ABANT PLATFORMU, FETTULAH GÜLEN’İN ÖRGÜTLENME PROJESİDİR.

 

Turan Eser, ABF Genel Sekreteri

 

 “Abant platformu” kendiliğinde oluşan ya da farklı görüşlerden, çevrelerden yan yana gelen bir kaç, aydın, yazar ve gazetecinin oluşturduğu bir proje değildir. Abant Platformunun arkasında 1994 yılında kurulan “Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı” vardır. Vakfın Onursal Başkanı Fetulah Gülen’dir. Vakfın kurucu üyeleri ise Gülen’e yakınlığı ile bilinen gazeteci ve yazarlardan oluşmaktadır. Bunların hemen hemen hepsinin de “Gülen bağlılığı, sevgisi ve hasreti” eksik olmaz. İşleri ve statüleri verilmiştir. Her biri Fetullaha yakınlığı ile biline gazete ve yayın kuruluşlarında çalışır ve yerine getirdikleri görevleri nedeniyle oradan geçinirler. Bunlar arasında, Abdullah AYMAZ, Ahmet TAŞGETİREN, Ali BULAÇ,  Ekrem DUMANLI, şu anki Vakıf başkanı, Harun TOKAK ve Hüseyin GÜLERCE gibi gazeteciler vardır. Ortak özellikleri Fetullah Gülen çizgisine zerre eleştiri getirmemek ve toz kondurmamaktır. Bu kesime yeni dönemin, yeni politik stratejileri gereği, sözüm ana “sol” ve sözüm ona , “Alevi kanaat önderi” sıfatları ile yeni takviyeler yapılıyor.

 

 

Fetullah Gülen, Izzettin Dogan çetesi.

 

İlk Abant Platformu toplantısı, Fetullah Gülen’in onursal Başkanı olduğu bu vakfın kuruluşunda dört yıl sonra 1998 yılının Haziran ayında düzenlenmiştir.  “İslam ve Laiklik” başlığı altında düzenlenen bu sempozyuma değişik çevrelerden de kişilerin katılımı sağlanarak, “seçkin aydınlar” kulübü yaratılmaya çalışıldı. Önceden kurgusu yapılmış olan bu platform fikri, Abant sempozyumundaki bileşimi de, Gülen projesinin dahil etmek amacıyla oluşturulmuştur. Bundan sonraki tüm Abant platformu takvimleri, bu vakfın resmi web sitesinde olduğu gibi, Fetullah Gülen’inde web sayfasında eş zamanlı yayınlanmış ve yayınlanmaya devam etmektedir. Bu çalışmaların finansman kaynaklarının da nereden karşılandığını hatırlatmaya gerek yok. Yani “paraya veren düdüğü çalar” misali bir platformdur.

Kısacası, Fetullah Gülen’in onursal başkanlık yaptığı bu vakıf, sadece Abant ile sınırlı bir çalışma yapmamaktadır. Buna ek olarak, Kültürlerarası Diyalog Platformu, Diyalog Avrasya Platformu gibi farklı uluslararası platformları da yürütmektedir.

Abant platformu dördü yurt dışında olmak üzere, onüç toplantı gerçekleştirmiştir. Platformların masraflarını ise, tabii ki Fetullahçı Vakıf karşılıyor. Vakfın gelir kaynaklarında ise bir şeffaflık belirtisi yoktur.

 

Vakıf (Abant Platformu) Ödüllendiriyor

Vakıf üzerinde, bir çok kesim, ödüllendirilmektedir. Bu ödüllendirmelerin çeşitli biçimleri vardır. Örneğin bunlardan biri “üstün hizmetleri ve yaptığı çalışmalarıyla kendi ülke insanının refahı ve mutluluğu ile birlikte evrensel barış ve hoşgörüye katkıda bulunan büyük devlet adamlarına” verilmiştir. İşte Fettullah Gülen’nin onursal Başkanlığını yaptığı vakıf, özellikle Gülen okullarının bulunduğu ülke başkanlarına gitmiştir. Bunlar sırasısla;

 

Gülen’in Onursal başkanı olduğu bu vakfın, “insanının refahı ve mutluluğu ile birlikte evrensel barış ve hoşgörüye katkı” sunan devlet başkanlarını  bu şekilde belirliyor.. Bu ilginç bir yaklaşım ve değerlendirme olup, aslında bu vakfın niyeti  ve stratejisini iyi okumak açısından önemli bir veridir. Ödüllendirilen devlet başkanları, özellikle Fetullah Gülen okullarının olduğu ülkelerden seçilmesi tesadüf değildir. Kendi ülkelerinde Gülen okulları açılmasına izin verilmesi değişik şekillerde ödüllendirilmeye tabii tutuluyor.

 

 

 

MECLİSİN YOLU ABANT PLATFORMUNDAN GEÇER.

