüne karşı verilen mücadele vardır. İhsanı ustanın her dizesinde faşizme indirilen birer balyozdan yumruk vardır. İhsanı ustanın dizelerinde kaltak Osmanlının zindanlarında direnen Pir Sultan vardır. Şeyh Bedrettin ve Börklüceli vardır. Kısacası bu karadan da kara düzenin karşısında direnen ve onu yerden yere vuran bir yiğit ses vardır.
Sevgili Süleyman Yağız, İhsanı usta zaten kalıcıdır. İşçi sınıfı varolduğu sürece de kalacaktır. Onun için hiç şüphen olmasın, bunu da şiirinde ki o kavgacı ruhla başarmıştır. Geçmişte Pir Sultan ne ise, bu günde Aşık İhsanı odur. Kalemine sağlık İhsanı usta, iyi ki senin gibi bir ozanımız var.

HALK OZANI
KUL SEFİLİ (Ali Turalı)

 
SEÇİLMİŞ KAYNAKÇA:
Aşık Sinem Bacı / Dünden bu güne Aşık İhsanı / may yay. 1976
Rıza Zelyut / Halk şiirinde başkaldırı / sosyal yay. 1989
Aşık İhsanı / ozan dolu Anadolu / 2. baskı berfin yay.2002
Süleyman Yağız / Yürü Bre Hızır paşa /üç çiçek yay. 1983
Rıza Zelyut / Halk şiirinde gerçekçilik / Ayko yay. 1982
Oral Çalışlar / 68'Başkaldırının yedi rengi/ Aralık yay. 1998
Asım Bezirci / Türk halk Şiiri / Say yay. 1993
 

 

 

 

 

EFSANELER: 68’in halk ozanı Aşık İhsani içini döktü!
Tarih: 08.06.2008 Saat: 11:56 Gönderen: Ismail

 

AMED (08.06.2008)- Diyarbakır'ın bağrından çıkıp 1960'lı yılların başından itibaren doğru sesini tüm dünyaya duyuran 68 kuşağının halk ozanı Aşık Ihsani, 80'e merdiven dayayan yaşına rağmen hala elli yıl önceki coşkulu günlerini yaşıyor.

Diyarbakır'da ağaların toprağında xulamlık (rençber) yaparken, ezen-ezilenin farkına varır çocuk yaşında. Okul yüzü görmeden o zaman şiir yazmaya başlar. Saz çalmayı kendi kendine öğrenir. İsmet Inönü'lü Milli Şef Hükümeti'ne karşı, yeni kurulan Adnan Menderes ve Celal Bayar'ın başında olduğu Demokrat Parti'yi destekler. 1950'lerden itibaren onların seçim mitinglerine katılır.

Menderes'in Demokrat Partisi'nin de aynen CHP gibi halkı ezdiğini, ağaları, beyleri koruduğuna tanık olur. Bu kez solculuk ağır basar. Şiirleri, şarkıları, kitapları hep solla, ezilenlerle, ..........

ağalar ve beylerin adaletsiz düzeniyle ilgilidir.

27 Mayıs darbesinden sonra hükümetin Başbakan Yardımcısı Fahri Özdilek'in huzurunda TRT Ankara Radyosu'nda sazıyla şarkı söyler. Şarkıları yine zorbalar, ağalar, ezilenler üzerinedir...

‘ATIN ŞU KOMÜNİSTİ DIŞARIYA’

Başbakan Yardımcısı Özdilek salonda hemen tepki gösterir: "Atın şu komünisti dışarıya" ve anında gözaltına alınır, geceyi nezarette geçirir.

Deniz Gezmiş ile birlikte Kasım 1967 yılında Amerikan bayrağını yakar ve gözaltına alınır. Deniz aranırken, en güvenli bulduğu ev Aşık İhsani'nin evidir.

