İzinden döndük…

Bu yıl, 2 Temmuz Sivas yürüyüşüne katılmak için, (Danimarka´dan) 14 gün izin alıp ailece Türkiye’ye izine gittik. Yolumuz ‘uzun ince’ olduğu için, havalimanından bir araba kiralayıp, gece yatmak için Antalya’da izinde olan annemlere uğradık.

Yol yorgunluğu, biraz yatıp dinlenelim dedik. Aman ne hikmet camları titreten  ‘’Allahu Ekber,, Allahu Ekber’’ sesleri ile uyandık.. İmam ‘izinde’ değil mi ya-huu? Balkona çıkıp baktım, karşıda küçük bir cami, minaresinde 8 büyük hoparlör takılı, insaf be. Etrafı 10’ar katlı apartmanlarla kaplı, sadece bizim oturduğumuz taraf 3 katlı bina. Balkonlarda ‘sahibinden satılık daire’ panoları asılı. 8 hoparlörden gelen ses öyle yüksek ve yankı yapıyor ki, kulağımın zarı patlayacaktı. Duramadım içeri girdim. Annem mutfakta imiş yanıma geldi.. ‘’Vışş yavrum ‘bizim .... ..... seni uyarttı haa..   Valla bir yıldır daireyi saltığa çıkardık, gelip bakıyorlar, beğeniyorlar, hatta biride cami imamıydı, fakat Camiyi görünce rahatsız eder diye satın almadılar yavrummm…’’  

Hadi çıkarma baklayı ağzından. Her zaman Muhamme-din şeriatına uyan ı-layık. Kendine layık görmediğini, bize niye layık görüyorsun. Muhammed zamanında minare, mikrofon, hoparlör mü vardı? 1400 yıldır namaz vaktinizi öğrenemediniz mi? Bugün Muhammed yaşasaydı, çalar saat veya mobil telefonu kullanın demez miydi? Artık ‘’ezan saati’’ bile satılıyor?  1400 yıldır çağırdınız gelmedik, daha bizi niye rahatsız ediyorsunuz?

Annemler emekli olunca, Antalya´dan bir daire aldılar. O zaman Cami yoktu,  küçük boş bir arsa vardı. Herhalde çocuk oyun parkı vs. için ayrılmıştır diye düşündük. 6 ay geçmeden Cami inşaatı levhası asılmış. Bölgede oturanlar çoğunlukla Alevi, gurbetçi veya tatil amaçlı kat alanlar. Cami inşaatını görünce, o an orada olanlar, biz cami istemiyoruz diye imza toplayıp belediyeye başvurmuşlar. Fakat belediye ‘imar-iskân kanunu İslam´ın-gereği’ orası camiye ayrıldı vs. deyip şikâyetleri kabul etmemiş. 3 ayda Kızılbaş mehlesine Camiyi dikmişler. Ramazanda gelip giden oluyormuş, fakat günlük ibadet -için sadece 3-4 kişi geliyormuş.  Klimalar harıl harıl çalışıyor,  alt katını da sağlık ocağına kiralamışlar. Kira geliri devletten, imamı, temizlikçisi, elektriği, suyu, hepsi “”devlet mali denizden”” ödeniyor.

Kızılbaşın kestiği yenmez HARAM diyen zihniyet.   85 yıldır Alevilerin de verdiği vergiden, maaş alan (8 bakanlığın bütçesine sahip) Din-ayet kurumu ve onun imamlarının ‘’arkasına’’ kıble diye secdeye durmak HELAL mı? Yunus'un deyimiyle ‘’Hakikatin kâfiri şeriatın evliyasıdır’’.  Düşündüklerimi duydu ne, sabaha karşı bizi yine uyandırdı.  Gidip hoparlörlerin kablosunu koparasım geldi. Sabah anneme, Alevi mahalle ve köylerine cami yapılmaması konusunu, yeniden gündeme getireceğime söz verdim.  

Ertesi gün Hac-ım Beştaş’ı ziyaret için YOLa koyulduk. Bir iznimiz de; Kerbela çölü gibi, içecek su satın alamadığımız (ramazanmış nerden bilelim) Konya’ya geldik. Yollar, kaldırımlar çok güzel, her taraf tertemiz ve yem-yeşil, sanki ‘çarşaflı’ bir cennet.  