Yaklaşık 9 yıldır faaliyetini sürdüren Abant platformu bileşenleri, Fetullah Gülen’in “hocalığına”  itiraz edemezler. Sağ ve İslamcı partiler içerisindeki kadroları ve siyaset üzerindeki tarikatçı ağırlığına sözlü ve eleştirel bir yaklaşım sergilemezler. Ama söz konusu, “sivil siyaset”, “demokratikleşme” ve “siyasetin evrensel ilkeler” üzerinden yapılması tartışılınca mangalda kül bırakmazlar. Bu sözde “sivil” ve “bağımsız” olan “platform”, Gülen’e övgü sunmadan çalışamaz. Bu platformun başkanları ve üyeleri arasında yer alan bazı kişiler, milletvekili ve Bakan olmuştur. Abant platformu siyasette kime fikri ve kadro yaratmıştır diye bakarsınız, karşınıza AKP çıkar. Ayrıca Abant platformu için, fikri bulanmış birkaç  Alevi “aydınının”  “özgürlükçü, demokrasiden ve eşitlikten yana  çağdaş insan haklarına saygılı bir platform” diye söz etmesi, ayrı bir cehalet göstergesi olmasının yanı sıra, meclisin en kestirme yolu olarak görenler de yok değil.

 

DİYANETİN YOLUDA ABANT PLATFORMUNDAN GEÇER.

Bugün kü Devlet Bakanı Mehmet Aydın, Abant Platformu ilk başkanı olarak, AKP’den siyasete atılmıştır. Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın bugün Diyanetten sorumlu olması da, bir o kadar ilginçtir.  Abant Platformunun hararetli savunucularından Ali Bulaç, “Önceden Abant’ın içinde bulunup bugün bakan, milletvekili olan arkadaşlarımız var” diyerek durumun gerçekliğini ifade etmiştir. Her ne kadar devamında “onların bizimle organik ilişkileri tamamen kesilmiştir. Devletle, siyasetle, hükümetlerle Abant’ın herhangi bir ilişkisi yoktur” dese bile, bu argüman ve ifade biçimi inandırıcılıktan uzaktır. Fetullah yandaşlarının, kadrolarının DİB içerisinde önemli pozisyon kapmışlardır. Fetullahçı bu projenin her etkinliğinde, Diyanet en üst düzeyde kendisini temsil ettirir.

 

ABANT PLATFORMU BİR FETULLAH GÜLEN PROJESİDİR.

Bugüne kadar Abant platformunun “sivil”, “bağımsız”, “aydın” inisiyatifi olduğu tezi ters yüz olmuştur. Abant bu özelliklerinin dışında bir platformdur ve Fettullah Gülen etkisi altındadır. Abant Platformunun özellikle Fetullah Gülen’e yakılı ve ilişkisi bilinen çevrelerde, basında ve vakıflarda öne çıkarılması tesadüf değildir.

Abant platformu ile Fetullah Gülen  ilişkisini ve Abant Platformu üzerindeki hegemonyasına dair eleştireler karşısında,  Ali Bulaç, “Hayır, kesinlikle olmuyor. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın bu işi organize etmesi dışında bize en ufak bir müdahale yok” dese bile, Abant Platformun 12. Kahire buluşmasında, "Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğinin İslam dünyasına etkisi"  üzerine konuşan Arap asılllı Dr. İbrahim Bayumi, platform hakkındaki görüşleri,  " Bu girişimin arkasındaki ismin Fethullah Gülen olduğunu öğrendim. …. Bu özelliği platformu, farklı ve değerli kılarken, İslam'ın da önemli bir yanını gösteriyor. Bu yüzden Fethullah Gülen'e çok teşekkür ediyorum. Gülen'in İslami mefkureden hareketle geliştirdiği bu yaklaşım, sadece Türkiye için değil, İslam dünyası için de örnek teşkil ediyor. Bu insani bir yaklaşımdır ve İslam'da bunun temeli mevcuttur. Gülen'le henüz görüşmedim, onu yazdıkları ve öğrencileri aracılığıyla tanıdım." şeklinde olması, Abant Platformunun Türk aydınlarının, Fetullah konusundaki  “gizleyici ve “utangaç” tavırlarına rağmen, Arap asıllı bir aydın, bu konuda daha dürüst davranmış ve Gülen-Abant ilişkisini açıkça deşifre etmiştir.

 

ABANT PLATFORMU YA HAZIR OL, YA MÜSLÜMAN OL ÇAĞRISI YAPIYOR

 