İhsani, Türkiye İşçi Partisi (TİP)'e üye olur. Ve yazdığı şiirler, okuduğu şarkılar nedeniyle TIP milletvekili gazeteci-yazar Çetin Altan tarafından "Sovyet ajanı" olarak suçlanır. Türkiye'de defalarca gözaltına alınır. Dünyaca ünlü Ana Britannica, Meydan Larousse gibi ansiklopedi sayfalarına "Aşık İhsani" maddesi eklenir. "Komünizm propagandası yapmak" suçundan defalarca tutuklanır, hapis yatar.

BRİGİTTE BARDOT İLE TANIŞIR

Yurtdışına çıkar. Devlet başkanları, başbakanların huzurunda şarkı okur. Ünü Türkiye'yi aşar. Avrupa, Avustralya’ya kadar tanınır. Aralarında sanatçı, manken, balerinlerin de olduğu birden fazla evlilik yapar. Onlarca kez nişanlanır gönül verdiği her sınıftan genç kızla. Paris'e yerleşir bir süre. Orada kentin ünlü semti Şanzelize de 60'lı yılların dünyaca ünlü aktristi Brigitte Bardot ile tanışır ve duygusal ilişki yaşarlar.

90’LI YILLARDA DİYARBAKIR’A DÖNER

90'lı yılların sonunda ise doğup büyüdüğü topraklara, Diyarbakır'a geri döner. Yanında bu kez, "can yoldaşım, arkadaşım" dediği son eşi Berivan vardır.

Şu an 78 yaşında olan Aşık Ihsani, Diyarbakır doğumlu bir halk sanatçısı. Asıl adı Ihsani Sırlıoğlu.

 

İki yaşında iken babasını yitirir. Merkeze bağlı o zaman köy olan Bağıvar beldesinde annesiyle birlikte yaşar. Ağanın xulamlığını yapar. Hem tarlalarda çalışır hem çobanlık yapar. Daha çocuk yaşında şeyhin dergahına gönderilir, müritlik yapar. Müritlik kafasına yatmaz, çalışmak için sürekli diğer köylere ve şehirlere gitmeye başlar. 17 yaşındayken Istanbul Büyükçekmece Mimar Sinan Köyü'nde maden ocağında çalışmaya başlar. Maden kapanınca lastik fabrikalarında çalışır daha sonra Erzurum'a askere gönderilir.

SAZI İLE ANADOLU’YU DOLAŞIR

Askerlik sonrası kendi kendine saz çalmaya başlar. Sazı ile Anadolu'yu dolaşır. Bu seyehatlerinin birinde Manisa Tarzanı ile tanışır ve bir müddet yanında kalır. 1957 yılında Uşak Şeker Fabrikası’nda çalışmaya başlar. Uşak'ta Güllüşah dediği "Sevim" adlı kızla evlenir. "Aşık Ihsani ve Güllüşah" olarak şehir şehir dolaşmaya başlarlar. 50'li yılların sonunda bu ikili halk tarafından oldukça ilgi görmeye başlar. Aşık Ihsani ve Güllüşah adlı kitapları yapılır.

1958’de Ankara Radyosu Yurttan Sesler programının şefi Muzaffer Sarısözen tarafından programa davet edilir. Haftada birgün birlikte radyoda türkü söylemeye başlarlar. Garip ve Elip adında iki çocukları olur. Anadolu'yu kent kent, kasaba kasaba dolaşırlar. Köy, kasaba şenliklerine, panayırlara katılırlar.

SOSYALİZMDE KARAR KILAR

Aşık İhsani bu dönem şiir de yazmaya başlar. Sadece aşk, sevgi üzerine değil, ekonomi, politika, toplumsal sorunlar üzerine şiirler yazar, şarkı söyler. Inönü'nün Milli Şef'liğini yıkmaya karar veren Menderes ve Bayar'ı destekler seçimlerde.

Ancak seçim sonrası 50'li yılların ortasında Demokrat Parti'nin de CHP'den arta kalan yanı olmadığını görür. Ve sosyalizmde karar kılar.

Kasetleri, kitapları, şiirleri sosyalizm üzerinedir artık. Bazı şiirlerinde suç unsuru görülür ve defalarca hakkında dava açılır. Cezaevine girer.

