MHP, Ökkeş Kenger ve İzzettin Doğan  H.Hüseyin Erdem

 

Maraş katliamı üzerinden 32 koca yıl geçmesine rağmen yaralarımız hala sızlıyor ve katliamda ölen masumu paklarımızın göz yaşları hala yüreğimize akıyor. Hamile bacıların karınları deşilirken hala yüreğimiz deşiliyor, katledilen bebelerin melek yüzleri hatıramızda hiç çıkmıyor. Gülüşleri yitip gitmiş çocukların, yüzlerindeki korku dolu bakışlar, ağaçlara çivilenerek dona kalmıştı. Körpecik bedenlere, yaşlılara ve kadınlara uygulanan bu vahşeti, Maraş Fransız işgali döneminde dahi tanık olmamıştı.

Bu yıl insanlık tarihinde üç vahşet, üç katliam ve üç trajedi bir tarihe denk gelerek ve tek yürekten Yezit’lere, Ökkeş’lere ve Sami Türk’lere lanetler okunarak anıldı. İnsanlık tarihinde büyük bir acı, büyük bir insafsızlık olan Kerbale katliamı, Maraş’ta ağaçlara çivilenen masumu paklar, tecavüz edilen ölü kadınlar ve 19 Aralık’ta Hapishanelerde diri-diri yakılan 6 kadın ve özgürlük tutsakları, kısacası tüm onurlu canlarımız anılıyor…. Bütün bu katliamları aynı günde aynı yürekte anmak başka bir acıdır. Bir kez daha yüreğimiz sızladı ve daraldı. Bir daha bu tür vahşetlerin yaşanmaması için yollara düşmek ve hesap sormak gerekliydi. Bu gibi zamanlarda karalar bağlamak, aynı acıları bedenlere tatbik etmek ve bu tarzda bir anma düzenlemek bir ölçüde zalimlerin ekmeğine yağ sürecektir. Eğer Yezid’e lanet okunup, günümüz Yezid’leri görülmüyorsa, Ökkeş Kenger (Şendiller) yargılanmıyorsa, Hızır Paşa’ya lanet okuyup, İzzettin Doğan donundaki Hızır Paşa fark edilmiyorsa, göstermelik yas havasından karalar bağlamaktan vazgeçmek lazım. Çünkü insanlık tarihinde bir tek katliam Kerbela değil ve bir tek zalim Yezid değildir. Yakın zamanda olan katliamlarla yüzleşemiyorsak, Kerbela’dan daha büyük acı, daha büyük bela olan Maraş yeterince idrak edilemiyorsa yola yeterince bağlı değiliz demektir!

19 Aralık anması öncesinde AABK Genel Başkanı Turgut Öker ülkeye girerken havalanında gözaltına alındı. İşin en ciddi tarafı gözaltına alınmasına sebep olarak İzzettin Doğan’ın suç duyurusunun gösterilmesi altı çizilmelidir. Ne kadar manidar veya raslantısız bir durumla karşı karşıyayız. Maraş’da şehitlerimizin anmasına gidilirken böyle bir gözaltı işleminin başlatılması tesadüf bir şey olamaz. Suç duyurusu 2008 yılında oluşmasına rağmen, bunun yürürlüğe girmesinin yeni oluşu elbetteki anma öncesi bir gözdağıdır. Devlet Maraş’ta yaptığı katliama bir ölçüde sahip çıkarak, gücünü alevilerin ensesinde göstermek istedi. Bunu yaparken Hınzır paşaları aracı yapması ve onların suç duyurularını gerekçe edinmesi ve göstermesi, olası olumsuzluklar, yeni vahşetin perde arkasındaki aktörleri ele veriyor. Eğer yapılacak olan anmada alevilere karşı olumsuzluklar çıksaydı, bu şekilde konu başka taraflara çekilecekti. Ancak alevilerin Turgut Öker’e sahip çıkmasıyla her türden oyunlar bozulmuştur.
İzzettin Doğan Maraş katliamına ilişkin hiç bir rahatsızlık ifade eden açıklama yapmazken, anmaya giden bir örgüt başkanının gözaltına alınmasının öznesi olabiliyor.