Oradan Benim Kabem İnsan (4 kapı; hava, ataş, su, topraktan fışkıran can,  İNSAN Hak diyen, 72 millete aynı nazarla bakan, Hac-ım Beş-Taşa (Hacıbektaş’a) geldik. Geldik ya; Ne yol var, ne iz. Yollar, kaldırımlar çakır çukur. Her taraf kapitalizmin kullan at, pisliği içinde. Her tarafı milliyetçi sembol, ters yazılı kitap ve resimler satan, stantlar kaplamış. Ne yaya gidebiliyor ne araba.  Ben bir şey istiyorum, satıcı ‘’Kuran’da vereyim abi’’ diyor, işin ticaretinde. Kuran’ın ne işi var Hac-ım Beş-taşta. Her köşede birileri önümüzü kesip, ‘Kurban lazım mı Abi, kurban’. Cellât mı kesildin.  Bu yola serimizi kurban vermişiz, daha ne kurbanı soruyorsun. Kurban olduğum bu yolda, derneğe bağışta bulunmak, bir elma, bir alıç tanesini paylaşmakta lokma/kurban sayılır. İllahi bir cana kıyıp, KAN mı akıtmak gerek.

Ve her taraf Arap çölü gibi,  sıcaktan susuzluktan yanmış, kurumuş, yeşil bir alan yok. Dirilerin önünden değil, ölülerin ardından gidercesine, ‘Ruhuna Fatiha’ okuyor mezar taşları. Sanattan estetikten yoksun, kara kara heykeller. Kısaca baştan aşağı harabe bir görünüm. İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır! yerine, her anlamda karanlık izine kürek çeken izlenimler.

Burası mı benim ‘kabem’? Burası mı Rıza şehrim? Bumu Selmanıpak ‘’AYNAM’??  KIZILIRMAK yanından akıyor. Bir DEM alıp-serpin, toz duman ortadan kalksın. Yeşersin çimler, kızarsın güller, canlansın yanmış DUD ağacı tat versin. Bende böyle acı acı konuşmayım. Şehir dışına, meydanların, binaların altına araba parkı yapın. Şehir merkezini trafiğe kapatın. Güzel bir çevre düzeni yapın. Canlar rahat gezsin cenneti âlâda. Bay başkan senin suçun yok, suç seni seçende. Hacıbektaşlıların yarıya yakını, seni seçmiş olabilir, fakat unutma ki, Hacıbektaş tüm Alevilerin ziyaretgâhı, hani hizmet. Her yıl HBV etkinliklerinde Alevileri dışlayarak nereye varacaksın. Her köşeye ‘’Atam-izindeyiz,  Ne Mutlu Türküm’’,  heykeli dondurup, izine ayrılmak.  72 millete aynı nazarla bakan Hünkâr’ın ocağına yakışıyor mu?. ‘Türküm’ fakat (Türk, Kürt, 72 millet mutlu olmadıkça) mutlu değilim...  

Mustafa Kemal, Cumhuriyetin kuruluşunu Sivas’ta başlatmış, oradan Hacıbektaş’ta gelip, Alevilere Laik Cumhuriyet sözü vermiş. Alevilerde ona destek vermiş. Fakat M. Kemal Cumhuriyet kurulur kurulmaz, Tekke Zaviyeler Kanunu ile ilk önce HBV dergâhını kapatmış. Diyanet İşleri Reisliğini kurup, laiklik diye Sünni İslam’ı resmi DEVLET DİNİ yapmış. Ardından Tunceli’ni ıslah etmek için kanun çıkarıp, manevi kızı Sabiha Gökçen’e Dersimde Kızılbaşları bombalatıp, ona şeref madalyası vermiş. 17-18 Kasım 1937 gecesi Seyit Rıza ve arkadaşları asıldığında, M. Kemal ne hasta, nede uzakta, ‘’Alevi Kürt Saçılımı’’ yapmak için’’ olacak, Elazığ Tunceli arasında Pertek’te köprü açılımında. Yoksa resimler mi yalan söylüyor.