"Ülkeye özgürlük getiren" 27 Mayıs hareketi sonrasında da rahat bırakmazlar onu. TRT radyosunda yaptığı programlar yasaklanır. Söylediği türküyü dinlemeye gelen 27 Mayıs hükümetinin Başbakan yardımcısı tarafından, "Atın şu komünisti" denilerek sahneden indirilir.

POLİTİKAYA ATILIR

Ve Aşık Ihsani politakaya atılır. Türkiye Işçi Partisi'ne üye olur ve partinin tüm miting, şenliklerinde boy gösterir. 1962’de milletvekilleri maaşlarına yapılması istenen zam ile ilgili kararın görüşüldüğü günlerde meclise giderek protesto gösterilerinde bulunur.

Deniz Gezmiş ile birlikte Amerikan karşıtı eylemlerde Amerikan bayrağı yaktıkları için birlikte gözaltına alınır.

Ama yılmaz, şarkıları, şarkıları hep Amerika karşıtı, düzen karşıtı, sömürü karşıtıdır. 70'li yıllarda esen 68 kuşağının devrimci ozanı olarak yer edinir tüm devrimcilerin gönlünde.

BOB DYLAN’A BENZETİLİR

1970'lerin sonuna doğru yurtdışına çıkar. Almanya, Avustralya ve Belçika'da televizyon programlarına katılır, ödüller alır. Fransa *****hurbaşkanı'ndan Ingiltere Kraliçesi'ne dek çeşitli ülkelere devlet konuğu olarak çağrılır ve ağırlanır. Dünyaca ünlü dergilerde, gazetelerde hakkında yazılar yayınlanır, röportajlar yapılır. Ezilen dünyanın sesi olan Bob Dylan'a, Joan Baez'e, Leo Ferre'ye, Charlie Mingus'a benzetilir.

Le Monde'de o tarihte Aşık Ihsani hakkında yazılan bir yazıda şunlar yazılır: "Yalnızca Vietnam Savaşı'na karşı koyan dünya ozanlarında görülen açık sözlü sertlik, Ihsani şiirinin ilk göze çarpan özelliğidir. Ihsani bu öfkeyi, bu sertliği halkına karşı olan her şeyi yermekte kullanıyor. Kibarlar belki bu tondan inciniyorlar ama bu akım, bu hakaret rayına oturmuştur."

‘ÖLENE KADAR SOSYALİST KALACAM...’

12 Eylül, hatta 90 sonrası gençliğinin belki de ismini duymadığı, şarkısını dinlemediği Aşık Ihsani halen Diyarbakır'da yaşıyor. Yıllar önce Diyarbakır'da bir yerel televizyonda konuk olarak türkü söyleyip 70'li yılları yadetmesinin ardından kimse onun yaşayıp yaşamadığından habersiz.

Ilerleyen yaşına rağmen hala saz çalmaya devam ediyor. Aynı evi paylaşan ve "can yoldaşım, yol arkadaşım, dostum" dediği eşi Berivan ile inzivaya çekilmiş gibiler.

78 yaşında ve "ölene kadar da sosyalist kalacağım" diyor.

ÇETİN ALTAN, ‘SOVYET AJANI’ OLMAKLA SUÇLADI

O yıllardan kalan unutamadığı tek şey, birlikte eylemlere katıldıkları Deniz Gezmiş ve aynı partide yer aldıkları TIP milletvikili gazeteci-yazar Çetin Altan'ın kendisi hakkında söylediği "Bu Sovyet ajanıdır" sözleri.

"Bakın" diyor, "Ben Diyar-ı Bekir'de yaşıyorum, o adam ise sırça köşkünde."

DENİZ GEZMİŞ EVİNE SIĞINDI

Deniz Gezmiş hakkında Dolmabahçe de 6. Filo'yu protesto gösterileri sonrasında arama kararı çıkartılırken, sığındığı ve güvendiği tek yer Aşık Ihsani'nin eviymiş. "Günlerce benim evimde kaldı. Başını kollarımın üzerine koyup uyurdu" diye anlatıyor Deniz'i. Anarken gözleri doluyor.