Ali Bulaç, Fetullah destekli Abant Platformunun düzenlediği “Alevi sempozyumuna” ilişkin “Abant Platformu bir ilke daha imza attı. Alevi ve Sünni belli başlı bilim adamlarını, entelektüeli, dede ve kanaat önderini bir araya getirerek Alevilik konusunu masaya yatırdı” derken, bazı gazetelerin köşe yazarları, bu sempozyumun düzenlemesindeki “Fetullah Gülen’in Alevi hassasiyeti”ne dikkat çekti. Kısacası, Ali Bulaç,  Fetullah Gülen’nin Abant platformunu taşeron gibi kullanmasını ve müdahalesini istediği kadar gizlesin, görünen ideolojik tuzak, kılavuz ve şahit istemiyor. Ali Bulaç sempozyum üzerinde Türkiye’de yaşayan Alevilere tehdit mesajı gönderiyor. “Alevilerin her ağızlarını açtıklarında önce iyi - doğru insan olmak lazım demeleri de doğru değildir; iyi ve doğru insan olmak için, önce Müslüman olmak gerekir.” Bulaç’ın bu emri vakilerine kulak verip te, sus pus olmak, doğrusu “demokrasinin” yöneldiği tehlikeyi ıskalamak olur. Bu ülkeyi Türk-İslam sentezinin ya “hazır ol” ya “Müslüman ol” komutlarına teslim etmek için, Alevilerin bu densizlikte emri vaki bir tanım içine çağırmak ve ideolojik şekillendirme amacı taşıyan “mücahit” söylemidir.  Düşünce özgürlüğü adına Bulaç’ın  “Müslüman ol” çağrısını nasıl yorumlamak gerekir. “Ey bire kafir ya Müslüman ol, ya da kellen gider” olarak mı anlayalım, yoksa “güç ve iktidar bizde, biz bu dönem istediğimiz gibi konuşuruz” şeklinde mi anlayalım. Sonuçta Aleviler bu her iki yaklaşımı da bire bir yaşadılar. Sadece Yavuz  ve Madımak katliamını hatırlamak yeter. Ama Bulaç bir şeyi halen kabul etmiş değil, Alevi toplumu Osmanlıdan beri, bu emrivakilere boyun eğmedi.

Bulaç’ta iyi bilir ki herkesin inancı kendisinedir. Alevilerin inancı da kendisine aittir. Biz inancı siyasette, ekonomide, eğitimde, hukukta bir sömürü aracı haline getiren istismarcılardan değiliz. İnancı inananla, inanılan arasındaki özgür bir ruhani alanda tutuyoruz. O nedenle kimsenin emri vaki komutlarına göre hareket eden, edilgen müritlerden değiliz.

 

KURBANIN İDEOLOJİK CELLADINA SIĞINMA HALİ VE ABANT PLATFORMUNDA ALEVİLER

Abant Platformu, yukarıda aktarıldığı üzere güdümlü ve üzerinde ABD ve Fettullah destekli bir ideolojik hegemonyası olan bir projedir. Dolaysıyla böyle bir projenin gerçek vizyonun tanımadan bu platforma, “Aleviler” ve “demokrasi aydınları” tarafından güç ve enerji taşınmasını anlamak oldukça zor. Abant platformundan, Alevilerin sorunlarını tartışmak ve çözüm aramak için katılan,  Ahmet Yaşar Ocak, Cem Vakfı’na yakınlığı tanınan, Niyazi Öktem,  Ali Yaman ve Reha Çamuroğlu, Garip Dede Dergâhı dedesi Fethi Erdoğan, Eskişehir Hacı Bektaş Veli Derneği Başkanı İrfan Çetinkaya, Erikli Baba Dergâhı Dernek Başkanı Metin Tarhan, Cem Vakfı adına ve Alevi Vakıflar Federasyonu Başkanı Doğan Bermek, Hüseyin Gazi Derneği Başkanı Gülağ Öz ve Ali Yıldırım ve diğer Alevi yöneticilerinin niyetlerini anlamak oldukça zor. Düşünsel ilişkileri ve gelecek kurgusu belli olan bir Fetullahçı projenin taşeron platformundan, Ali Yıldırım’ın  “bir sivil toplum kuruluşu olarak özgürlükçü demokrasiden ve eşitlikten yana  çağdaş insan haklarına saygılı bir platform olarak” söz etmesinden sonra, bu sempozyumun sonuç bildirgesine, Sünni ulemanın “Alevi tanımı” getirmesine itiraz etmesi, Abant Platformu üzerine olan yaklaşımındaki yanlışlılığını  düzeltmiyor. Katılması ve o platform hakkında önemli bir beklenti içinde olması hatadır. Yani adresi ve niyeti belli bir projeye katkı koymak doğru değildir. Yani iki yanlış değerlendirme ile bir doğru değerlendirmenin sonucundan bir doğru elde edilemez. Yukarıda ismi geçen “Alevi temsilcileri” sıfatına sahip kişilerin, Türkiye’de Alevilerin ve Aleviliğin sorunlarına hangi düzlemde yaklaştıklarını bilindiğinden, Fetullahçı bir projeye katılmalarında bir  anormallik görmek doğru değil. Ama söz konusu Hüseyin Gazi Derneği’nde, Ali Yıldırım olunca ve  katıldığı sempozyumda, Fetullahçı proje için “özgürlükçü, demokrasiden ve eşitlikten yana  çağdaş insan haklarına saygılı bir platform” diye bir beklenti ile söz edince, bu kelimler canlı yayından insanın kulaklarını kanatarak ve yırtarak yüreğinize ulaşıyor.