Bunları söylemekle amacım, M. Kemal ve o zamanki CHP iktidarının, çok zor şartlar altında yaptığı olumlu reformları göz ardı etmek veya karalamak değil. Sadece o zaman yapılan ve daha sonra ve HALEN Türk-İslamcı sağcı iktidarlarca, DEVAM ETTİRİLEN bazı eksik, hatalara parmak basmak. Bence M. Kemal’in başlattığı bazı reformlar daha ileri götürülmeliydi. Fakat Türk milliyetçiliği dışında, M. Kemal’in getirdiği tüm reform ve ilkelerin içi boşaltıldı. Ve ‘’ATA-PUT’çuluk’’, Türk-İslam ideolojisi, devlet tarafından tüm topluma özelikle de Alevilere uyuşturucu esrar gibi sunuldu. Bazı devlet kurumları ve CHP, ADD, Cumhuriyetçi Eğitim Merkezi Vakfı  (C.E.M-Vakfı) gibi bazı, milliyetçi ulusalcı kuruluşlar halen bu uyuşturma işiyle meşgul.

Eksiğim varsa düzeltin, bildiğim kadarıyla, M. Kemal Sünni-Mevlevi kökenli. Fakat şahsen ‘Dini inançları denizin dibine atmak gerek’’ diyen ateist ve laik düşünceleri olan, ortama göre dini inançları siyasi olarak kullanan biriydi. Şimdi Mustafa Kemal’e ‘’Hırka giydirip’’,  ‘’Atam izindeyiz’’, yok O Mehdi, yok Hz. Ali-Veli diye, her türlü Alevi toplantı, dernek, CEM ve erkânına sokmanın ne âlemi var. Atatürk’ü böyle dini inancalara alet etmek, her şeyden önce Atatürk’e saygısızlık değil mi? Atatürk hangi Ceme katılmış, hangi Alevi erkânını yürütmüş? Alevilik inancı için ne yapmış? Ateist olduğu için mi, Atatürk’ün resmi Alevi mekânlarına asılıyor?  Söyleyin de bilelim ona göre Eyvallah diyelim. Bu sözlerimden dolayı Alevi canlardan yoğun eleştiri alacağımı biliyorum. Fakat kıral çıplaksa, çıplak demek gerek.

2. Dünya savaşının sonunda milliyetçi (faşist nazi) düşüncelerin yenilgiye uğradığını gören, ‘’tek parti’’ CHP iktidarı, suya düşen yılan gibi, dine sarılıp, 1947’de okullarda din dersini başlattı. Ezanı geri Arapça ya çevirdi. İmam hatip ve Kuran kursları açtı. Yetmedi, 1 Mart 1950’de tekke ve zaviyeleri kapatan 5566 Sayılı Kanun’da değiştirdi. Halkta ‘’daha demokrat’’ dinciye oy verdi. Ve CHP 14 Mayıs 1950 yapılan seçimlerde, iktidarı Amerikancı Demokrat Parti’ye kaybetti. DP’de, CHP’nin başlattığı çizgiyi 15 bin cami yaptırarak vs. devam ettirdi. Son seçimlerde, sözde Cumhuriyetçi, Laik Atatürkçü CHP, çarşaf ve Kuran kursu açılımı ile bu oyunu yine tekrarladı. Aleviler camiden çıkmayan şu CHP’nin ‘’izini’’ ne zaman bırakacak. Kılıçtaroğlu gerçek kızılbaş’ise, niye bu ı-layıklara karşı ‘’çatal kılıcı’’ çekmedi, olmadı niye terk etmedi. Türkiye’de çarşaf, Kuran kursu, cami mi eksik?

Cami deyince; Osmanlı ocağımıza (Hacıbektaş dergâhımıza) ‘incir ağacı’ (minare) dikmiş,  I-layık Türk-İslam Cumhuriyeti de, bizleri nasıl asimle ettiğini göstermek için kapıda bilet kesiyor. Piri ziyaret edeceğim, bir kitap için birkaç resim çekeceğim. SON olsun bu bilet parası diye, bilet alıp girdim. İçeride bir memur ‘’Abi, burada en önemli şeyin, Hz. Ali’nin adının geçtiği Kuran sayfasının resmini çekmeyi unuttun.’’.  Dedim ben onu okudum, orada Ali yazmıyor, (kalbimi gösterip) nerede ‘Ali’ yazdığını biliyorum, deyip çıktım. Bu ilgisi bilgisi olmayan memurları oraya kim atıyor?  ÇAĞRI yapıyorum; Bu yıl 15 Ağustos 2009 başlayarak, Aleviler HBV dergâhına artık bilet ödemeden girsin. Fili durum yaratılsın, ödeyen yol düşkünü olsun.  Ve HBV dergâhımıza Osmanlının diktiği O cami / minaresi yıkılmalı. Yerine, oradan gökyüzüne yükselen ‘İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır’’ yazılı LAZER ışını (alevi) verilmelidir. Bu düşüncelerle Hacıbektaş’tan ayrıldık. 