Ve 68 kuşağının devrimci ozanı olarak gönüllere taht kurmuş olan Aşık Ihsani ile can yoldaşı Berivan'ı başbaşa bırakıp ayrılıyoruz oradan. Türkiye'nin bir dönemine damgasını vuran 60'lı 70'li yılların coşkulu anıları içinde bırakarak.

TAYLAN ESMER -ANF

 

EŞİTSİZLİK ZİNCİRİNİ KIRANA DEK...

Sosyalist halk ozanı: İhsani

MUSTAFA DEMİR

Ozan İhsani ile Ağalı Dünya adlı kitabı aracılığı ile tanıştım. Kitap şimdi hatırlayamadığım bir kanaldan elime geçmişti. O zaman köyümüzde ozan Hulusi Boran ile ortak olduğumuz bir bakkal dükkânımız vardı. Dükkân aynı zamanda köy kahvesi işlevini görüyordu. Köylüler orada buluşuyor; iskambil, domino gibi oyunlar oynuyorlar, sohbet ediyorlardı. Biz de, bizden büyük abilerin desteğiyle bir pano yaptırıp "Duvar Gazetesi" çıkartıyoruz. Dükkânda pikaptan çaldığımız Mahzuni Şerif'in türküleri, Duvar Gazetesi ve konuşmalarımızla köylülerimizi politize etmeye, o günün deyimi ile uyandırmaya çalışıyoruz. '68 devrimci gençlik hareketinin etkisinde, daha çok antiemperyalist konuşmalar yapıyoruz, bildiğimiz kadarıyla. Köylülerimiz bizi bir türlü anlamıyorlar ve desteklemiyorlar.
Bu ortamda elime Aşık İhsani'nin Ağalı Dünya adlı kitabı geçiyor. Önce kitaptan ben çok etkileniyorum. Çoğunluğu okuma yazma bilmeyen köylülerime dükkânda bu kitabı okumaya başlıyorum. Aşık İhsani ağaların gaddarlıklarını ve ırz düşmanlıklarını öykülüyor, şiirlerle süsleyerek, anlaşılır, yalın bir dille kitabında.

Bizim köyde bir ağayla bir Nazlı
Yaşıyordu, yaşıyordu, yaşar ya!
Ağanın göbeği, Nazlı'nın karnı
Şişiyordu, şişiyordu, şişer ya!
Nazlı'nın ne damı, tarlası, beyi
Yoktu kendisinin olan tek şeyi
Ağanın gözüne girerim deyi
Koşuyordu, koşuyordu, koşar ya!
Ağa savaşını yapardı aşla,
Kendisine karşı dikilen başla,
Bir imamla aldığını, üç taşla
Boşuyordu boşuyordu, boşar ya!
Nazlı ayak uydurmuştu asıra
Köycek ona, kahpe derdik, o sıra
Gündüz kıra, gece nemli hasıra
Düşüyordu, düşüyordu, düşer ya!
Hasan, Hacer, Hamza, Hüsniye, Kaya,
Kediden öküze, tavuktan taya,
Kim eline ne geçerse ağaya
Taşıyordu, taşıyordu, taşır ya!
Nazlı'yı son gördüğümde solmuştu
Barındığı yeri saman dolmuştu
Onüç yaşındaydı ana olmuştu
Şaşıyordu, şaşıyordu, şaşar ya !

Öyküyü sessizce dinleyen Rıza Emmi İhsani'nin teşhir ettiği ağaya "Vay dürzü vay!" deyiveriyor. Bizim günlerce konuşarak, tartışarak başaramadığımız köylümüzü uyandırma ve yanımıza çekme işini, İhsani sanat yoluyla, kısa bir sürede gerçekleştiriyor. O zaman anlıyorum sanatın kitleler üzerindeki etkisini! Sonra İhsani'nin türkülerini yürüyüş kollarında onbinlerce muhalifin hep bir ağızdan söylemesini yaşadım.