Hiç şüphe yok ki, bizler bir yarayı kaşıyıp derinleştirme niyeti taşımıyoruz. Ancak yara pansuman edilmeden sağlıksız koşullarda kaderine terk ediliyorsa bu şekilde yara elbetteki iyleşmez. Katliamı yapanlar hala aynı azgınlık, aynı pervasızlık ve canilikle alevilere, devrimcilere ve insanlığa meydan okuyorsa demek ki, yaralar sağlıklı bir şekilde sarılmamıştır. Bu durumda yapanın yanına kar kaldığı görülmelidir. Aleviler 32 yıl sonra Maraş’ta bir araya gelirlerken, katliamın ele başı Ökkeş Kenger (Şendiller) ve katil çetesi irtibat bürosunda adeta zafer kazanmış bir komutan edasıyla ülkücü faşistlere yeni hedefler gösteriyor.
Hemen sormak gerekir. Bu irtibat bürosu kiminle ve neyi irtibatlandırır? Hiç şüphe yok ki, bu irtibat bürosu Maraş Katliamını yapan ele başı Ökkeş Kenger ile ülkücü çetelerin irtibatını içerir. Dahası ülkücü çetelerle MHP’yi birleştirir ve oradan alevilerin bünyesine giren Hınzır Paşa donundaki İzzettin Doğan’ı irtibatlandırır. İrtibat bürosunun formülasyonu ve açılımı bu şekilde anlaşılmalıdır.
Bu azgın kalabalık tıpkı Sivas katliamındaki, barbar yığınları hatırlattı bize. Bu muharrem haftasında bir yandan Madımak otelinin tabelası kaldırılırken, diğer yandan yeni Madımak provası Maraş’ta yapıldı. Eli kanlı çeteler “tekbir” getirerek, “allahu ekber” diyerek alevilere karşı olan kinlerini bir kez daha kustular. Biz bu “tekbir” ve “allahu ekber” nidalarını her alevi katliamında duyduk ve işittik.
Dün MHP bir açıklama yaparak, Maraş’taki provakasyonla alakalarının olmadıklarını duyurdu. Ve burdaki sorumluların cezalandırılmasını talep ettiler. Sanki tek sorun 19 Aralık’taki ülkücülerin provakasyonuydu. Maraş katliamına değinilmeden, dünün hesabını vermeden, vicdanların sesini dinlemeden ve alevilerin seslerini duymadan yapılan her açıklama yalana ve riyakarlığa dayalıdır.
“Deveye binildikten sonra çalı ardına gizlenilmez” diye bir söz vardır. Maraş’ta bir araya gelen topluluğun attığı sloganlara ve yaptığı işaretlere göz atmak sanırsak yeterlidir. Yapılan bozkurt işaretleri, ülkücülerin sembolü değil mi? Tekbir seslerini her ülkücü gösterilerinde duymuyor, işitmiyor muyuz? Dolayısıyla MHP’nin “bunun bizimle alakası yok” ifadesi samimiyetten uzaktır. Topu Ökkeş Kenger (Şendiller)’in üzerine atmak ikiyüzlülük değil mi? Zira Maraş Katliamı yaşanılırken Ökkeş Kenger kimin hesabına çalışıyordu? Bunları yıllar yılı sizler beslediniz ve bügünlere kadar getirip palazladınız. Bugün sözde Şendiller karşıtlığı bir seçim politikası olup, amacınız göz diktiğiniz alevi oylarını kaybetmemektir. Nede olsa katil Şendiller bağımsız bir aday olarak seçimlere girecektir. Onunda oy alacağı “millet” ülkücü bozkurt kitlesidir. Ve sizde bu taktikle bir taşla iki kuş vuracaksınız. Hem alevilerin oyları çalınacak, hemde Şendiller’in gönlü hoş tutulacak.