 

Sonuçta, bu etkinliğe katılan Reha Çamuroğlu, Fethi Erdoğan, İrfan Çetinkaya, Metin Tahran ve Doğan Bermek, Alevi örgütlenmelerini, gücünü, taleplerini, inisiyatiflerini, kimliğini, sorunlarını tanımayan sadece bunları kendi kişisel ihtirasları için kullanan kişilikler olduğu bilinmektedir. Aleviliği ve Alevilerin sorunlarını sadece kendi merkezlerinden gördükleri gibi kamuoyuna anlatıp,  “aslında bir sorunumuz yok, biz öylesine örgütlendik” meyalinde yaklaşımlarını, Abant Sempozyumundaki ifadelerinden bir kez daha öğrendik. Bu arkadaşlar, Fetullah Gülen ve ona yakın olduğu  bilinen basın ve yayın kuruluşlarının, vakfın desteğinde gerçekleşen bu projenin figüranları olmuşlardır. Bu ise  bize kurbanın ideolojik celladına sığınma halinin resmini göstermiştir.

 

FETULLAHÇI ABANT PLATFORMU ALEVİLİĞİN TANIMINI YAPAMAZ!

Fettulaçı Platform, iki gün süren bu sempozyumda, kendi yetki ve temsil güçlerini de aşarak ülkemiz nüfusunun üçte birini oluşturan Alevilerin sorunlarını kendince tanımlama(ma)ya kalkıştı, bu da yetmedi “Aleviliğinde tanımını” yapma gibi bir ukalalık yaparak, bilimselliğe ve insan hakları, laikliğin evrensel ilkelerine ve inanç özgürlüğüne aykırı tutum takındılar. Bu bir avuç sözde aydın topluluğu, “bilimsellik, çağdaşlık ve insan hakları” adına, bu hakları kendi tekellerinde görme alışkanlıklarını belli ki arkalarındaki güce dayanarak yapıyorlar. Bu güç, kendisini siyaset, ekonomi, medya ve sivil toplum örgütlenmesinde ciddi olarak gösteriyor.  Bu gücün arka planında karanlık bir ideoloji, niyet ve tuzak vardır.  Tarikat ilişkileri ile güçlenen, devlet kredileri ile medya gücünü artıran yapı haline gelmiştir. (örneğin 1993 yılında Çiller hükümetinden, Fetullaha yakınlığı ile bilen medya kuruluş ve şirketlerinin aldığı yüklü kredi ve destekler bilinmektedir.)

 

Abant Platformu ABD eksenli “Ilımlı İslam” Projesinin farkında ve ideolojik olarak yanındadır. Şimdi de, Aleviliğin bu proje içine sokulması için, Alevilerin sorunları ve Alevilik tanımlanarak, Alevilerin asimilasyon sürecine daha da yoğunlaşıyorlar. Abant Platformu bileşenleri ideolojik ihtiyaçları üzerinden tanımlar yapmayı stratejik bir görev sayıyor. Çünkü DİB’na görüşler, Abant platformdan geçer.  Diyanet içerisindeki Fetulhaçı ekip, her şeyi uzun vadeli bir gelecek kurgusu üzerinden planlıyor. İster aydın, ister gazeteci, ister siyasetçi olsun, Fetullah himayesindeki projede yer alanlar, aslında bu uzun vadeli planın figüranlarıdır. Bu platform bilimsellik edasına bürünmüş ve evrensel insan hakları, inanç özgürlüğü ilkelerini ve değerlerini hiçe sayarak, siyasetçi, iktidar, DİB, Fetullah ekibi ve hiçbir toplumsal temsil vasfına sahip olmayan sözde Alevi aydınları ile ideolojik ittifak kurmayı deniyor. Böylece Aleviliğin tanımını yapmak, projenin bir parçası olarak zorunlu hale geliyor. Bu ülkede sünniliğin tanımını, Aleviler ya da başka bir inanca mensup olan yada olmayan yapmadıysa, Aleviliğin tanımını, Sünnilerin ve Sünni kurumların yapması doğru olmaz.

Ama Abant Platformu bu evrensel kural ve değerleri tanımıyor. Evrensel değerlere saygı duyarak, her inancın kendini tanımlama hakkını, o inanca mensup toplumun elinden almaya kalkıyorlar. Hani Abant Platformu “özgürlükçü”, “insan haklarına saygılı” ve “çağdaş” tı?  Bu platform evrensel değerlerden uzak, Fetullaçı değerlere yakın olduğu için böyle davranıyor. Fetullahçılığın her alana nüfuz etmesine katkı sunmak için, Alevilerin kendi kendini tanımlama hakkını elinden almaya kalkışmıştır. Aleviler içerisinde bazı düşkünler grubu buna izin verebilir, ama bu ülke için karanlık emeller taşıyan, sicilli ve kaçak bir tarikat şeyhi Alevilerin arasına nüfuz edemez, etmesine fırsat verenleri de bu toplumun kendisi dışlar. Fetullah taraftarlığını, sinsice kullanarak, bu kez Aleviler üzerinden planlar kurma hareketliliği içinde olan bu sözde “aydın” girişimcilerinin, arka planındaki, mali kaynaklarının ve statü imkanlarının cazibesi kapılarak, Alevileri kandırmayı düşünüyorlarsa, bilsinler ki dipsiz kuyudan su çekmeye devam edeceklerdir.