Odun kırıcıydı, adı İlyas'tı
Yanaştım yanına, yüzünü astı
"İşin nasıl" dedim bir küfür bastı
Arkasından baltasını biledi...
"Bana bak arkadaş" dedim, dedi "ne?"
Dedim "sen bir vatandaşsın" dedi "he!"
Dedim "kanunun var", dedi "çekil be!"
Arkasından baltasını biledi...
Dedim "ilin nere senin", dedi "Van..."
Dedim "çoluk-çocuk", dedi "sekiz can!"
Dedim "düzelecek..." dedi "ne zaman?"
Arkasından baltasını biledi...
Dedim "gidiş...", dedi "onlara göre"
Dedim "kötü mü ki?", dedi "bin kere!"
Dedim "hak, adalet...", "tu" dedi yere
Arkasından baltasını biledi
Açıldı gözleri atıldı öne
Dedim dur bakalım, dedi ne güne
Dedim, şu feleğin ocağı söne
Arkasından baltasını biledi...

Türküleri dönemin koşullarıyla örtüştüğü için kitlelerce hemen benimsendi. Halk yığınları düzenin yavaş yavaş farkına varıyorlardı. Devrimci öğrenci gençlik düzenin değişmesi gerektiğini haykırıyordu. Halkın ozanı bu durumu "balta bilemek" olarak özetleyiveriyordu. Altmışlı yılların sonunda yazdığı şiirleri düzeni sorgulayan, çelişkileri sergileyen, tartışan türkülerdi.

Yok ne demek efendiler
İş isteriz, iş isteriz...
Kendimizi sizin ile
Eş isteriz, eş isteriz...
(...)
İş yoğmuş, dert çoğmuş kim anlar
Yürüsün sefalet, çürüsün canlar...
Hiç durmadan dinlenmeden yalanlar
Atın beyler, atın devran sizindir.
(...)
Düzenbazlar ellediler devleti
Talan var ha beyler, talan var talan!
Demokrasi türküleri söylenir
Yalan var ha beyler, yalan var yalan

Bu yalanları kim açığa çıkaracak, kitlelere kim anlatacaktı? "Gerçekleri gün yüzüne sermeye / Aşıkı duvarda sazı bekliyor"du. İhsani sazına komut vermekte gecikmedi.

De bre sazım de bre, şu benim halkım
Dost kimdir, düşman kim bilsin ha bilsin

Halkın yanında yer alan herkes gibi İhsani de türkülerinden dolayı sorgulanır ve mahkemeye verilir. Ozan zor karşısında susar mı?

Sen savcı bey, suçlu ara onu bul
Ben kendi çağımda çoğu kula kul
Çoğu sakat, çoğu yetim, çoğu dul
Olanların şairiyim, diliyim...

Ozan İhsani safını açıkça ilân eder: "Biz aşığız, halkın sesi"yiz der. Ancak sadece dertleri dillendirmek yetmez. Dertlere çare aramak da düşer ozanların payına. İhsani bu görevi lâyıkıyla yerine getirir.

Bırakın şu karanlıktan
Beni çıkmak istiyorum
Yeni için eskileri
Vurup yıkmak istiyorum
 

Kitlelere seslenir:
 

Uyan emekçi kardaşım
Uyan daha daha uyan.
Benim kavga arkadaşım
Uyan, daha daha uyan
 

Uyan aziz canım benim
Damardaki kanım benim
Dertli perişanım benim
Uyan, daha daha uyan
 

Ağalar kırdı dalını
Tahsildar sattı çulunu
Borçlu gömdürdün ölünü
Uyan, daha daha uyan
 

Uyan kendine hak iste
Kara bahtını ak iste
Doktor iste, toprak iste, iş iste
Uyan, daha daha uyan
 

Evin, yolun, işin olsun
Anayasa eşin olsun
İçinde ateşin olsun
Uyan, daha daha uyan
 

Neden geri kaldığın sor
Öğrenirsin kafanı yor
Eller fezaya gidiyor
Uyan, daha daha uyan
 

Kalk şöyle bir etrafı gez
Düşmanı tut başından ez
Bu kadarı sana yetmez
Uyan, daha daha uyan
 

Uyan alem görsün seni
Aç gözünü dinle beni
Hergün biraz daha yeni
Uyan, daha daha uyan
 

Ayrılığı kökünden kaz
Tarihine bir destan yaz
Karanlıkta beyaz beyaz
Uyan, daha daha uyan
 

Uyan göğü yere indir
Çeliği toprağa bindir
Bunlar senin görevindir
Uyan, daha daha uyan
(...)
Al kardaşım, al eline gürzünü
Vur, zalimin zulmüne vur, vur be vur.
Kendi rahatını kendi elinle
Zor değil be; kendin için kur be kur.