 


Neden Ökkeş Kenger’in gönlü hoş tutulacak biliyor musunuz? Çünkü, Ökkeş Kenger’e tecavüz edilen kadınlar, ağaçlara çivilenen çocuklar, evleri mimlenen aleviler düzleminde en ufak bir eleştiri yok. Aksine bu yönlü eleştiri getirilmeksizin, Ökkeş Kenger onure(!) ediliyor. Ama bugün ki, beyaz katliamı yani İzzzettin Doğan vasıtasıyla yeni projelerini bozdukları için bir sitem vardır. Yani MHP’nin Ökkeş Şendiller’i eleştirisi bu şekilde algılanmalı ve özümsenmelidir. Yani önümüzdeki milletvekili seçimlerinde MHP’nin hefef alevi oy potansiyelini yitirmesine ilişkindir. Başkada hiç bir rahatsızlıkları ve eleştirileri yoktur. Onların tek derdi, şimdi hayata geçirilen beyaz katliamdan, alevileri uyarmamak ve uyandırmamak! Ökkeş Kenger’in protesto edilmesi bu temelde anlaşılmalıdır. Yoksa katliama ilişkin en ufak bir eleştirileri olmaz, rahatsızlıkları olamaz ve vicdanları sızlamayacaktır. Bu şekilde alevi katillere sahip çıkan bir tek MHP olmuyor, aynı zamanda İzzettin Doğan da sahip çıkmış oluyor. Hem alevileri katlediyorsunuz, hemde Cem Vakfı üzerinden alevi oylarına oynuyorsunuz. İzzettin Doğan gibi Hızır Paşa’lar eliyle oluşturulan sahte barış ortamının, ne menem şey olduğu 19 Aralık günü bir kez daha gözler önüne serildi. Kurdun kuzuyla olan problemini görmezden gelmek, kuzuyu kurdun ağzına emanet etmektir. İzzettin Doğan’lar alevileri MHP’ye emanet ediyor.
Soruyoruz, Cem vakfından biri neden 19 Aralık günü Maraş’ta değildi? Eğer 19 Aralık günü MHP’nin bir kurultayı olsaydı, büyük ihtimal Kadıköy alevi mitinginde olduğu gibi, Maraş yerine onları Cem tv’de ekranlarına taşıyacaktı. Zaten Turgut Öker’in Maraş’a gitmesini engelleyerek kime hizmet ettiğinizi bir kez daha aleviler gördü.

 


Maraş Katliamı yaşanırken MHP teşkilatı içinde faal olan Namık Kemal Zeybek, her hafta Cem tv’de ekranlara gelerek, alevilere otorite edasıyla akıl dağıtmaktadır. Her nerede alevileri hançerleyen, katlini vacip görenler varsa, bakıyoruz bizden gözüken Hızır Paşaların sofrasında kaşık sallıyor. Maraş katliamında rol oynayan ülkücü bozkurt Musa Serdar Çelebi, İzzettin Doğan’ın danışmanı ve iş ortağı olmasının izahı olabilir mi? Prof. Dr. İzzettin Doğan sözüm ona Musa Serdar Çelebi’nin geçmişini bilmiyormuş(!) İnsan hiç danışmanlık makamına getirdiği birinin geçmişini bilmemiş olabilir mi? O halde biz hatırlatalım. Musa Serdar Çelebi, MHP Hatay Milletvekilliği yapmış Mehmet Şandır’ın iş ortağıdır. Musa Serdar Çelebi’nin diğer iş ve eylem ortakları Celal Adan, Yılmadurak, Mustafa Verkaya, Orhan Çakıroğlu, Mehmet Ali Ağca, Feridun Mustafa Verkaya, Oral Çelik, Ömer Bağcı, Abdullah Çatlı’dır. Bunların hepsi halk düşmanı, hepsi alevi katili ve hepsi sosyalist görüşlü canların kanına girmiş canilerdir. Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim diye bir söz vardır. Musa Serdar Çelebi’yi kendine rehber edinen, böyle bir insan kasabıyla sofraya oturanın eli, beli, dili temiz olabilir mi? Musa Serdar Çelebi, İzzettin Doğan’a hangi konularda danışmanlık yapabilir? Mutlaka yarım bıraktıkları katliamları ne şekilde tamamlayabilecekleri konusunda akıl dağıtabilir ve görevler tayin edebilirler. Dün yaptıkları kanlı katliamları, bugün kansız ve beyaz katliama dönüştürerek, alevilerin bünyesinde büyük tahribatlar yaratıp, bünyesine çaktırmadan girip zehirlerini akıtarak ve zamana yayarak tamamlamak istemektedirler! Bunun başka türlü de izahı mümkün değildir.