 

REFERANSLARIMIZ FARKLI

Aleviler referanslarını dindarlıktan, tarikatlardan ve sermaye gücünden alan, “sözde bilimsel” projeleri, demokratik, laik bir cumhuriyet projesinin gerçekleşmesini engelleyecek bir ideolojik yaklaşım olarak görür. Bağımsız ve sivil davranma gücünü kaybetmiş Abant Platformu, bir tür Gülen sözcülük hareketidir. Alevilik üzerine düzenlenmiş bir sempozyum, Alevi örgütlenmelerinin hiçe sayıldığı, onlardan gizlenen bir etkinlik olarak, gerçek amacının hizmet ettiği zemin bellidir.

 

Türkiye’de siyasetin, ekonominin, hukukun ve devletin demokratikleşmesini savunmadan ve bu dört alanı “dinsizleştirmeden” demokrasinin ve laikliğin evrensel değerleri ile insan hakları ilkeleriyle buluşulamaz.

Türkiye’de asırladır Aleviler dönük katliamlara, asimilasyon politikalarına, Diyanetin varlığına, zorunlu din derslerine ve Türkiye’nin tarikatlar ülkesine dönüştürülme çabalarına itiraz etmeden, Abant Platformunun “sivil bir Türkiye” söylemi inandırıcı değildir.

 

ABANT PLATFORMU SEÇİMLERİN KOKUSUNU ALDI.

Fetullahçı Abant Platformu, asırladır bu ülkede Aleviliğe ve Alevilere yönelik ayrımcılık uygulamalarına karşı tek bir söz etmeden, 2007 Türkiye’sinin karşı karşıya olduğu iki seçimli dönemin arifesinde, Alevileri hatırlamaları oldukça ilginçtir. Bu ilginçlik, 17 ve 18 mart 2007 tarihleri arasında İstanbul'da “Tarihi, Kültürel, Folklorik ve Aktüel Boyutlarıyla Alevilik”  sempozyumuna katılan siyasi bileşimde de kendisini göstermektedir. Önümüzdeki aylarda yaşanacak Cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimler gibi süreç, zorunlu olarak nüfusun üçte birini oluşturan Alevi toplumunun (sorunları değil) sayısal önemini öne çıkartmaktadır. Bu sempozyumda özellikle AKP ve DYP gibi içerisinde epeyce bir Fettullah ağırlığı olan partilerin bulunması da tesadüf değildir. Amerika’da siyasal islamın ılımlı versiyonu ile BOP ekseninde bir yaklaşımı savunan Fetullah Gülen’in, şimdi Alevilere yönelik çalışmalarla öne çıkması da tesadüf değildir.  Abant Platformu Başkanı olan ve bugün Diyanetten sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Aydın,  Abant sürecinin siyasal alandaki devamıdır.  Dün değil, ama 2007 yılında Diyanet ve AKP hükümeti Muharrem ayında Cem Vakfı’na bağlı 6 dedeye Hususi pasaport, harcırah vererek, Almanya’ya gönderilmeye başlıyorsa, yine Almanya’da Fetullahçı çevrelerle organize edilen, toplantılara Fethullahçı Abant Projesi üzerinde bakan koltuğuna oturup, DİB sorumlu hale gelen devlet Bakanı Mehmet Aydın katılıyorsa, tesadüfler atmaya başlıyor. 

Yine tesadüf buya, Abant Platformu etkinlikleri ve son sempozyum sadece Fetullah Gülen kendi resmi web sitesinde, yine Gülen’e yakılığı ile bilenen gazete, dergi, televizyonların dışında hiç haber olmuyor.  

 

Fetullahçı yazarlar, sürecin ve projenin parçası haline gelmiştir. Türkiye’de toplumsal algıyı, art niyetli projeleri ile değiştirmek için ruhani ve ideolojik hipnotizmalık görevi bunlara kalmıştır. Öyle ki tesadüfler birbirini bırakmıyor, Zaman Gazetesi yazarı ve Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, sempozyum ve genel seçimler öncesi, Alevi toplumun içine dalıp hipnoz ayetleri üfürmeye başlıyor ve ekliyor “Alevi'nin de solcusu, liberali, demokratı, sağcısı, dindarı, laikçisi vs. vardır ve olmalıdır. Böyle bir durum yoksa, tek sesli, tek renkli bir yapı söz konusudur. Ki, buna Aleviliğin izin vereceğini sanmıyorum. Çünkü insanların inanç değerinde bir paylaşım yaşaması farklı bir şey; siyasî kimlikler konusunda hizaya çekilir gibi bireysellikten koparılması bambaşka bir şey”