Yetmişli yıllarda İhsani düzene karşı mücadeleyi örgütleyen, yol gösteren ışık saçan türküler üretir. Serbest vezinle yazdığı ve olağanüstü bir güzellikte okuduğu Mektup adlı uzun şiiri sanki 12 Mart muhtıracılarına verilen sanatsal bir yanıttır.
Halk şiiri geleneğinde var olan, dert yanma, yakarma, kaderine rıza, İhsani'nin şiirinde yerini başkaldırıya, haykırmaya, kendini ve toplumu değiştirmeye bırakır. Zamani, Emekçi, Ferhat Ali Asker, Şah Turna, Temeli, Vijdani, Seyfili, Osman Dağlı, Garip Şahin ve adını burada sayamayacağım onlarca halk ozanı bu çizginin takipçileri olmuşlardır...

İşimiz bu heheheyt be
Sosyalizmi örüyoruz
Kırmızı bir bayrak gibi
Maviliğe yürüyoruz

diyerek hedefini de açıkça ortaya koyar. İhsani'nin yalın bir dili, direk bir anlatımı vardır. Lafı evirip çevirmez, taşı gediğine yerleştirir. Değer yargıları sosyalisttir.

Sen ey kaba kuvvet, baştan başa zor
Son demini yaşıyorsun bana sor
Sosyalizm sel halinde geliyor
Durdurmaya yetemezsin yetemez...

der ama bir süre sonra da: "Ağ günleri beklemekten / Göz çanağım kan kan oldu" demekten kendini alamaz. Halkın yükselen mücadelesi düzeni değiştirmeye yetmez. İhsani türküleriyle daha geniş kitleleri saflara katılmaya çağırır.

Haydin bire canlar tezden
Korku çıksın gitsin gözden
Faşistleri içimizden
Atalım bir, bakalım bir, deha deha,
Deha deha, Ayşem deha, Fatmam deha

türküsü güne ve geleceğe aittir. Şiirleri biçimsel olarak geleneksel halk şiirinin devamıdır. İçerik olarak kendinden önceki Cumhuriyet dönemi halk şiirinden farklıdır. "Gül, bülbül edebiyatı"ndan kopuştur. İhsani'nin türküleri antiemperyalist, yurtsever, demokrat ve sosyalist içerikli militan, devrimci şiirlerdir.

Bu memleket bunca emek
Bizim bizim, hepsi bizim
Yabancıya yer ne demek
Bizim bizim, hepsi bizim
İş arayan açlar bizim
Yaban ele göçler bizim
Alınacak öçler bizim
Bizim bizim, hepsi bizim
Aracının aldığı fark
Gürül gürül işleyen çark
Hırsından çatlayan toprak
Bizim bizim, hepsi bizim
Düzenin ezdiği beller
Kilide vurulan diller
Kazmayı kavrayan eller
Bizim bizim, hepsi bizim
Meydanlara doluş bizim
El ele bir oluş bizim
Dayanış, kurtuluş bizim
Bizim bizim, hepsi bizim