Türkiye’de 1977/8 yıllarında karanlık güçler iki kanlı katliam yaptı. Birincisi 1 Mayıs 77 katliamı ötesi Maraş Katliamıdır. Maraş ve Taksim’in komutu aynı merkezden kumanda edilmiştir. Taksim’de devlet emekçilere karşı dolaysız bir katliam yaparken, Maraş’ta tek farkla araya taşeron olarak MHP’liler konulmuştur. Yani Maraş’taki katliam dolaylı bir devlet katliamıdır. Çünkü aradan 32 yıl geçmesine karşılık hala katiller devlet tarafından korunup- kollanmaktadır.
12 Eylül referandumunda Meclis’te salya sümük ağlayanlar, 13 Eylül sabahı sadece kendilerine müslüman olduklarını gösterdiler. Bunların 12 Eylül generallari ve çeteleriyle bir sorunları yoktur. Aksine bunlar devrimcileri, alevileri katledenler için Mecliste hüngür hüngür göz yaşı döktüler. Dolayısıyla onların derdi farklı ve ortak düşmanları Maraş ve Sivas’ta katledilen mazlumlardır.
Taksim meydanı, 77 katliamı sonrası işçilere yasaklandı. Katliamı yapanlar hep aynı mazerete sığınarak provakasyon olabilir, olaylar çıkabilir gerekçesiyle alan işçilere yasakladı. İşçilerin ve sendikaların büyük direnişi ve ısrarı sonucu bu yıl Taksim’e girildi. Aynı durum bu yıl aleviler açısından da yaşandı. Aleviler yarayı kaşımak adına değil, aksine hakka yürüyenleri anmak ve bir daha böyle vahşetin yaşanmaması adına Maraş’a gittiler.
Esasen bugüne kadar böyle bir anmanın yapılmaması bizim açımızdan bir eksikliktir. Daha önceki yıllarda bir anma ve yürüyüş yapılabilseydi, belki Madımak ve Gazi’nin diyeti bu kadar büyük olmazdı. Gerçi 12 Eylül faşist darbesi ardından somut şartlar elverişli değildi, hatta bunu düşünmek bile nerdeyse imkansız gibiydi. Çünkü düşünmek suçtu, yasaktı. Ancak 90′lı yılların başından itibaren şartlar oluşturulabilirdi. Bu tür bir girişim kesin olarak Madımak ve Gazi’nin önüne geçebilirdi demiyorum. Çünkü katliamlarla hesaplaşmak bir ölçüde sistemin demokratikleşmesiyle alakalıdır. Ama sisteme karşı mücadele verilmeden demokratikleşme sağlanılamaz. Devlet adına birileri katliam sorumlularını bulup, yakalamayacağı gibi sihirli bir değneklede demokrasi getirilimez. Her ne kadar Maraş dosyası açılsın şeklinde alevilerin talebi söz konusu olsada, devletin böyle bir samimiyeti ve vicdanı olacağını sanmıyorum. Bunları en fazla egemen sistem partileri kendi çatışmasında, tıpkı Dersim katliamında olduğu gibi sos olarak kullanabilir. Recep Tayyip Erdoğan Dersim katliamında nelerin yaşandığını gayet iyi bilmesine
rağmen, CHP’ye karşı Dersim kartını oynuyor ve şantaj yapıyor. Ancak dosya açma konusuna gelindiğinde küçük parmağını bile kımıltatmıyor!
Özellikle cumhuriyet döneminde yapılan katliamları birileri unutmamızı istiyor. Yukarıdaki manzarayı elbette unutmak veya yok saymak isterdik. Keşke olmasaydı bu acılar. Tecavüze uğrayan bir kadın, yaşadığı dehşeti hiç hatırlamak ister mi? Travma geçiren bir insan yaşadığı olayı tekrara alıp dinlemek ister mi? Bunlar insana sadece acı verebilir. Ama yaşanılan olayların sebepleri birileri tarafından yok sayılır ve üstüne gidilmezse, gerekli dersler çıkarılmazsa, her ne kadar mağdurlar sayfayı değiştirmek isteselerde, şartlar değişmediği için bataklık kurumamıştır. Yeniden çocukların ağaçlara çivilenmemesi, ölü kadınlara tecavüz edilmemesi, hamile kadınların karınları deşilmemesi için, inançları yüzünden alevilerin ötekileştirilmemesi için, dili, dini, rengi ne olursa olsun ötekileştirilip yakılmaması için anacağız ve unutmayacağız.