‘’Şar-Kışlaya düşürmesin Allah sevdiği kulunu’’  diye; Pirsultan’ları anmak, unutturmamak için Sivas’a doğru yola koyulduk.  At emrine uyup ihanet eden, Dostun bir gülü yareler beni, diye Ali Baba Mahallesine geldik. Katliamın 10. yılında, şehitlerin anısına yapılacak PirSultan AKM-Cemevinin kaba inşaatı için yurt dışından para toplamıştık. Kalanını yurt içi kurumları tamamlayacaktı. 6 yıl geçti bina halen kaba inşaatı ile duruyor.  Duvarında kocaman bir resim ve yazı asılı  ‘Atam izindeyiz’. İzinden ne zaman dönüp inşaata başlanacak?  Neyse yürüyüşe geçtik, birileri halen ‘’Türkiye laiktir, laik kalacak’’ diye slogan atıyor. De çıldırma. Biz ‘’izindeyken’’ haberimiz olmadan Türkiye laik mi oldu da, Laik kalacak. ‘’İzinde’’ olduğumuz için ancak 16 yılda kebapçıyı madımaktan çıkarabildik. Birileri aralarında konuşuyor. CHP para toplayıp Madımak Otelini satın alacaktı. 85 yılıdır verilen vergiler Diyanetin cebine gitti, kaç kuruşu geri geldi. Hak verilmez alınır. Bu HAK niye istenip alınmıyor. Her şeye gücü yeten devletin Madımak Otelini, kamulaştırmaya mı gücü yetmiyor? Derdim çoktur hangisine yanayım.  Bir yanımız kor içinde. Bir yanım deryada çalkanır şimdi, diye. Sivas’tan ayrıldık.

Ordunun dereleri: Oy dere Kızıldere, böyle akışın nere, bizde hamli bıraktın, sana can vere vere. Hakkımızı almak için, kendimizi Tokat’tan dağlara vurup Ordu mu kuralım derken. Ünye, Fatsa arası, Ordu’ya ulaştık. Orduda ‘’it izinde’, bir Alevi Kurumu tutmuş, seçimlerde MHP’den aday göstermiş. İnsan düşmanını bu kadar mı sever? Ancak Fatsa’da okunacak birkaç kitap bulabildik. Yıldızların ışığında okuyup, (atanın izniyle, sahtesi kurulup, gerçeği boğulan) Karadeniz’in karanlık diplerinden yükselen 15’lerin türküsünü dinledik.

Oradan Çorum'a;  bize Acıyı bal eyleye eyleye, unutturdukları, 12 Eylül’e zemin için yapılan Çorum katliamını, zaman aşımına uğramadan anıp/unutturmamak için 29. yılında Çorum’a geldik. Basın açıklaması, panel ve ardından yemek vardı. Çorum’da da ‘’izinden’’ kurtulamadık. Panelin yapıldığı sahnenin arkasında koca bir resim, ilgisi yok diye perdeyi çektik. Fakat salon müdürü ‘’izci imiş’ izinde olduğumuzu hatırlatmak için son anda gelip perdeyi açtı. Bu yıl herkes izinde her halde, katılım azdı. Seneye 30. yılda da izindeyiz, unutun, deşmeyin acıları demezlerse 30 bin kişi oluruz ‘’Allahın izniyle’’.

Fakat katliamlar, darbeler yapıp, ‘asmayalım da besleyelim mi’ diyen, katillerden,, Zorunlu din derslerini Anayasa’nın başına bağlayıp,  Allah Kuran Peygamber (AKP) adına Taliban Tayyibe yolu açan, şeriatın bekçisi CHP ve darbecilerden, özelikle de, ‘’izinde’’ olup, hesap sorması gerekenden, hesap sormayan kendimizden hesap sormazsak, daha çok Dersim, Maraş, Çorum, Sivas, Gazi, daha çok katliamlar darbeler yaşarız, Aziz’im işte bu izlenimlerle izinden döndük.

Feramuz Acar / Danimarka / 8.8.2009