Cumhuriyet döneminde başından beri din, kitleleri siyasi olarak yönlendirmenin bir aracı olarak kullanılmıştır. Çok partili döneme geçtikten sonra, bu tavır daha açık ve yoğun bir şekilde sürdürülmüştür.
İhsani kendini: "Politik cambazlar sarıldı dine / Derviş Vahtettin'ler hortladı yine" demekten alıkoyamamıştır. İktidarların dine sarılmalarına "Din cambazı gerçeklerin üstüne / Kör olası perdesini gerdi heyyy" diye parmak basar. Onun bu şiirleri günümüzü de aydınlatmaktadır. Günümüzde piyasa sanatçıları, kılıklarına kıyafetlerine bakmaksızın, dinle yatıp dinle kalkıyorlar. Halkın dini duygularını onlarda en az politikacılar kadar sömürüyorlar. Oysa İhsani dini bağnazlığın ve baskıların daha yoğun olduğu, politikacıların dini propagandalarla oy avcılığına çıktıkları koşullarda, korkusuzca tanrıya sorular yöneltebilmiştir.

Nedendir be koca tanrı
Ben ölüyom sen ölmüyon
Dünya kurulalı beri
Ben ölüyom sen ölmüyon
Düşün bir kere ince ince
Bunlar revâ mıdır sence
Vaktim saatim gelince
Ben ölüyom sen ölmüyon
Neden benim malım yoktur
Senin mülkün benden çoktur!...
Üstelik de karnın toktur
Ben ölüyom sen ölmüyon
İhsani'yem için için
Bak şimdi anladım niçin
Allahsız olduğun için
Ben ölüyom sen ölmüyon

O gürül gürül akan bir türkü selidir. Günümüz halk şiirinin bir köşe taşıdır. İhsani değişen ve değiştiren bir sanatçıdır. Sadece şiirinin içeriği değil, müziği de farklıdır. Onun müziği geleneksel aşık müziğinden ziyade, marşlara yakındır. Onbinlerce kişilik yürüyüş kollarında söylenmeye uygun türkülerdir. Zaten coşturucu içerik ve müzik kabaran devrimci dönemin marşları olmuştur. İhsani bağlamanın yanısıra davul, klarnet, ney, flüt gibi müzik aletlerini de kullanarak müziğinin kitleler üzerindeki etkisini artırmıştır. En güzel müzik aleti olan insan sesini kendi sesi yanısıra, solo ve koro olarak iyi bir şekilde kullanarak bu etkiyi daha da artırmasını bilmiştir.
Bugün İhsani yaygın olarak dinlenmiyor. Umutsuzluğa gerek yok! "Bir memleketin türkülerini yapanlar o memleketin kanunlarını yapanlardan daha güçlüdürler." İhsani'nin türküsü ölümsüzdür! Türkülerin ömürleri insanlarınkinden çok daha uzundur. Bugün toplum bir avuç medyanın öne çıkarttığı üç beş "baldırı çıplağın" günlük dedikodularının esiri edilmiştir. Bu devran hep böyle sürmez! Taban uyanırsa onu kimse durduramaz.
Baskı, sömürü ve eşitsizlik yok olmadıkça, başkaldırı da bitmeyecektir! İhsani'nin türküleri "eşitsizlik zincirini kırana dek" kitlelerce haykırılacaktır.

 

 

 
 Yazacağım

Yazacağım bu can tende
Durana dek yazacağım
Eşitsizlik zincirini
Kırana dek yazacağım

Günüm çıkasıya dardan
Haber gelesiye yardan
Vurguncuyu şahdamardan
Vurana dek yazacağım

Ağalığın çöküşünü
Gür suların akışını
Fakirliğin kalkışını
Görene dek yazacağım

Sorumluyum ben çağımdan
Düz ovamdan dik dağımdan
Sömürgeni toprağımdan
Sürene dek yazacağım

Halkım uyanmasın diye
Gerçekler gizlenir niye
Anayasam raftan köye
Girene dek yazacağım

 

Benim Oğlumsun

Sana oğlum demem hayatta çiğsen
İstemem başına altın taç giysen
Yetiştirip iki ağaç diktiysen
İşte sen o zaman benim oğlumsun

Zalimin önünde boyun eymezsen
Haram malı helal deyip yemezsen
Ben İslamım o gavurdur demezsen
İşte sen o zaman benim oğlumsun

İyilik etmeyi az çok sezdin mi
Kötüyü gördüğün yerde ezdin mi
Şerefinle gurur duyup gezdin mi
İşte sen o zaman benim oğlumsun