Cumhuriyet döneminde ne kadar alevi katliamı yapıldıysa, Cem Vakfı katliamı yapanlara sahip çıktı. Hatta Cumhuriyetinde evveline geçerek, Yavuz Sultan Selim’i aklamaya gitti… Özel de Maraş katliamını konuştuğumuz için denilebilir ki, Cem Vakfı MHP’nin bir uzantısı haline gelmiş ve onun bir vakfı gibi çalışıp, organize oluyor. Cem Vakfı MHP’nin Tekir yaylasındaki kurultaylarına sürekli Semah ekibi göndermekte ve alevileri, onların kanlı ellerine emanet etmektedir. Normalde semah hakk için dönülürken, Cem Vakfı semahın hem özünü bozarak folklörük bir gösteriye dönüştürmektedir. Gerek MHP’ye gerekse bakan ve Cumhurbaşkanlarına adeta spektakl yani dans düzleminde sunmaktadır. Bizim semahımız desinler için mi, bizim semahımız gösteriş için mi, bizim semahımız zalim için mi? Bunu iyi ayırt etmek zorundayız. Bir yandan alevi gecelerinde semahın kutsaliyeti nedeniyle sınırlandırma getireceğiz, diğer yandan MHP’nin kurultaylarına semah ekibi göndereceksiniz? Bu ne biçim çelişkidir böyle? Akıllı olun, Yezit’liği terk edin gayri! Söz konusu olan cem vakıf ve MHP olunca “semah ve cem” bir teferruat oluyor. Bunların ana felsefesi ve ortak paydaları kutsal Türk milliyetçiliğidir, turancılıktır. İzzettin Doğan ve diğer Hınzır Paşalar, eli kanlı canileri baş tacı ettiler. Bir tek, onlara bağlı cemevlerinde, Maraş Katillerini posta oturtmadıkları kaldı. Yarın İzzettin Doğan’dan el alarak Maraş Katilleri posta oturursa, bu trajedi kimseyi şaşırmasın. Çünkü bunlar ikrarından vazgeçip, yolu satmaya biat etmişlerdir. Onların sofrasında beslenenlerin yapacağı her yemin, her ant yanlıştır ve ihanet doludur. Bunların içtikleri “engür” ve aldıkları her “dem” alevi kanıyla sulandırılmıştır. Dolayısıyla onların sözde erkanında mest olup kendinden geçenler, sadece kana doymayan hınzır paşalardır. Yezid’e lanet okumayı bilirler ama, Ökkeş Kenger’e, Türkeş’lere, Cafer Erçakmak ve Temel Karamollaoğlu’na gelince lanetlerinde çark ederler. Onlar bir katliamı kınarken diğerini görmezden gelip, insafsızlık ve vicdansızlık şerbeti içmişlerdir. Oysa yeryüzünde katliamı, kim nerede ve hangi coğrafyada yaparsa yapsın, insan olan, vicdanı olan herkes kınaması gerekli. Bunu yapmayanın insanlığı, vicdanı ve aleviliği tartışılmak zorundadır. Yok sayalım, olmamış gibi davranalım veya şehitleri anmayalım tavrı ihanettir.

Sonuç olarak; söz konusu Kerbela katliamı, Yezid’e lanet okunulması gündeme geldiğinde aleviliği kimseye bırakmayanlar, diğer alevi katliamlarında 3 maymunu oynamaktadırlar.
Bizler hiç bir yarayı kaşımayı düşünmüyoruz. Ama MHP’nin Maraş katliamına ilişkin hiç bir özeleştirisi, muhasebesi ve vicdan sızısı olmazken, başka türlü düşünemeyiz ve kanaatimiz değişmez. Yakın tarihe ilişkin alevi katliamlarını unutmamızı talep edenler, bize ihanet seçeneği dayatıyorlar. Oysa yeni acılar daha sancılıdır, yeni yaralar daha yakın ve günceldir. Bu yüzden çağlar öncesine başka bir coğrafyaya giderken, yakın tarihimizdeki vahşetlere ve katliamlara yüz çevirerek “matem” yapılamaz, tutulamaz.

Aşk ile…

herdem.h@hotmail.com
H.Hüseyin Erdem
21.12.2010