 

Özetle ifade edecek olursak bunlar bir tesadüf değil. AKP’yi iktidara taşıyan ideolojik ve tarikatçı güç, şu anda ABD ve neo liberal ekonomik politikalarla uyumlu bir çalışma içerisinde önümüzdeki seçimlere oynuyor. AKP ve Fetullahçı kesim iç içe süreci birlikte örgütlüyor. Bu süreç örgütlenirken, bir yandan Aleviliği Sünnileştirmek, diğer yandan Alevilerin haklı ve toplumsal örgütlenmelerini içten bölme için ideolojik ve örtülü destek var. Bu örtülü desteklerden nemalanmak isteyen asalak bu ülkede oldukça bol.

 

ABANT FLATFORMU ILIMLI İSLAM DERDİNDE, ALEVİLER EŞİTLİK VE DEMOKRASİ DERDİNDE

 

Söz konusu sempozyumdan, öngörüldüğü üzere beklenen sonuçlar çıktı;

 

Sempozyumun zorla şirinleştirilen yüzünün arkasındaki asıklığın ürettiği sonuçlar bunlardır. Şimdi Alevilere bununla mutlu olun deniliyor.

Abant Platform’u Başkanı Prof. Dr. Mete Tunçay’ın “Alevilik konusu Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik yapısı içinde ve birey temelinde ele alınacak konulardır”  diyerek açılış yapıyor.  Sayın Tuncay’da iyi biliyor ki, Alevilerin asırlardır karşı karşıya olduğu katliamları, ayrımcılık uygulamalarını, yok sayılmalarını, dışlanmalarını, aşağılanmalarını, ramazan ayı boyunca tedirgin yaşadıklarını, zorunlu din derslerinde çocuklarının beyinlerinin yıkanması, bütçesinin üçte birini Alevilerin vergisiyle oluşturan Diyanetin, Alevilere yönelik asimilasyoncu uygulamalarını, “birey temelinde ele alınacak konulardır” kadar basite indirgemesi oldukça tuhaf. Madımak katliamını nasıl “bireysel temelde” ele alacağız? Yeşil kuşak projesinin müttefiki olan siyasal İslamcıların ve militarist ittifakın bu ülkeye dayattığı, 12 Eylül Anayasasındaki, Türk-İslamcı çizginin, Alevilik ve Aleviler üzerinde tahribatını, nasıl “bireysel temelde” ele alacağız?  Sayın Tuncay, toplumsal sorunlar, ne zaman “bireysel konu” oldu?

 

Eskişehir Hacı Bektaş Veli Vakıf ve Dernek Başkanı İrfan Çetinkaya ise, “Alevilik ayrı bir din değildir. Allah’ı bir , peygamberi bir, Kitabı birdir. Ben Alevi olarak camide namaz da kıldım, Kur'an da okudum” derken, Garip Dede Dergahı’ndan  Fethi Erdoğan ise, “ Alevilik’de musahiplik kurumunun Kuran’dan geldiğini ve Fecir Suresi 27 ve 28. ve Hucurat Suresi 9. ve 10 ayetlerinden kaynaklandığını söyledi. Müslümanlar kardeştir” tespitinde bulunuyor,  Cem vakfından ve aynı zamanda, Alevi Vakıfları Federasyonu Başkanı Doğan Bermek, “Türkiye’de bir Alevi sorunu yoktur ve olacağını da sanmıyorum.  Türkiye'de yapay olarak Alevilik sorunu oluşturulmaya çalışılıyor. Bu ülkede sağduyu hâkimdir. Yasalarımız var ve bunlar doğru uygulandığı takdirde varolan problemler de aşılır nitekim defacto olarak  sorunlar aşılmaya da başlanmıştır” diyor

 

Bu Alevi yöneticiler, Abant toplantısında “Alevi sorunu yok” derken,  “Alevi olarak camide namaz da kıldım, Kur'an da okudum” yaranmanameleri okurken, Fettulaha yakınlığı ile bilinen haber ajansları, "300 yıllık hasret sona erdi" haberini servis yapıyorduDiyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, yanında Müftülerle, AKP’lilerle, Çanakkale'nin Tahtacı Alevilerin yaşadığı  Denizgöründü köyünde caminin açılışını yapıyorlardı. Erenin 300 yıllık “hasret” değil, 300 yıllık özgünlüğü yok etmek, Alevileri Cemevi yerine, zorla camiye sokmak olduğunu, “hasret” diye ancak bu zihniyet pazarlayabilirdi.

 

Şimdi cevap arayan soru şu; Madem “Alevi sorunu yok”, madem “hepimiz Türk ve müslümanız”, “madem namaz kılar, kuran okursunuz” Çetinkaya, Bermek, Çamuroğlu, ve Erdoğan, neden böyle bir sempozyuma ihtiyaç duydunuz? Madem “sorun yok”da, neden, dernek kurdunuz? Neden Cemevi açtınız? 