İhsani'yem benim idi giden dün
Yarınlar senindir iyice düşün
İnsan olduğunu öğrendiğin gün
İşte sen o zaman benim oğlumsun

 

Kara Sakalım

Sakal seni «güzel» için taşırım
Ben seni kesemem kara sakalım
Güzeli görünce hafif kaşırım
Ben seni kesemem kara sakalım

Hacı gibi üç beş karı almadan
Sofu gibi yanlış namaz kılmadan
Camilerde halı kilim çalmadan
Ben seni kesemem kara sakalım

İhsanî'yem sakal değil gözümsün
Kullanmağa elde büyük kozumsun
Halkı kandırmağa bana lazımsın
Ben seni kesemem kara sakalım

 

Aşk Yunus’u

Duydum Tanrı dağbaşında
Verdi aldı aşk Yunus’u
Odun kesti ipin yere
Serdi aldı aşk Yunus’u

Ah eyledi yana yana
Kırk yıl bekledi uyana
Bin o yana bir bu yana
Sürdü aldı aşk Yunus’u

Ezeli bir aşık gibi
Ol aşka alışıp gibi
Karanlıkta ışık gibi
Gördü aldı aşk Yunus’u

İhsani’yem çevre yönden
Yandım aşkın alevinden
Yaklaşıp da can evinden
Vurdu aldı aşk Yunus’u

 

Git Efendi

Git efendi hançerlenmiş yaramı
Eşeleyip tazeleme bu sıra
Köyüm yolsuz ben kanunsuz yaşarım
Utan da şu asıra bak asıra

Demek vekilimsin vay benim başım
Yediğin her yemek bir yıllık aşım
İçtiğin her kadeh dolu göz yaşım
İşlediğin kusura bak kusura

Alemin fezaya gittiği günde
Dermanı alınmış dert dolu bende
Başkasının toprağının üstünde
Sarındığım hasıra bak hasıra

De şimdi yaşamak denir mi buna
Ahırda doğurur gelinim Suna
Ağaların çıkarları uğruna
Köy dolusu esire bak esire

Ne demek oluyor bilginiz çoksa
Binimiz aç ölür birimiz toksa
İstemem değişsin bu gidiş yoksa
Elimdeki nasıra bak nasıra

 

Sen Ölmüyon

Behey benim yüce Tanrım
Ben ölüyom sen ölmüyon
Bu ne iştir ne hikmettir
Ben ölüyom sen ölmüyon

Anlamak isterim önce
Bunlar reva mıdır sence
Vaktim saatim gelince
Ben ölüyom sen ölmüyon

Barındığın koca handa
Kıyıda kenarda yanda
Belirli belirsiz anda
Ben ölüyom sen ölmüyon

İhsani'yem için için
Şimdi anlıyorum niçin
Allahsız olduğun için
Ben ölüyom sen ölmüyon

 

Hey Gidi Hey

Hey gidi hey bir zamanlar
Kandil Dağı yaylasında
Dediğim dedikti benim
Kandil Dağı yaylasında

Mevsimlerden ilkbahardı
Yerler benek benek kardı
Gönlümce bir hava vardı
Kandil Dağı yaylasında

Şahveletler otağımdı
Delikanlılık çağımdı
Çam dalları yatağımdı
Kandil Dağı yaylasında

İhsani'yem koşup seken
Az ilerde Palandöken
Yoktu bileğimi büken
Kandil Dağı yaylasında

 

Bulmadım

Kalktım ki feleğe meydan okuyam
Güreşecek yer aradım bulmadım
Sıkı hazırlandım karnın deşmeye
Sivri uçlu ker aradım bulmadım

Zalim beni öldürmenin kastine
Gürz ü kalkanını almış destine
Ben de silahlandım fakat üstüne
Yürümeye fer aradım bulmadım

İhsani elaman tutuldum şuna
Diri diri yaktı beni kurşuna
Hasılı feleğin birgün karşına
Çıkacak bir er aradım bulmadım