 

Sorun varsa neden çözülmedi, çözülmek istenmez ? Adına konuşmaktan geri durmadığınız Anadolu Alevi toplumuna dönük, onca acı katliamlar, inkar ve asimilasyon karşısında, neden sus pus olursunuz? Yahu siz gerçekten Alevi toplumunun insanlık, eşitlik, demokrasi ve laiklik gibi değerlere kavuşma mücadelesinin yanında mısınız yoksa karşısında mı?

 

ESKİ “KOMÜNİSTEN” İYİ DYP’Lİ OLAMAMIŞ, BELKİ İYİ FETULLAHÇI OLUR.

Abant Platformunun en “yüksek performans” sahibiydi. Kendini birilerine beğendirmek için, oldukça “bilimselliğini” yaranma nameler üzerine kurup ve bunu destekleyici “marketing stratejilerini” kullandı. Kimden bahsettiğimiz konusunda biraz daha ipucu vermekte fayda vardır. “1986 yılında çıkan ilk anarşist dergi olan kara'yı çıkaranlardan birisi. sosyalistlikten anarşistliğe, Alevilerin temsilciliğine, oradan sol liberalizme, sağ liberalizme ve sonunda kendi tabiriyle 'millici'liğe hızla iltihak ederek Türkiye'nin siyasi coğrafyasının tüm akımlarında kısa süre ikamet etmiş enteresan yazar kişi”  Artık bu kişiyi tanımamak mümkün değil. Evet Reha Çamuroğlu’nda bahsediyoruz. Abant’ın “parlayan yeni yıldızı”. Çamuroğlu’nun yeni stratejisi belli oldu. Sağa ve siyasal İslamcılara kendini beğendirmek adına, geleneksel sağ siyasi kültürün kendisinde tecellisini sağlayarak, Alevi toplumunu ve değerlerini sağın ve siyasal İslamcıların ve kendisinin kişisel ihtirasları uğruna pazarlamaktır.

 

Abant Platformunda “yükselen yıldız” olmak için, Reha Çamuroğlu, “Türkiye'de Alevi sorunlarının çözülmesini istemeyen ve sürekli gerginlikten beslenen bir Alevi diasporasının oluştuğunu” ve “bu Alevi diasporası'nın adresi olarak Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu” olarak gösterip, ardından  “her geçen gün Anadolu Alevileri ile kendi aralarına mesafe koyuyorlar. Çünkü bunlar çatışmadan besleniyorlar" gibi saçmalıkları, sözde bilimsel toplantının, sözde aydını kimliği ifade ediyor. Çamuroğlu, üzerinde durduğu sağcı ve gerici-siyasal İslamcı siyasi zemin üzerindeyken ve Fetullahçı bir projeden nemalanmak için, farklı bir argüman ve düşünce sahibi olması zaten beklenemezdi. Çamuroğlu, DYP’de beklediği gerçekleşemeyince, belikli 2007 seçimlerinde kendisini Fetullahçı bir platformda görücüye çıkarmış. Kendini kanıtlamak içinde, “bilimsel sempozyumda” yüzbinlerce Alevi insanın bir araya getirmiş, Alevi toplumun en saygın kurumlarının arkasında ver yansın etmiş ve kurumları “çatışmadan besleniyorlar” gibi, resmi ideolojinin ağzıyla konuşmuş. Çamuroğlu, yıllardır, bu ülkede asırladır, inkara, kıyımlara, Osmanlının zulmüne, gericiliğe, faşizme, yasaklara ve asimilasyoncu politikalara karşı mücadele eden, Alevi ulularına ve modern çağın Alevi kurumları arasında olan ABF ve AABK’na hakaret içeren sözleri, aslında Çamuroğlu’nun siyasi kimliğini ve duruşunu ele vermiştir.

 

Çamuroğlu bu platformda resmen, Diyanetin, Fetulahçılığın, AKP’nin ve İlahiyatın, Alevilik bakış açısının temsilciliğini yapmıştır. Çünkü bu ülkede yıllardır, siyasi iktidarların Alevilere ve Aleviliğe ilişkin yanlış bakış açısını sorgulamadan, Alevi kurumlarını sorgulamak ancak bu tür sözcülerin görevi olabilir. Çünkü Çamuroğlu’na göre, Türk İslam Sentezine ve bunun asimilasyon projeleri olan, zorunlu din derslerine itiraz etmek, Diyanetin kaldırılmasını talep etmek, Alevi köylerine zorla cami yapılmasına karşı durmak, Cemevlerini Alevilerin inanç merkezi olduğunu savunmak, “çatışmadan beslenmek” olarak görülüyor. Çamuroğlu “çatışmıyor” DYP ile uzlaşıyor. Olmadı, bu kez Fetullahçılık üzerinden Milletvekili olmak için Alevileri pazarlamak istiyor. Ya demokrasiden yana, insan yana, eşit haklar ve demokrasi için mücadele etmeyi seçeceksin, ya da serbest piyasa koşullarına uygun bilimsel pazarlamacılık yapıp, demokrasi ve eşit haklar düşmanı siyasetin önünde diz çökeceksin.  Çamuroğlu ikincisini seçmiştir.

Alevi inkarının adresi olan sağcı ve siyasi İslamcı zemin üzerinden, Aleviliğin sorunlarına çözüm değil, ancak köstek olunur. Çamuroğlu, bu ülkede Madımak, Gazi, Maraş, Çorum katliamlarının varlığını “bilmediği” için, “duymadığı” için Abant platformunda bunlardan bahsedilmesini hazzetmiyor.

 

Metin Tarhan, “Alevilik konusu Avrupa Parlamentolarına, ilerleme raporlarına taşınmayı gerektirecek talepler içermez. Bu sorunlar kendi içimizde ve bilgilenme yoluyla aşılacak meselelerdir. Demokratik platformlarda birlikte yaşama iradesiyle sorunlarımızı aşabiliriz” demiş. Tahran  83 yıldır nerede yaşadığını belli ki karıştırmış. Galiba başka bir ülkeden bahsediyor. Her nedense Alevilerin taleplerini önemsemiyor. AB raporlarına girmeyi “gerektirecek talepler” değilmiş.  Peki hangi talepler girmeli? Türban davası AİHM’de? ABD raporlarında! AB raporlarında! Buna gık çıkarmayanlar, sözkonusu Alevilerin Talepleri olunca “abartmayan hepimiz din kardeşiyiz” lügatına başvuruyor. Gündelik hayatın ayrımcı, eşitsiz, inkarcı, şiddetli soğuk yüzünü tanımaktan ve algılamaktan aciz bir “Alevi temsileyeti” olursa, tabii ki, başkasının ağzı ile konuşacaktır. Aklığını ve vicdanını başkalarına kiralazacaktır! Neyin karşılığında?

 

Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Mehmet Görmez ise, “Biz göreve geldiğimizde Diyanet İşleri Başkanlığı olarak özeleştiri yaptık ve geçmişte yapabileceğimiz fakat maalesef ihmal ettiğimiz işler olduğunu gördük. Dinleyebilirdik, toplumu karşılıklı olarak bilgilendirebilirdik ama bunlar ihmal edilmişti”  meyalinde gönül alma gereği hissetmiştir. Alevilerin 83 yıllık gecikmiş özre değil, Alevilerin bunca yıl gaspedilmiş, inkar edilmiş ve yok sayılan haklarının verilmesine ihtiyacı vardır. Aleviler bu açıdan, siyasi alanda çözüm beklediği, hukuksal haklarının güvence altına alınacağı bir çözüme yönelmişken, DİB’dan hiçbir medet umması beklenemez. Çünkü DİB Sünni, ayrımcı ve Alevi toplumunu asimilasyona maruz tutan bir yaklaşıma sahip kurumdur. Alevilerin DİB hakkında iki temel talebi vardır. Birincisi DİB gibi dinsel bir kurum, çağdaş ve evrensel laiklik değerlerine karşı olduğu için kaldırılmadır. İkinci de, 83 yıldır Alevilerinden toplanıp DİB’na aktarılan vergilerin Alevi kurumlarına faiziyle geri ödenmesidir. Aleviler, ödedikleri vergilerin kendilerin ayrımcılık olarak dönmesine ve DİB üzerinde tarikatlara, şaibeli kurum olan Diyanet vakfına aktarılmasından rahatsızdır.

 

SONUÇ OLARAK

 

Alevilerin sorunlarının çözümün adresi, ABD destekli Fetullahçı platformlar, Diyanet ve Sünni ulemaların gölgesi değildir. Adres bellidir. Özgürlükçü laiklikten, eşitlikten, demokrasiden yana mücadelenin toplumsallaştırılması için örgütlenmektir. Alevi toplumunu-kimliğini ve haklarını inkar eden, asimilasyona maruz bırakan, siyasetin sağı ile İslamcıları ve onların arka bahçesindeki cemaatleri ve tarikatlarına karşı bu önemlidir. Biz İran örneğinde olduğu gibi, sözde “ortak payda”ların acı tecrübesini yaşamış bir tarihe yabancı değiliz. Eğer gerçekten bir çözüm aranıyorsa, Abant bileşenleri ABD’yi kıble kabul etmeden, kafalarını kaldırıp, Madımak katliamındaki ateşin sönmeyen ve eksilmeyen dumanın halen kebapçı salonunda kasıtlı olarak nasıl tüttürüldüğünü görüp, Madımak katliamın gerçekleştiği yerin müze olmasını ilk talep olarak dile getirsinler. İşte hodri meydan… Bu ülkede Alevilere yönelik katliamlarla yüzleşme sempozyumu düzenleyin! Bu ülkede Alevilerin asimilasyonuna dur deyin!

 

Turan Eser, ABF Genel Sekreteri